Kültürel bellek, insan bilinci ve emeği ile oluşturulan, kültürel aktarıcılar tarafından yüz yıllarca tekrarlanarak, yaşam kültürüne yerleşen, kültürü ve içinde bulunan çağı anlama ve yorumlama konusunda insana yön veren, yazılı metinler, belgeler ve resimlerin oluşturduğu birikimlerin tümüdür.
Bireysel kültür taşıyıcıları, ahlaki değerleri önceleyerek, genel kabul gören birikimlerini toplumsal belleğe taşır. Toplumsal bellekte bunu, sosyal ve kültürel değerlerle yoğurarak, yazılı olmayan kural ve geleneklerle, uzlaşı içine yaşanabilir bir toplumsal sözleşmeye dönüştürür.
Yaşadığımız yıkımın ardından, toplumsal düzeyinde bazı sosyal ve kültürel yıkımlar yaşadık. Bunun sonucunda kimliksel kayıplarımız oldu. Bunları atlatmak ve yeniden yapılandırmak kolay bir iş değil? Uzun bir zaman gerekli!
Yıkılmış kent belleğimizi yeniden oluştururken, çalışmalarımızı bilim insanların öncülüğünde, yerel kültür taşıyıcıların katkısı ile geçmiş yaşanmışlıkların izini sürerek yapmalıyız.
Bunun için biraz zamana ve sabra ihtiyacımız var.
Toplumsal uzlaşı ile yeniden yaşanabilirliği kurgulamak için, çok sayıda çalışmalar yapan, sivil toplum kuruluşu ve gönüllüler gurubu var. Düşünü ötesi çalışmalar yapıyorlar. İnanılmaz işler başardılar.
Sosyal ve kültürel yaşamımızı canlı tutabilmek için, kongreler, toplantılar ve çalıştaylar düzenliyorlar. Yemek kültürümüzü sürdürülebilir kılmak için kermesler düzenliyorlar, konserler veriyorlar. Film gösterimleri gerçekleştiriyorlar. Eğitim eksikliklerini ve öğrencilerin burs gereksinmelerini olanakları ölçüsünde karşılamaya çalışıyorlar. Emekleri var olsun.
Gözlemleyebildiğim kadarı ile yerel yönetim ve yönetim erklerin yapması gereken çalışmaları onlardan önce ve ivedi bir şeklide yapıyorlar. Bu örgütlenmelerin adını, başka örgütlenmelere haksızlık olmasın diye vermiyorum. Çünkü hepimiz bütünün bir parçasıyız ve öyle kalmalıyız.
Yapılan bu çalışmalar, ancak hemşeri duygusu ile ifade edilebilir?
“Hemşerim” derken; aynı kültürel çember içinde yaşayan; birlikte ürettiğiniz; sosyal, kültürel, inançsal ve mitolojik değerler bütününün; toplumsal uzlaşı ile kurguladığımız kimlikten söz ediyorum.
Bu kurgulamanın merkezinde sevgi var. Sevginin özünde ise; kardeşçe paylaşım var.
Sözünü ettiğim sevgi “karşılık ve çıkar beklemeden” canı gönülden sevmektir.
Onurla “Antekyeliyim” derken; bu sevgiden söz ediyorum.
Deprem anına kadar, gönül kapılarımız sonuna kadar açıktı. Depremden sonrada bu kapı açık kaldı. Hiç kapatmadık. Çünkü o kapıdan girecek kişi özgüven duyduğumuz, aşımızı, suyumuzu paylaştığımız, sevdiğimiz hemşerilerimizden biridir.
Bu bütünlük içinde, yaşam kültürümüzü tekrar birlikte oluşturabilir miyiz? Biraz zor, ama başarmak zorundayız.
Önümüzde yerel seçimler var. Bizler için, yeni bir olanak doğabilir?
Politik tercilerimizi bir kenara bırakırsak, yeniden kurgulayacağımız yaşanabilir kent kültürümüzü, arınmış bilinç, bilimsel değerleri önceleyen, kültürel birikimlere sahip ve geçmişi erdemlerle donanmış yöneticileri seçerek yapabiliriz.
Bunun için hâlâ şansımız var. Bunu geleceğimiz açısından çok iyi değerlendirmeliyiz. Antakya yıkıldı ama bizler ayaktayız.
Ünlü düşünür Platon “İnsanın kendini bilmesi, zaferlerin en büyüğüdür’’ der. Bu kez zaferimizi birlikte taçlandıralım.
Yaptığımız ve yapacağımız çalışmaları, aman ha yerel seçimlere kurban etmeyelim.
Onlar bizi değil, biz onları seçmeliyiz!
Güneş doğmak üzere. Yolumuz bir, yolculuğumuz birlikte olsun.
Saygılarımla.