Sanal düşmanlar Düzmece kaoslar

“Son zamanlarda, akla-hayale gelmeyen, unutulmuş ne kadar ‘tarihi başarı’ varsa planlı şekilde gündeme getiriliyor” diyen Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, “Viyana kapılarına dayanıyoruz algısını topluma empoze ederek nereye kadar gidilir bilmiyoruz” tespitinde durdu. Ayasofya’nın açılması, Karadeniz’de gaz rezervinin keşfi ve eski bir kilise olan Kariye Müzesi’nin Cami olarak kullanıma açılması çalışmaları noktasında iç siyasetin kısa bir […]

“Son zamanlarda, akla-hayale gelmeyen, unutulmuş ne kadar ‘tarihi başarı’ varsa planlı şekilde gündeme getiriliyor” diyen Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, “Viyana kapılarına dayanıyoruz algısını topluma empoze ederek nereye kadar gidilir bilmiyoruz” tespitinde durdu.

Ayasofya’nın açılması, Karadeniz’de gaz rezervinin keşfi ve eski bir kilise olan Kariye Müzesi’nin Cami olarak kullanıma açılması çalışmaları noktasında iç siyasetin kısa bir değerlendirmesini yapan, Saadet Partisi’nin Hatay’daki önemli ismi, Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, “Aşırı milliyetçilik ve dini motiflerin öne çıktığı bu süreçte, ‘ezan, bayrak ve cami’ gibi kutsal kavramlar sıkça gündemde tutuluyor. Yakın zamanda, niyetleri baki olmak üzere, memnuniyetle karşıladığımız Ayasofya ve Kariye’nin tekrar camiye dönüştürülmesi de bu tablonun bir parçası” dedi.
Saadet Partisi GİK üyesi de olan Çalışkan’ın değerlendirmesi, kısa başlıklar halinde şöyle:
-BEKLENEN NE?-
“Muhterem Diyanet İşleri Başkanımızın, kendi iradesiyle olmadığına kesinlikle inandığım kılıçla hutbe, geçmişe dönük bir drama olarak kayıtlara geçti. Arka planda, başka amaçlar olmadan, ilk bakışta tarihi ve kültürel mirasımızın bir parçası olarak hutbenin bu şekilde okunmasında aslında bir sakınca yok. Ancak dünyanın içinde bulunduğu şartları göz önüne alarak, geçmişe bu kadar vurguyla, tekrar ‘at sırtında bütün dünyaya meydan okuyabileceğimizi’ sanmak ve kitleleri bununla kontrol altına almak, nasıl bir amaca hizmet, daha açıkçası alet ediliyor acaba? Nal sesleri arasında ‘ver mehteri’ ile başlayan tarihi dizilerle beslenen bu süreçten de nasıl bir sonuç bekleniyor olabilir ki.
-İÇ POLİTİKA!-
İç politikaya yönelik bu tarz maceraların kısa dönemde birtakım sosyal faydaları olabilir. Ancak adalet, özgürlük, kültür, ahlak, ekonomi ve sanayi gibi alanlarda ‘sıfırlık tablo’, bu şekilde daha ne kadar perdelenebilir ki? Yeni nesle bir tarih şuuru verilecekse, bunun, her tarafı ideoloji ve reel politik kokan, kurmaca-düzmece dizilerle asla olamayacağı bilinmelidir. Tarihi şahsiyetlerin, hataları ve doğrularıyla ele alınması, geçmişte yapılan hatalardan gerekli derslerin çıkarılması gerekmektedir.
-KÜÇÜK ORTAK-
Hükümet, küçük ortağının bütün politik söylemlerine sahip çıkmış görünüyor. Bunun nedeni, ekonomi başta olmak üzere, diğer alanlardaki kaotik ortamın bir şekilde perdelenmesi olduğu açık.
Birçok Sayın Bakanın bile kendi sorumluluk alanlarında konuşmak yerine, ‘ezanları susturamayacaksınız, bayrakları indiremeyeceksiniz’, ‘diz çöktüremeyeceksiniz’ sloganlarına sığınmaları, hemen her gün şahit olunan acı gerçeklerdir.
Ezanı susturmak isteyen, bayrağı indirmek isteyen, kendi ülkesine diz çöktürmek isteyen kim ya da kimler, onları da bilmiyoruz! Tablo; sanal bir düşman, düzmece bir kaos ve korku-gerilim üretip etrafa hakaretler yağdırmaktan ibaret.
-DIŞ GÜÇLER!-
Döviz ve altın piyasasında yaşananlar, ekonomide ortaya çıkan her olumsuz gelişme de ‘dış güçlerin’ işi! Kimsenin aklına da, ‘yahu, madem ekonomimiz bu kadar güçlü, öyleyse niye kolayca sarsılıyoruz? Neden müdahaleye bu kadar açığız?’ demiyor, diyemiyor. Üretimi önceleyen ülke olmak yerine çay ithalatındaki gümrük vergisini düşürmek, süt üreticileri iflas ederken Venezüella’dan peynir ithal etmek, bu ülkeye açık bir tehdit değil de nedir?
Bütün bu olumsuzluklarla yüzleşmek ve sorumluluğu üstlenmek yerine, ‘Viyana kapılarına dayanıyoruz’ algısını topluma empoze ederek nereye kadar gidilir bilmiyoruz.
Geçmişten ibret alıp, geleceğe ferasetle bakma zamanı geldi de geçiyor da.” Tamer Yazar

Exit mobile version