Ülkemiz için çok önemli olan bu konuyu tekrar gündeme getiriyorum:
Vücudun doku sistemleri, vücudun yaşamının devamlılığı için farklı görevleri yerine getirmek üzere düzenlenmişlerdir. Her bir sistem, kendine özgü özellikleri olan hücrelerden, diğer bir ifade ile bireylerden, dolayısıyla bu bireylerin oluşturduğu birer toplumdan oluşur. Her bir sistemin hücreleri, diğer sistemin hücrelerine gerek şekil gerekse içyapı ve çalışma özellikleri yönünden birbirlerine benzemezler ve oldukça farklıdırlar. Dolayısıyla her sistemi oluşturan hücreler farklı olduğuna göre, her bir sistem farklı bir ırkın bireylerinden oluşmuş demektir. İşte bu farklı ırklar birlikte vücut neslini oluşturmaktadırlar. Çünkü farklı olan bu sistemler, vücut makinemizin vazgeçilmez ana parçaları, önemli kısımlarıdır. Ve bu parçaların vücutta bir arada oluşları sonucu canlı ve sağlıklı bir vücut gerçekleşmekte ve yaşayabilmektedir.
Her bir doku sistemini, vücudumuzun birer ırkı olarak tanımladığımız gibi, ortak temel yapılar olarak aynı özellikli iskelet, kollar, bacaklar, gözler, kulaklar, burun, ağız ve iç organlara sahip olan tüm insan topluluklarını da ortak bir isimle insan nesli olarak tanımlayabiliriz. Vücudun sinir sistemi dahil diğer organ ve sistemlerini (karaciğer, akciğerler, böbrekler, sindirim sistemi gibi), farklı ırk ve renkte olan ve farklı diller konuşan ülkelere, bu sistemlerin organlarındaki hücreleri de halk olarak isimlendirebiliriz. Halife Ali bu beraberliği şu şekilde ifade etmiştir: “Halk iki sınıftır: Birincisi dinde senin kardeşindir, ikincisi yaratılışta senin eşindir.”.
Hangi sistem olursa olsun bir sistemin mevcudiyetinin devamlılığı diğer sistemlerin varlığına bağlıdır. Her bir sistem ve sisteme ait olan organ, her biri Dünyada tek olan insan vücudunun, farklı gibi görünen fakat bir arada oluşları sayesinde vücudun tamamlandığı ve bir olanın birliğini sağlayan parçalarıdır. Tek başlarına, bir bütün olan vücuttan ayrı ve her yönden bağımsız bir yapı değil, bir bütünün görev ve yapı yönünden farklı parçalarıdırlar. Bu parçaların bu karşılıklı iletişimlerinin devamlılığı ve dengeliliği de sağlıklılık demektir.
Farklı ırklardan oluşmuş insan neslinin bu farklı ırkları da dokusal sistemlerin dayanışması gibi bir dayanışma içinde olmalıdırlar.
Hucurat-13 ve Yunus-19. ayetlerde belirtildiği gibi insan neslinin farklı ırklarda, renklerde yaratılmış olması, vücudun dokusal sistemlerinin birlikteliği ve karşılıklı dayanışmaları gibi, farklı ırklardaki insanların da dayanışmayı öğrenmeleri ve kaynaşmayı becerebilmelerini amaçlamış olmaktadır.
Hucurat-13: Ey insanlar! Biz sizi erkek ile dişiden yarattık. Ve anlaşasınız, barış içinde yaşamayı öğrenesiniz diye /sizi sınamak amacıyla, çeşitli soylara ve kabilelere /toplumlara ayırdık. Allah’a göre en seçkininiz, O’na karşı takvası en fazla olanınızdır. Ve şüphesiz bu değerlendirmeyi en iyi yapacak olan Allah, her şeyi en iyi bilen ve her şeyden haberdar olandır.
