Pandemi’den Dünya’da Devrimlere mi?-1

Covid-19 salgını, ülke, ırk, cins, fakir-zengin, sağlam-özürlü ayırımı yapmaksızın “İnsan üst kimlikli” bütün insan neslini etkilemiş ve kıyam etmemizi, yani silkinip her konuda düşünmemizi ve bilgilerimiz ile yaşam tarzlarımızı, inancımızı, dine yönelik uygulamalarımızı, dua ritüellerimizi, din denilen muhkem /değişmez ana kuralları öğrenme yöntemlerimizi, sosyo-ekonomik durumumuzu, insan-insan ilişkilerimizi gözden geçirmemizi tetiklemiş durumda. Bu yazımda saydığım bütün […]

Covid-19 salgını, ülke, ırk, cins, fakir-zengin, sağlam-özürlü ayırımı yapmaksızın “İnsan üst kimlikli” bütün insan neslini etkilemiş ve kıyam etmemizi, yani silkinip her konuda düşünmemizi ve bilgilerimiz ile yaşam tarzlarımızı, inancımızı, dine yönelik uygulamalarımızı, dua ritüellerimizi, din denilen muhkem /değişmez ana kuralları öğrenme yöntemlerimizi, sosyo-ekonomik durumumuzu, insan-insan ilişkilerimizi gözden geçirmemizi tetiklemiş durumda. Bu yazımda saydığım bütün bu konularla ilgili yeniden yapılanmalar ve düşündüğüm ve devrimsel değişikliklere değineceğim:

-Bu salgın sayesinde İnsan nesli olarak bir bütün olduğumuzu ve bütünün bir yerine olacak bir olumsuzluğun, bütünü etkileyeceğini görmeliyiz. Bir olumsuzluk tehlikesinde sadece kendimizi kollamamızın yetmeyeceğini ve bütün olarak hepimizin birlikte bir bütün halinde hareket etmemiz gerektiğini gördük ve yaşadık. Dolayısıyla yakınımız olsun olmasın, bir başkasını üzmemeye ve özellikle de ondan maddî, manevî veya bilgi temelli haksız bir kazanç elde etmenin çok yanlış olacağı bilincine artık varmalıyız.

-Bulaşıcı bir hastalık durumunda, kendimizi bulaşmaktan korumamız yanında, bir başkasına bulaştırmanın da tehlikeli olacağını daima göz önünde bulundurmamız gerektiğini öğrendik. Dolayısıyla başkasını korumanın, aynı zamanda kendimizi korumak olacağını kavradık. Bu kavrayış, insanların iyide ve kötüde birbirine bağlı, yani Evrensel bir bütün olduğunu sağlayacamalıdır.

-Bilimsel faaliyetlere ve araştırmalara daha fazla önem ve finansman verilmesi gerektiğini gördük. Anladık ki bilim yapacak ve üretkenliğe katkı sağlayacak gençler yetiştirmek üzere Köy enstitülerinin yeniden kurulmasının, Öğretmen okulları, Fen ağırlıklı liseler ve pratiğe yönelik Meslek okullarına öncelik tanınması ve sayılarının arttırılmasının farkına varmalıyız.

-Tıp fakülteleri başta olmak üzere diğer sağlık elemanlarının yetişmelerini sağlayacak okullara ve imkânlarına daha fazla önem verilmesi gerektiğini yaşadık. Sağlık çalışanlarının emekliliklerine yansıyacak şekilde maaşlarının yetersiz olduğunu ve düzenlenmesi için ilgilenilmesinin şart olduğunu anladık. Performans sistemi yerine, belirlenecek aylık-yıllık asgari iş hacmini aşma sayısının primlendirilmesine geçilmesinin uygun olacağı sonucuna vardık. Elde edilecek global getirinin, mutlaka emeklilik için de yansıması gerektiğini pekiştirdik. Bu konuları gerçekleştirmeliyiz.

-Asırlardır “din ne demektir?” sorusunun cevabını kişilerin kendi çabaları ve kapasitelerine göre bulmaları, bazı kişilerce engellenmiştir. Bu kişiler uydurdukları süslü kıyafetler, etkili ses tonları ve kibirli, ulaşılması zor özellikli tavırları ile insanları etkileyerek bu sorunun cevabına ambargo koymuşlar ve kendi açıklamalarına sınırlamışlardır. Açıklamalarını da anlaşılmaz ifadelerle karmaşıklaştırıp muamma haline getirmişlerdir. Vahiy kitaplarını da “din adamı kisvesi altında” meslek kitapları yapmışlar ve kendilerinden başkalarının anlamalarından uzak tutmuşlardır. Buna paralel olarak Allah ile iletişimin doğrudan olması gerçeği ve araya insan veya put olarak maddeler koymanın veya sadece bunlara kulluk edip kutsallaştırmanın yanlışlığı ve aldatıcılığı da iyice kendini belli etmiş bulunmaktadır. Bunlara dikkat etmeliyiz.

