Ortadoğu ve kanayan bir yara

İyi günler sevgili okuyucu. Büyük üstat, değerli kültür ve sanat adamı Zülfü Livaneli Huzursuzluk adlı son kitabında öyle bir gönderme yapıyor ki, tek bir paragrafta, günümüzde yaşanmakta olan kaosun neden ve sonuçlarının fotoğrafını çekiyor. Hemen söz konusu paragrafı sizlerle paylaşayım: “ Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe […]

İyi günler sevgili okuyucu.

Büyük üstat, değerli kültür ve sanat adamı Zülfü Livaneli Huzursuzluk adlı son kitabında öyle bir gönderme yapıyor ki, tek bir paragrafta, günümüzde yaşanmakta olan kaosun neden ve sonuçlarının fotoğrafını çekiyor.

Hemen söz konusu paragrafı sizlerle paylaşayım: “ Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz…Ortadoğu’nun adeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.”

Ne kötü bir durum değil mi? Ölümünüze neden olabilecek bir alışkanlık, sırf size haz veriyor diye karşı konulmaz bir şekilde tekrarlanıyor. Evet, Ortadoğu için güzel bir benzetme olmuş.

Kendimi bildim bileli Ortadoğu halkları arasında kan, savaş, ölüm ve acı vardır. Bu durum bir türlü son bulmaz. Ne kötü bir kader bu. Oysa ki Ortadoğu semavi dinlerin yeryüzüne yayıldığı, tarihi boyunca bir çok düşün ve felsefe adamının yetiştiği sıra dışı bir zekanın merkezi durumundadır. Aslında Ortadoğu demek bereket ve zenginlik demektir. Bu bölgede yaşanan trajediler maalesef yıllar boyu insanlığın yüzünü kızartacak kadar kötü hikayelerden oluşmaktadır.

Üstelik bildik bir senaryo sürekli tekrarlanmakta, bu senaryo karşısında Ortadoğu halkları gerekli dersi çıkaramamaktadır. Örneğin kardeş kavgası ve mezhep çatışmaları. İnanç konusunda gözü kara bir dayatma. Bendensin ya da değilsin zihniyeti. Kaynağı her daim batıdan beslenen, silah tüccarlarından petrol karşılığı elde edilen ölüm makineleriyle en yakınındakine kurşun sıkanlar… Komşusunu uykusunda vuranlar. Kardeşini reddeden gölgesine küfür edenler…Ah Orta doğu ne zalim bir kader sarmış senin başını?

Oysa barışın egemen olduğu, huzur ve güvenin tahsis edildiği, savaşa ve zülme dur dendiği dönemlerde senden insanlığa yayılan zenginliklerin haddi hesabı yoktur. Ne hikayeler, efsaneler, öyküler, şiirler ve besteler çıkmaktadır yaratıcı insanlarından. Öyle bir zeka var ki damarlarından akıp gitmekte olan; mertlik, dürüstlük ve paylaşım en samimi özelliğindir.

Bir bıraksan artık şu ağzını kana bulayan dikeni çiğneme alışkanlığını.

Bak hikayeler dolusu anlatılmaktadır, nasıl can verdiğin ve kan kaybından yok olduğun…Deve senin en değerli gördüğün çöl hayvanlarından biri değil mi? O bile dikeni bulup gözü dönmüşçesine kendini kanattığında engelliyorsun. Durduruyorsun hayvanı. Şimdi, artık silah tutan Ortadoğu insanının durdurulması, savaş, kan ve gözyaşına sebep olacak tüm nedenleri yok etmelisin.

Bu oyuna gelmemelisin. Seni sana vurduran, senin canını en yakınındakinin aldığı bu bildik senaryoyu bozmalısın.

Yetmez mi artık kitaplar dolusu yazılan aynı hatanın tekrarı..

Ey güzel Ortadoğu..Barış için bir araya gel ve silahları bırak. Seni ve senin tarih boyu yarattığın medeniyeti görmek, tanımak isteyen koca bir insanlığa kollarını aç. Sen kanı durdurursan eğer, bilesin ki dünyanın en popüler ve en canlı turizm merkezi olacaksın. Çünkü senin sahip olduğun toprak başlı başına açık bir müzedir. Silahlar durur ise eğer Ortadoğu şahlanır. Bu böyle biline.

İyi çalışmalar.

Exit mobile version