Samandağ, Payas, Dörtyol, Erzin Su Altında Kalacak

Prof.Dr. Ödemiş, küresel ısınmanın, önümüzdeki yıllarda olabilecek korkunç etkilerine dikkat çekti Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berkant Ödemiş, Payas Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde düzenlenen “Küresel İklim Değişikliği ve Su Kaynaklarına Etkisi” konulu konferansta konuşmacı olarak yer aldı. Prof.Dr. Ödemiş, konferanstaki konuşmasında küresel ısınmanın korkunç sonuçlarına dikkat çekti, 2100 yılına kadar ısının […]

Prof.Dr. Ödemiş, küresel ısınmanın, önümüzdeki yıllarda olabilecek korkunç etkilerine dikkat çekti

Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berkant Ödemiş, Payas Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde düzenlenen “Küresel İklim Değişikliği ve Su Kaynaklarına Etkisi” konulu konferansta konuşmacı olarak yer aldı.
Prof.Dr. Ödemiş, konferanstaki konuşmasında küresel ısınmanın korkunç sonuçlarına dikkat çekti, 2100 yılına kadar ısının 2 ila 4 derece artacağının tahmin edildiğini, bunun da 430 milimetrelik su artışına sebebiyet vereceğini bildirdi ve “430 milimetre su; dekar alanda 430 ton suyun kıyı bölgelerine gelmesi demek. Yani eğer 2100 yılına kadar 43 santimetrelik bir yükselme olursa bugün Payas’ın bulunduğu yer ile Dörtyol’un yarısı, Erzin’in önemli bir kısmı, Samandağ’ın büyük bir bölümü tamamen su altında kalacak demektir. Yerleşim alanları gidecek yani… İklim değişikliğinin en önemli etkisi su kaynaklarına olan etkisidir. Gelecek 50 yılda şöyle bir durumla karşılaşacağız, bugün bardağın hepsini doldurabiliyorsak 2070’lerde bunun ancak yarısını doldurabiliriz” dedi.
Atmosfer doğal battaniye
Öğrencilerin ilgiyle takip ettiği, slayt gösterisiyle desteklediği konferansta Prof.Dr. Ödemiş, şunlara değindi: “Üşümemek için üzerimize örttüğümüz battaniye neyse atmosferde dünya için odur. Eğer atmosfer olmamış olsa dünya gündüzleri +50 derecede geceleri de -18’lerde falan olurdu. Yani bir gün içerisinde yaklaşık 70 derecelik sıcaklık farkına maruz kalacaktık ama atmosfer bizi bunlardan koruyor.
Atmosferdeki bulutlar, nem ve gaz tarafından güneşten gelen ışınlar tutuluyor, geriye kalanı yeryüzüne geliyor, dünyayı ısıtıyor. Bunların tekrar yansıyıp geri gitmesi lazım ama normal koşullarda eğer karbondioksit gibi gazların varlığı atmosferde normal seviyede olursa bunlar geri giderken bir kısmının atmosferden geçip gitmesi gerekir.
1950’lerden sonra bu durum tersine dönmeye başladı. Yeryüzüne gelen ama geri gitmesi gereken ışınların büyük bir kısmı karbondioksit konsantrasyonunu arttırdığımız için, tekrar yeryüzüne gelmeye başladı. Karbondioksit ısıyı hapsetme özelliğine sahip bir gaz. Bunun için karbondioksit miktarı ne kadar çok olursa atmosferin üzerindeki ısıyı hapsetme yeteneği de ona göre artış gösteriyor. Sadece ısıyı hapsetme nedeniyle atmosferdeki sıcaklık değeri artmıyor bazı gazlar var ki dünyayı aynı zamanda soğutan gazlar. Kükürt, kükürt dioksitler var. Bunlar dünyayı soğutan gazlardır. Karbondioksit nasıl ısıtıyorsa, kükürtte soğutuyor.
Toprak bozulursa aç kalma risk başlar …
Kükürdün şöyle kötü bir özelliği var. İnsan faaliyetleri, tarım faaliyetleri, endüstri faaliyetleri neticesinde ortaya çıkan kükürtlü bileşikler atmosfere gittiğinde yukarıya doğru çıkıp atmosferdeki bulutlarla nem ile birleştiği zaman kükürt dioksitleri oluşturup tekrar yeryüzüne düştüklerinde asitli yağışlar oluşmaya başlıyor. Asitli yağışlar demek? Evimizde kullandığımız porçözün kafamıza yağması demek.
Asit, toprak üzerinde de etkili. Topraklar bizim için temel maddedir. Toprak yapısı bozulursa yemek bulmama gibi bir şanssızlığımız olur. Çünkü toprağın temel yapısı bozulursa bizim aynı tarladan bir daha ürün almak gibi bir şansımız kalmaz. Dolayısıyla bu kükürt dioksit gibi gazları Avrupa Birliği yasakladı bunun üzerine dünyada kükürt dioksit giderek azaldı ve şu an istediğimiz seviyede ama karbondioksit gazını kontrol edemiyoruz.”
Tarımda kullanılan su azaltılmalı …
Dünyanın her 150.000 yılda bir, bir ısınıp bir soğuduğunu ancak son 150.000 yıllık süreç içerisinde sürekli olarak ısındığını söyleyen Prof.Dr. Ödemiş, konuşmasının sonunda şunlara yer verdi: “Isısının artması demek ne demek? En başta su kaynaklarının üzerine olumsuz etki demek! Dünyanın ısısı artmaya başlayınca buzul tabakaları eriyor, eriyince suya dönüşüyor. Asıl sorun şu ki; Sibirya’nın bazı bölgelerinde buz tutmuş alanların altında topraklar var, eğer bu toprakların üzerindeki buz tabakası erirse ve ortaya çıkan toprağın altındaki metan gazı atmosfere çıkarsa, biraz önce söylediğim karbondioksitten çok daha fazla miktarda ısıyı hapsetme yeteneğine sahip bir durum ortaya çıkacak. Metan gazının ısıyı hapsetme özelliği karbon dioksitten 23 kat fazla. Isınsın artmasıyla atmosferin kimyası nasıl değişir tahmin edemiyoruz, bize nelere mal olur çok fazla tahmin edemiyoruz.
Bizim ülkemize düşen su miktarı 651 milimetre civarında iken şimdi bu değer 636’larda. Son 20 senede 1 dönüm alanda 78 ton su kaybettik. En çok su kullanılan alan tarımdır. Bu yüzden Tarımda kullanım miktarını azaltmamız gerekiyor. Suyu doğru düzgün kullanmamız lazım. Suyu az kullanan yöntemleri seçmemiz lazım. Ne kadar az kullanırsak o kadar su artacak. Örneğin bir pamuk bitkisini bir dönümde yetiştirmek için harcadığımız suyun miktarı herhangi birimizin evinde kullandığı 10 yıllık su ihtiyacına eşit. O yüzden sulama yöntemlerini dikkatli seçmemiz lazım. Aşırı sulama toprağa zarar da verir.” -Mehmet ÖZGÜN-

Exit mobile version