Yunus-19: Şunu iyice bilin ki, insanlar ilk yaratıldıkları zaman, tek bir ümmet idiler ve hepsi de öncelikle bu konularda tek bir dine bağlıydı ve tek bir Allah’a ibad ve ibadet /kulluk ediyorlardı. Sonradan anlaşmazlığa düştüler, inanan ve inkâr edenler olarak ayrıldılar. Eğer, cezanın ertelenmesiyle ilgili Rabbinin vermiş olduğu bir sözü olmasaydı, şirk koşup küfre sapanları hemen cezalandırır ve işleri bitirilirdi.
Dolayısıyla insanları gerek dilleri, ırkları ve deri-saç renkleri nedeniyle küçümsemek, hor görmek ve farklı görüp ötekileştirmek, Allah’ın bu yöndeki uygulamasına karşı çıkmak ve günah işlemek olmaktadır.
Dokuya ait bütün vücut sistemlerinin ve duygu ile ilgili yönlerimizin sağlıklı ve dengeli çalışmalarını beyin organize etmekte, ayrıca diğer tüm sistemler arasında bulunan karşılıklı etkileşimi de beyin dengelemektedir. Dolayısıyla tüm sistemlerin genel koordinatörü sinir sistemi (SS) olmaktadır.
Beyinde ekip çalışması vardır ve bencillik kesinlikle söz konusu bile değildir. Örneğin her bir düşünce ve cevapta birkaç milyon hücre, kuş veya balık sürülerinde olduğu gibi sanki tek bir vücut, bir görev grubu olarak çalışırlar.
Böylece beyin hem kendi birimleri hem de tüm vücut hakkında sürekli bir bilgi alma ve haberleşme süreci içindedir. Ve beyin hem kendi içinde hem de diğer bütün vücut hücreleri ile bir bütündür. Örneğin bir bölgedeki sinir sistemi hücreleri yanında, aralarında oluşmuş network-ağ sayesinde, tüm sinir sistemi hücreleri de kuş veya balık sürülerinde olduğu gibi sanki tek bir vücut, tek bir toplum olarak çalışırlar.
Tüm sinir hücreleri arasında sürekli ve iki yönlü bir elektrik enerjisi alışverişi, enerji aktivitesi, akışı söz konusudur. Böylece bir sinir hücresi başka bir hücreyi etkiledikten sonra, etkilenen hücre de kendisini etkileyen hücreyi geri dönüşümle etkilemiş olur. Tüm beynin tek bir ağ halinde yapılanmış olması nedeniyle, beynin herhangi bir bölgesinde oluşan bir aktivite ile tüm beyin sürekli bir etkilenim süreci içine girer.
İnsanlık da vücut gibi farklı ırklardan oluşmuş bir nesildir ve ortak Allah Kaynaklı Bilinçli Enerjileri söz konusudur. Ve tüm insanlar da sinir hücreleri gibi göremediğimiz elektrik köprüleri ile karşılıklı bir elektrik enerjisi etkileşimi süreci içindedirler.
Zekâ, akıl ve muhakeme başta olmak üzere vücudun her bir işlemi, beyin hücrelerinin yapısal kalite mükemmelliği yanında, beyin birimleri arasındaki karşılıklı iletişim ve dayanışma ile birlikte, bu bağlantı yollarının da kaliteliğine ve çokluğuna da bağlı olmaktadır.
Hiçbir insan ada gibi etrafı boş ve müstakil bir varlık değildir. Tüm insan ırkı elemanları olan insanlar birbirleri ile görünmez elektrik enerjisi köprüleri aracılığıyla bağlantı ve karşılıklı etkileşim halindedirler. Bu karşılıklı etkileşim özelliği hem insanlar hem de diğer canlılar olan hayvanlar ve bitkiler arasında da söz konusudur.
Dünya’daki her bir canlı cinsinin ayrı ayrı birer ümmet oldukları Kur’an’da En’am-38 nci ayette açıklanmıştır.