-Covid-19 salgını sırasında, din denilen ana kuralları bildiren vahiy kitapları olan Kur’an, İncil veya Tevrat’ı tekellerine alıp insanları aldatan bu grubun hiçbir faydalarının olmadığı ve ortalarda olmayışlarının ciddî bir eksiklik yaratmadığı, şart olmadıkları belirginleşmiştir. Düşünmeliyiz.

Ve “din denilen”in, vahiy kitapları ile bildirilen yasaklar (Haramlar) ve yapılması istenenler (Helaller) şeklinde iki grupta bildirilen “Muhkem /değişmez ana kurallar bütünü” olduğu anlaşılmıştır. Kur’an’ın muhkem /değişmez ve Müteşabih /değişken kurallar içerdiğine Al-i İmran-7 nci ayette değinilmiştir.

Al-i İmran-7. Ey Peygamber! Allah’ın indirmiş olduğu bu kitabın bazı ayetleri muhkem /değişmez amaç özellikli, herkes tarafından açık seçik kolaylıkla anlaşılan ve kitabın anaları /temeli /ana iskeleti ve hedef hükümlerdir. Geri kalanlar ise müteşabih /çok anlamlı /değişken mesajlardır (bunların bir kısmı Evren bilgileri, bir kısmı ilahi bilgiler ve bir kısmı da bir konunun tarifleridir-G.Ö). Kalpleri ve düşünceleri kötü niyetli olanlar, insanların arasına fitne sokmak ve kafaları karıştırmak için, çok anlamlı olan müteşabih /araç mesajlara bile bile daha fazla önem verirler. Hâlbuki onların sembolik ve bilimsel özellikte olanlarının gerçek anlamlarını ise bir Allah, bir de “Ey Rabbimiz! Bildirdiğin ayetlerin hepsine inandık, hepsi Rabbimizdendir.” diyen, bilim adamları bilir. Ayetlerin bu ayırımını da yine aklını kullanan, bilim ve düşünce sahiplerinden /ülül elbab’dan başkası anlayıp, düşünüp yapamaz.

Yılların Kur’an araştırmacılığımla varmış olduğum sonuca göre Müteşabih mesajların İlâhî sistem ve tanımlamaları, Evren bilgisi ve Muhkem kuralları gerçekleştirici yöntemlere ilişkin 3 farklı aşamalı olduklarını belirledim.

İşte dindar veya dinini bilmek demenin, bu kuralları vahiy kitaplarından öğrenmek ve bunlara göre yaşamını düzenlemek olduğu anlaşılmıştır. Bu kuralları, Daha Önceki İslam kitabı olan Tevrat (kabul edilmiş şimdiki hali ile), Önceki İslam kitabı İncil (kabul edilmiş şimdiki hali ile) ve Son İslam kitabı olan Kur’an’dan her aklını çalıştıran kişinin kolayca öğrenebileceği, bunun için din temelli gruplaşmalara veya Kur’an’ı bir meslek edinmiş gruplara gerek olmadığı açığa çıkmıştır. Ve din denilen muhkem /değişmez ana kuralların ana dilimizde vahiy kitaplarından doğrudan öğrenilmesi ve bunun için hiçbir aracıya gerek olmadığı pekişmiştir. Yine bütün vahiy kitaplarında müteşabih denilen ahkâm kuralların, zaman ve toplumlara göre değişken /dinamik oldukları ve mutlak olmadıkları anlaşılmıştır. Müteşabihleri, mutlak uyulması istene Muhkemlerin gerçekleştirecek yöntemler olduğu, bunlar kitapta kalmak üzere zaman ve toplumlara göre farklı tarifnamelerin de olmasının uygun olacağını öğrendik. Her üç vahiy kitabında bulunan ve din denilen muhkem /değişmez ana kurallara baktığımızda, bu kuralların çoğunun her üç kitapta bulunduğunu ve en fazla sayıda ve tamamlanmış halde Kur’an’da olduğunu gördük. Buna göre de Tevrat ve İncil’de değişiklikler olsa da hepsinin ana kaynağı temelde bir olarak Allah’tır diyoruz. Ve buna dayanarak da Allah’ın tek dini söz konusudur. Bu tek dinin Âdem neslinden başlamak üzere İSLAM diye isimlendirilmiş olduğunu Kur’an bize açıklamaktadır.

Maide-3…….Bildirilenleri inkâr ederek küfre sapmış olanlar, bu gün dininizi yok etmekten artık ümitlerini kesmişlerdir. Bu nedenle de onlardan çekinmeyin, Ben’den çekinin. Çünkü Ben bugün dininize son şeklini verdim, böylece din ile ilgili nimetimi artık tamamladım ve şimdiye kadar göndermiş olduğum İslâm‘ı (barış, sevgi, huzur, adalet, özgürlük ve esenlik verecek din denilen kuralları) sizin için de din olarak uygun gördüm /onayladım.

