Demokrasi ile yönetilen ülkelerin hiç birinde tüm yetkiler tek elde, tek kişide toplanmaz.
“Yönetim şekli ister parlamenter rejim, ister Başkanlık yada yarı başkanlık olsun, tüm sistemlerde ve rejimlerde yetkilerin tek elde ve tek kişide toplandığı bugüne kadar görülmemiştir.”
Demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile egemen olduğu ülkeler için değişmeyen tek ana ilke vardır; o da egemenliğin kayıtsız şartsız ulusta olduğu ilkesidir.
Bu yetki anayasa ile belirlenmiş olan güçler tarafından kullanılır.
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde egemenliği millet adına kullanan güçler, yasama, yürütme ve yargı olarak belirlenir. Bu üç güçte görevlerini yerine getirirken, yetkilerini kullanırken, birbirlerinden tamamen bağımsız olarak hareket ederler. “Yetkilerin bu şekilde kullanılışına, yani bir erkin diğer erke herhangi bir şekilde hükmedememesi, birbirlerinden bağımsız olarak hareket edebilmesi ilkesine de kuvvetler ayrılığı ilkesi denir”.
İşte böylece ister parlamenter rejim olsun, isterse başkanlık yada yarı başkanlık rejimi olsun, egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu ilkesi hiçbir zaman ihlal edilemez ve gözden uzak tutulamaz.
Bunun sonucu olarakta tüm yetkiler hiçbir neden ve gerekçe göstermek suretiyle tek kurum veya tek kişi elinde toplanamaz. Bunun aksinin uygulandığı ülkelerde özgürlükçü demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile var olduğundan söz etmek mümkün değildir. “Bu kuralın aksinin uygulandığı ülkelerde demokrasi yerine, totaliter rejimlerin egemen kılındığı yada kılınmak istendiği tarihsel gelişmelerden anlaşılmaktadır”.
Parlamenter rejimin, özgürlükçü demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile birlikte kullanılabilmesi açısından en çok tercih edildiği, demokrasiyi özümseyen ülkelerdeki uygulamalarla görülmektedir.
Çok az sayıda ülkenin kabul ettiği başkanlık yada yarı başkanlık sisteminin uygulandığı yerlerde ise, yetkilerin tek elde toplanmaması için kaygıları giderek her türlü yasal düzenlemeler yapılmıştır.
“Yine başkanlık yada yarı başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelerde, tüm yetkilerin tek kişide toplanması sonucunu doğuracak olan yol ve yöntemlerin oluşmasına neden olabilecek uygulamalara açıkça set çekilmiş ve bu suretle rejimin ilerde demokrasiden uzaklaşarak otoriter bir rejime döndürülebilmesi olanaklarının yolu peşinen kesilmiştir”.
Bu sistemlerin uygulandığı ülkelerde yasama organı, gücünü parlamenter rejimin uygulandığı ülkelere nazaran daha da arttırmıştır.
O ülkelerde, yürütme organında görev alacakların atamaları dahi yasama meclisinin onayından geçmek suretiyle kesinleşebilmektedir. Yani bir tür güvenoyu uygulaması yapılmaktadır.
Yine bu rejimlerin var olduğu sistemlerde, yargı bağımsızlığının tartışma konusu olmaması için her türlü yasal düzenlemeler yapılmak suretiyle toplumun yargıya olan güveninin sarsılmasının önüne geçilmiştir.
Buna ek olarak başkanlık ya da yarı başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelerde, başkan ya da Cumhurbaşkanı olacak kişinin tarafsız olması ilkesi benimsenmiş, bu nedenle de o kişinin herhangi bir partinin başkanı olmasını engelleyecek yasal düzenlemeler yapılmıştır.
Bu özetlediğimiz hususlar göz önünde tutulduğunda, dünyanın demokrasi ile yönetilen hiçbir ülkesinde 16 Nisan’da halkoyuna sunulacak olan anayasa değişikliği paketindeki tek kişiye verilmek istenen hak ve yetkilerin verilmediği, tüm gücün bir kişide birleşmesi yolunu açabilecek olan uygulamalara olur verilmediği görülüp anlaşılacaktır.
Bu nedenle çoğulcu, özgürlükçü demokrasilerin uygulandığı ülkelerde, kuvvetler ayrılığı ilkesinin titizlikle korunduğu ve bu ilkeleri zedeleyecek hiçbir yasal düzenlemeye izin verilmediği, hiçbir kişiye tüm gücü ve yetkiyi tek elde toplayacak olan hakların verilmediği görülmektedir.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana ülkemizde var olan parlamenter rejim ile kuvvetler ayrılığı ilkesinin değerini bilmek ve buna göre kendimize yol çizmek zorunluluğunu unutmamak gerekir. Demokrasiden uzaklaşmamak, hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına yol açacak uygulamalara izin vermemek, yerleşmiş bir rejim ve sistemin daha da güçlenmesi için çaba sarf etmek, biat kültürüne yeniden dönüş yapmamak suretiyle, ülkenin esenliğe çıkması yolunda herkesin sağduyu ile hareket edip kendine düşeni yapması gerektiği kanısındayız. “Zira yapılacak olan halkoylaması, bir partiye yada bir kişiye güven veya güvensizlik oylaması değildir. Oylama ülkemizin, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği ile ilgili bir sistem değişikliği içindir. Temenni ederiz ki, bu gerçek gözden uzak tutulmaz”…
nabiinal@hotmail.com