En’am-38: Kanatlarıyla uçan kuşlar dâhil, yeryüzündeki tüm canlılar /dabbeler, siz insanlar gibi bir araya gelmiş organize birer toplulukturlar /ümmettirler. Ve Biz, ana kitapta /Levh-i Mahfuz’da yarattıklarımızla ilgili hiçbir şeyi eksik bırakmadık. En sonunda bütün canlılar mahşerde, Rablerinin huzurunda toplanacaklardır.
Ra’d-11’nci ayete göre Allah ve ilâhî sistem tarafından bireysel değerlendirme yanında toplumsal değerlendirme de yapılmakta ve çoğunluğun durumuna göre de sonuçlandırma gerçekleştirilmektedir.
Ra’d:11: Çünkü her insanın yapmış olduklarını /arkasında bıraktıklarını /söylemediği düşüncelerini ve niyetlerini /yapmakta olduklarını /açıkça söylediklerini izleyip kaydetmekte olan ve Allah‘ın emri çerçevesinde onu koruyanlarımız /koruyucu /rehber meleklerimiz vardır. Gerçek şu ki, bir toplum kendi toplumsal görüş ve davranış kalıplarını /örf ve geleneklerini bizzat insanlarının çoğunluğu değiştirmedikçe, Allah da o toplumun durumunu değiştirmez. Ve Allah, bir toplum zaten kendi durumlarını değiştirmiş olmaları nedeniyle, karşılık olarak ona bir olumsuzluğu uygun bulmuşsa, artık hiçbir güç o toplumu Allah’a karşı koruyamaz.
Kur’an’da yaklaşık 180 defa geçen ve uygulanması istenen “Salât” kelimesi de birlik bilinci ve bu bilinci oluşturmanın nüveleri olan başlıca sosyal yardımlaşma ve dayanışma toplantıları yapmak ve bunları devam ettirmek üzere kurumlaştırmak (EkimusSalât diyerek) yani sosyal yardım kurumları, eğitim okulları, toplantı salonları, kongre merkezleri, kurslar, vakıflar, dernekler, aş evleri vs kurmak (Müzzemmil-20),” gibi temel anlamı olan bir kelimedir.
Müzzemmil-20……..Bu nedenle vaktiniz elverdikçe ve zorlanmayacak şekilde, fırsat buldukça Kur’an’ı anlayarak, düşüne düşüne okuyun, öğrenin ve öğretin, salâtı (vakıf, dernek, yardım kuruluşu vs) kurumsallaştırarak, birlik bilinci ve sosyal yardımlaşma uygulamalarınızı devam ettirin /ekimusSalât ve zekâtı verin, böylece de bu iyi ve güzel davranışlarınızla Allah’tan alacaklı olun…..
Görüldüğü gibi Müzzemmil-20. ayette salât kelimesi ile Kur’an’ı öğrenme ifadesi de ayrı belirtilmişlerdir.
Ancak sosyal yardımlaşma toplantılarına katılma ve bu toplumsal faaliyetler için toplanma sırasında bazen ek olarak namaz kılınmıştır diye düşünüyorum.
Bu açıdan bakınca, “cihat etmenin diğer gerçek anlamlarından biri” de salât etmek olduğu anlaşılmaktadır. Bu paralelde İran’lı şair Sadi, şu sözü söylemiştir: “Gidilecek yol Halka hizmetten başka bir şey değildir. Tespihe, seccadeye ve yamalı cüppeye bağlı olamaz”.
Konuya inşallah haftaya devam etmek üzere sağlıklar dilerim.
NOT- NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız inşallah artar: “DİN VE BEYİN”, “SON DAVET KUR’AN”, “KUR’AN KADINI KORUYOR”, “OKU! Konularına göre Kur’an ayetleri”, “KUR’AN’IN KULU KÖLESİ MEVLȂNA”, “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL”, “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR”, “ALLAH KİMİ SEVER, KİMİ SEVMEZ”, “HADİS VE SÜNNET GERÇEĞİ” VE “KUR’AN-İNCİL-TEVRAT ORTAK OLAN VE OLMAYAN MUHKEM KURALLAR”
YORUMLAR