Bilgi türleri, dijital sınırlar, tartışma programları, diziler, heceler…
Sanki herkes bir koridor yumağının etrafında kümelenmiş gibi…
Ve sanki yaşananların hemen hepsi bir tür simülasyon…
Sosyo- kültürel mekânlar, güdümlü uzmanlıklar, kendilerinden başka her şeye gönderme yapanlar…
Karşıtlıklar, benzerlikler, kurgu ve yaşamın fiziksel gerçekliği…
Bir demet ışıltı, bir demet görünürlük, renk ama değil. Ses ama hiç…
Ve uzaktaki acı…
Ve yanımızdaki Dünya
Ve sonrası coğrafya…
Ve sonrası, kendine sakladığın o ağır hiçlik
Benliğine biçilmiş duvar oyuğu…
Gerçeklik veya hiper-gerçeklik hiç fark etmiyor…
Gösteri toplumu, kültür endüstrisi ya da gerçek dışılık…
Bir döngünün son halkasını ekleyememek neyse o…
Belli bir mesafeden uzatılan ikircikli el,
Çatışmalar, afetler,
Gıdaya erişemeyen çocuklar
“Her geçen gün daha çok haber ve bilgiye karşın giderek daha az anlamın üretildiği bir evrende yaşıyoruz…” diye yazmış Jean Baudrillard
Öylesine zor bir çağ ki, kendi gölgenize dahi şüpheyle yaklaşabilirsiniz…
Mekân neresi olursa olsun, kendi hecelerinize dahi…
Anlamı farklılaştırmak, yorumlamak, yön vermek veya değiştirmek
Öyle ya, değersizleşen bir benliğin bunca kasvetten yara almaması mümkün mü?
UNICEF raporlarına göre, “Çok sayıda çocuk yetersiz beslenme riskiyle karşı karşıya…
Savaş bölgelerinde özellikle, kurak bölgelerde, göç ve şiddetin eksik olmadığı bölgeler…
En kötüsü de kemikleşmiş bir alışkanlıkla dolanmak…
Olduğunu sanmak
Yürüdüğünü ve her şeyin yolunda olduğunu…
Düşün taşıyıcısı çocukluktur oysa… Bir tür zaman sayacı…
Yeryüzünü acıtmayan bir düş…
Bir sonsuzluk isteği…
Cümleye eklemlenmiş virgül…
Anlamlar, yorumlar, düşünceler…
Yarattığımız yeni yeni karakterler…
Ancak UNICEF raporlarına göre; “Günümüzde dünyada, savaşlar ve afetler yüzünden milyonlarca çocuk ölümcül açlık tehdidi altında.
Her 15 saniyede bir çocuk beslenemediği için ölüyor.
Günde yaklaşık 15.000 çocuk önlenebilir nedenlerden ötürü hayatını kaybediyor.
Her 4 çocuktan biri savaşların ya da afetlerin etkilediği bölgelerde yaşıyor.
Dünyanın değişik yerlerinde, şiddetli çatışmalar ya da doğal felaketler insani yardım ihtiyaçlarını kritik seviyelere çıkarırken, en kırılgan grup yine çocuklar oluyor.
Savaşların etkisi ve kuraklık birleşince açlık krizleri bir türlü bitmiyor.
Hijyen koşulları bozulduğunda, temiz suya erişmek mümkün olmayınca bulaşıcı hastalıklar çocukların sağlığını bozuyor.
Temiz suya erişim, sağlık ve beslenme alanlarında krizler oluşunca, çocukların korunması ve eğitime erişmesi, çocukluğunu yaşaması daha da geri planda kalıyor…”
Liste uzadıkça uzuyor…
Yürüyoruz ama uykuda…
Uçurumdan atlarken, uyanacakmış gibi bir his.
Kötü bir rüyaya hükmetme isteği belki…
Düşün taşıyıcısı çocukluktur oysa. Bir tür zaman sayacı…