‘OHAL Devleti’ değil ‘Hukuk Devleti’
Hak ve Adalet Platformu tarafından hazırlanan “15 Temmuz 2016 Sonrası OHAL’de Yaşanan Toplumsal Sorunlar ve Hak İhlallerinin Sosyal Boyutları” başlıklı Rapor, Hatay’dan İstanbul’a, bu süreci KHK’lar ile şekillenen ‘yeni yaşamlar’ şeklinde yaşayan kalabalığa dair ciddi tespitleri gündeme taşıdı. Rapor’un en dikkati çeken kısmı ise ‘Sonuç ve Öneriler’ başlığında oldu.
24 Eylül 2017- 1 Aralık 2017 tarihleri arasında yapılan kapsamlı bir araştırma ve elde edilen verilerle hazırlanan Rapor, yaşanan Olağanüstü Hal’e (OHAL) yönelik oldu. Araştırmaya, aralarında Hatay’ın da olduğu 82 ilden 2029 kişi kaldı. Hak ve Adalet Platformu tarafından hazırlanan “15 Temmuz 2016 Sonrası “OHAL” de Yaşanan Toplumsal Sorunlar ve Hak İhlallerinin Sosyal Boyutları” başlıklı Rapor; OHAL ve/veya KHK mağdurları, OHAL ve/veya KHK mağduru yakınları yanı sıra doğrudan mağduriyeti olmayan bireyleri de kapsaması açısından, çok farklı kesimlerin bu noktada biriken düşüncelerini bir araya getiren önemli bir çalışma.
Yapılan çalışmaya dikkat çeken Hak ve Adalet Platformu’nun mesajı ise oldukça net:
“Hak ve Adalet Platformu, hiçbir zaman, egemenlerin, ezenlerin, sömürenlerin yanında olmadı ve olmayacaktır. Platformumuz daima, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, sömürülenlerin tarafında yer almıştır ve almaya devam edecektir. Bizler, kimsenin mağdur ve mazlum olmaması için; Hak, Adalet ve Vicdan için varız! Güçlünün haklılığından değil, haklının güçlülüğünden yanayız!”
Hazırlanan Rapor’un ‘sonuç ve öneriler’ kısmı, yaşanan sürecin yarattığı travmayı, beklentileri ve yaşananları içerdi. Hatay’da da ciddi bir kalabalığı etkileyen sürecin bu kısmına ekli detayları ise şöyle:
“OHAL ve KHK’lar, toplumun çok büyük bir kesimi üzerinde tamir edilmesi imkânsız yaralar açmıştır. OHAL/KHK’larla mağdur edilen kesimlerin genel özelliklerine bakıldığında, bunların, toplumdaki en eğitimli, sosyal ve ekonomik olarak en dinamik kesimler oldukları görülmektedir. Bu görünüm dikkate alındığında, OHAL/KHK’ların ortaya çıkardıkları zararların birey-toplum ilişkilerinde kırılmalar yaratması yanında, birey-devlet, toplum-devlet ilişkilerinde de ciddi yarılmalar yarattığı da ortadadır.
OHAL ve KHK’LAR, doğrudan mağdurlar ettikleri kadar, dolaylı mağdurlarını da oldukça kötü etkilemiştir. Mağdur yakınlarının birçoğu mağdurlar kadar ekonomik, sosyal, psikolojik sıkıntılar çekmişler ve ‘sosyal dışlanma’ yaşamışlardır.
KHK/OHAL ile işlerinden atılan mağdurlarının % 99’u, 15 Temmuz 2016 öncesi herhangi bir cezai soruşturma geçirmemişken, bir anda ‘terörist’ ilan edilmelerinin şokunu hala üzerlerinden atlatamamışlardır. Belirtilen süreçte en çok mağduriyet gören, şok yaşayan kesimlerden birisi de öğretmenler ve akademisyenler olmuştur.
