16 Nisan’da yapılacak olan referandum, bir siyasi partiye ya da bir kişiye güvenoyu verilmesi, o siyasi partinin veya o kişinin desteklenmesi veya desteklenmemesi sonucunu verecek bir amaçla yapılmayacaktır.
Bu referandum ülkenin geleceği açısından önemli adımların atılmasına, önemli kararların alınmasına neden olacak bir şekillenmenin adımları olarak tanımlanmalı ve kabul edilmelidir.
Bilindiği gibi kurtuluş mücadelesi ile birlikte padişahlık yönetimi sona ermiş ve bunun yerine Cumhuriyet ilan edilmek suretiyle devletin yönetim biçiminin parlamenter bir rejime dayalı Cumhuriyet olduğu ilkesi yaşama geçirilmiş idi.
Cumhuriyetin ilanından bu yana da ülkemizde parlamenter rejim varlığını sürdürmüş, 1946 yılında yapılan çok partili seçimlerle birlikte demokrasiye girişin önemli bir adımı da atılmış idi.
Yürürlükte bulunan anayasanın 2. maddesi de Cumhuriyetin niteliklerini “ Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, DEMOKRATİK, LAİK VE SOSYAL BİR HUKUK DEVLETİDİR” olarak tanımlar.
Demokratik parlamenter rejimi benimseyen ülkemizde Cumhuriyetin nitelikleri de bu şekilde tanımlanmıştır.
Şimdi durum bu merkezde iken, 16 Nisan’da halkoyuna sunulacak olan anayasa değişikliği paketi ile parlamenter rejim değiştirilmek istenmekte, tüm yetkilerin tek kişiye verilmek suretiyle “Türk tipi Başkanlık” sistemi adı altında yeni bir yönetim biçimi oluşturulmak istenmektedir.
Eğer halk oylamasında anayasa değişikliği paketi kabul edilerek yasalaşır ise, Cumhurbaşkanı seçilecek olan kişi, tüm yetkileri elinde bulunduracak, yani kuvvetler ayrılığı ilkesi şeklen var görülse bile, fiilen sona ermiş olacaktır.
Yasama, yürütme ve yargı erkleri tek kişinin denetimi ve etkisi altına girecektir.
Nasıl mı olacak?….
Bu anayasa değişikliği ile Cumhurbaşkanına, kararname çıkartma yetkisi verilecektir. Böylece yasama organı baypas edilmek suretiyle Cumhurbaşkanının meclis yerine geçerek, kararnamelerle ülkeyi yönetmesi devri başlayabilecektir.
HSYK, anayasa mahkemesi üyelerinin belirlenmesi de aynı şekilde yapılacak, Cumhurbaşkanın ağırlığı söz konusu olacak ve onun belirlediği isimlerin bu kurul ve mahkemelere üye olması yolu açılacaktır.
Yine Cumhurbaşkanı dilediği kişileri bakan olarak atayacak ve dilediği anda onları azledebilecektir.
Cumhurbaşkanı dilediği sayıda olmak koşulu ile dilediği kişileri Cumhurbaşkanı vekili olarak atayabilecektir.
Başkanlık sisteminin uygulandığı ve örnek olarak gösterilen ABD’de bile Başkan yardımcısı tek kişidir ve o da Başkan ile birlikte halk tarafından seçilir.
Cumhurbaşkanına OHAL ilan etme yetkisi verilecektir. OHAL’in ilan edilmesi ile birlikte çıkarılacak olan kararnamelerin anayasaya aykırılık iddiası dahi öne sürülemeyecek ve böylece ülke kararnamelerle yönetilebilecektir.
Seçilecek Cumhurbaşkanına Meclisi feshetme yetkisi tanınmaktadır. Yani Cumhurbaşkanı istediği an meclisi feshedebilir. Cumhurbaşkanı dilediği şekilde ve dilediği sisteme uyarlamak suretiyle idari yapıları değiştirmek, sil baştan dizayn etmek, TSK’ni dilediği yerlerde ve dilediği şekilde kullanılmasına karar verme hak ve yetkisine sahip olacaktır.
Yine önemli bir değişiklikte tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanının bir siyasi partiye mensup olabilme ve onun genel başkanlığını üstlenebilme yetkisini kazanabilmesidir.
Değişiklik teklifindeki diğer maddelere şimdilik değinemiyoruz. Zira buna sütunlarımız el vermeyecektir.
Şimdi sakin bir kafayla düşünüp ve karar verelim.
Bu kadar yetkinin tek kişiye verilmesi yararlı mı yoksa zararlı mı olacaktır?.
Cumhurbaşkanı halk tarafından seçileceğine göre kimin Cumhurbaşkanı olacağı ancak sandıktan çıkacak sonuca göre belirlenecektir.
Mademki sonucu sandık belirleyecek o halde kimin tek adam olacağı da seçim sonucunda anlaşılacaktır.
Seçilecek kişi, hepimiz gibi fanidir. Yaşamımızın ne vakit sona ereceği, ana karnına düştüğümüz an alnımıza yazılmış olsa bile, bunu sadece yüce ALLAH bilir. Birer fani olarak bugün var isek, yarın yok olabiliriz.
Gelecekte kimin seçileceği ve bu yetkilerin kim tarafından kullanılacağı meçhuldür. Belki kötü niyetli, ülkenin geleceğini, ülkenin yararını değil de kendi geleceğini ve yararını düşünen biri başa geçebilir. Belki de tamamen aksi olur. Ancak bunu belirlemek şimdiden mümkün değildir. Oysaki parlamenter rejimde halkın seçtiği milletvekilleri eliyle yasama yetkisi kullanıldığı, yargı yetkisi ise bağımsız ve tarafsız kurullar tarafından gerçekleştirildiği ve meclise dolayısıyla halkına hesap verecek bir bakanlar kurulu eliyle de yürütme erki kullanıldığı, hâkimiyetin kayıtsız şartsız millette olduğu ilkesi daha belirgin bir şekilde gerçekleşmiş olur.
Yapılacak olan seçimlerde seçmen, seçtiği milletvekilleri ile iradesini belirleyecek ve onların uygun gördüğü bir biçimde ülkenin yönetilmesi mümkün olabilecektir.
“Eğer tüm yetkiler tek bir kişinin eline verildiği takdirde, bugün iyiye kullanılacak yetkiler, yarın iş başına gelecek kişinin anlayışına göre iyiye ya da kötüye kullanabilecektir. Bu da ülkenin geleceği açısından büyük tehlikelerin oluşmasına neden olabilecektir. “
Bu nedenle 16 Nisan’da yapılacak olan halk oylamasında anayasa değişikliği teklifini irdelemek, oluşabilecek tehlikeleri gördükten sonra “EVET veya HAYIR” oyunu kullanma zorunluluğu vardır.
Bilinmelidir ki değişiklik paketine “HAYIR” verildiği takdirde bu bir siyasi partiye veya kişiye karşı verilmiş bir güvensizlik oyu olarak kabul edilmemelidir.
Bunun böylece bilinmesinde sayılamayacak kadar çok yararlar bulunmaktadır…
nabiinal@hotmail.com