Kur’an, bütün vahiy kitaplarını ve bunları tebliğ etmiş olan bütün peygamberleri tanımamızı, farklı inanışın kabul edilip düşman gruplar olarak görülmemesi gerektiğini vurgulamış ve her inananın inanmış olduğu kitaptan sorumlu tutulacağına değinmiştir. Diğer bir ifade ile her inançtaki kişiler aynı yemek masasında bir arada oturacaklar ve herkes diğerlerinin sevdiği yemek çeşitlerine karışmayacak, eleştirmeyecek ve yargılamadan oldukları gibi kabul edecektir. Çünkü Al-i İmran-19 ncu ayette bütün peygamberlerin Allah’ın görevlileri oldukları, zamanla dejenere edilen muhkem /değişmez ana kuralları düzenlemek üzere gönderildikleri ve daima İslam ismindeki Allah’ın tek dinini tebliğ ettikleri vurgulanmıştır. Her peygamber zamanının toplumunun bilgi ve bilinç düzeyine uygun din kurallarını tebliğ etmiştir.

Al-i İmran-19. Gerçek şu ki, Allah’ın kabul edip tüm peygamberler aracılığı ile gön­derdiği tek din, şirk koşmadan tek ilah olarak Allah’a teslim olmak temelli din olan İslâm’dır. Daha önce kitap verilmiş olanlar (Yahudiler ve Hıristiyanlar) kendilerine gerçeklerle ilgili bilgi geldikten sonra bile, hırs ve çekememezlikleri nedeniyle, bildirilen din kuralları olan muhkem /değişmez amaç ve müteşabih /değişken araç hükümleri, farklı olan yorumlarına dayatarak farklı gruplara ayrıldılar ve farklı dini görüşler oluşturdular.

Bu bilgi temelinde Covid-19 salgını, hangi vahiy kitabına ve hangi peygambere inanırsa inansın, bütün insanların Hz. İbrahim’in tekrar başlatmış olduğu “Tek ilah Allah inancı temelinde Barış, sevgi, hoşgörü ve hakkın dağıtımında adalet” demek olan İslâm yaklaşımında birleşmelerini Allah’ın bizlerden beklediğini ve herkesi de din temelli ibad ve ibadet etme /Allah’a kulluğunu ifade etme uygulamalarına karışmamak ve yargılamamak gerektiğini umarım ki öğretmiş veya zamanla öğrenecektir.

-Asırlardır Kur’an’da Müddessir-6, Hadid-27 ve Tövbe-34 ncü ayetlerle “Vahiy kitaplarının ücret karşılığı anlatmak üzere meslek kitapları edinilmeleri ve “din adamı” diye bir sınıfın oluşturulmasının yanlış olacağı bilgisi gizlenmiş ve anlatılmamıştır. Dine yönelik akademik düzeyde araştırmaların ise devam ettirilmesi oldukça önemlidir.

Müddessir-6. Bu arada Kur’an’ı tebliğ etmek ve Din denilen muhkem /değişmez ana kuralları ve toplumuna özgü olan müteşabih yöntemleri anlatmak üzere yapacağın hizmetleri sakın kendine kazanç aracı kılma /meslek olarak yapma. Hadid-27……Fakat kendileri bir ruhbanlık /din adamlığı sınıfı ortaya çıkardı­lar. Hâlbuki Biz böyle bir ruhbanlık /din adamı grubu oluşturmalarını bildirmemiştik. Onlar bu ruhbanlığı, sözde Allah’ın rızasını kazanmak düşüncesiyle ortaya çıkardılar. Ama ona da hakkıyla uymadılar. Bunların yüzünden de kitap sahiplerinden çoğu yanlış yola yöneldiler ve ancak çok az sayıdaki gerçekten iman etmiş olanlara, karşılık olan ödüllerini verdik. Tövbe-34. Ey iman edenler! Hahamlar ve ruhbanlar olan din adamlarının çoğu, insanların parasını hak etmeden /batıl /aldatıcı usullerle yerler ve yönlendirmeleriyle Allah’ın yolundan /rızasından da uzaklaştırırlar. İnsanlardan haksız yere topladıkları altın ve gümüşü bu şekilde yığan ve Allah rızası için infak etmeyenlere /harcamayanlara da şiddetli bir azap olacağını bildir.

NOT-Kitaplarını alarak NÖVAK Vakfımıza destek olabilirsiniz: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU!”, “KUR’AN’IN KULU KÖLESİ MEVLANA”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL”, “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR” ve “ALLAH KİMİ SEVER, KİMİ SEVMEZ” İnşallah haftaya devam etmek üzere.

Exit mobile version