Adli süreçlerden geçiren OHAL mağdurların önemli bir kısmı emniyette, adliyede ve mahkemelerde geçirdikleri tüm süreçler boyunca, önyargı ile muamele görmüşlerdir. OHAL/KHK ile işlerinden edilen, sosyal düzenleri bozulan mağdurlarının ‘hiçbirisi’ OHAL’de geçirdikleri soruşturmanın normal dönemlerde geçirdikleri soruşturmalardan daha adil olduğunu belirtmemiştir. Önemli bir kısmı ise nezarethanelerde, hapishanelerde kötü muamele görmüştür ve bu muameleler sonucunda ortaya çıkan kalıcı psikolojik hasarlarla yaşamlarına devam etmeye çalışmaktadırlar.
OHAL/KHK süreçleri mağdurların, aile-içi ve yakın akrabalık ilişkilerine önemli zararlar vermesinin yanında; komşuluk ve arkadaşlık ilişkilerine de çok büyük zararlar vermiştir. OHAL ortamı ve ailelere yaşatılan süreçler aile bölünmelerini/boşanmaları artırmıştır.
OHAL; yasama, yürütme ve yargı erkleri ayırımını, bu erkler arasında olması gereken ‘Denetim ve Denge’ mekanizmalarını da ortadan kaldırmıştır. Böylece bu kuvvetlerin birbirlerini kontrol edip dengeleyebilme yetileri de kalmamıştır. Belirtilen şekli ile OHAL/KHK’ların ortaya çıkardıkları sosyal, siyasal ve ekonomik maliyetler, devlet kurumlarının işleyiş mekanizmalarını da bozmuştur.
Hukukun üstünlüğüne dayanan bütün yönetim sistemlerinde kuvvetler ayrılığı ilkesi uygulanmaktadır. Bu sistemin sağlıklı işleyebilmesi için, yasama ve yürütmenin tüm işlemleri yargı organının denetimine tabi tutulmaktadır. Bu sebepledir ki, ‘Denetim ve Denge’ sistemi, bütün çağdaş demokrasilerin olmazsa olmazlarından biridir. Belirtilen kapsamda kamu hizmetlerini yerine getirirken, yasama ve yürütme organının kendilerine tanınan yetkiler dâhilinde hareket edip etmediklerini belirleyecek olan yargısal denetim, kişi hak ve hürriyetlerinin de en temel garantisidir. Olağanüstü durumlarda, her devletin olağanüstü tedbirler alması tabii karşılanabilir ise de, Türkiye’deki OHAL uygulamalarının geldiği nokta, OHAL’in ilan ediliş amacını çoktan aşmış durumdadır. Ülkede hiç kimsenin hukuk güvencesi kalmamıştır. Bu sebeple ‘OHAL Devleti’ değil
‘Hukuk Devleti’ istemek tüm vatandaşlar gibi bizlerin de en temel hakkıdır.
Ayrıca, 24 Aralık 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan 696 Sayılı KHK’nın 121. Maddesi, ‘Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıklarına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler için de her türlü fiilleri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumlulukları ortadan kaldıran’ bir düzenleme getirmiştir. Bu düzenleme, ülkede yaşayan tüm vatandaşların can, mal ve ırz güvenliği konusunda ciddi tehlikeleri barındırmaktadır.
Bu, kararnamede belirtilen ‘dokunulmazlık’ yetkisini fırsat bilen birtakım başıbozuk kişi ve grupların, şiddete yönelerek, kendilerince ‘terör eylemi’ diye nitelendirebilecekleri herhangi bir olaya müdahale ve toplu katliam yapmalarına zemin sağlamaktadır. Devletin, kendisinin alması gereken güvenlik önlemlerini başıbozuk, kontrolsüz güçlere bırakması, devletin temel varlık sebebini de ortadan kaldırmaktadır. Yapılan bu yanlıştan da derhal dönülerek, bu ülkede yaşayan herkesin can güvenliğinin de bizatihi ‘devletin sorumluluğu’ altında olması gerektiği unutulmamalıdır.
OHAL’de yapılan eylem, işlem ve uygulamaların hiçbirinin sivil toplumda ve modern hukukta desteği yoktur. Çağdaş hukukta ve sivil toplumda desteği olmayan ‘OHAL Devleti’nden ‘Hukuk Devleti’ne bir an önce geçilmesi talebimizi bir kez daha yeniliyoruz.” -Tamer Yazar-