Suriye-Humus’taki Şaryat Hava Üssü’ne yönelik Amerikan saldırısını yorumlayan Hataylı Akademisyen-Hukukçu Neval Oğan Balkız, geçmişte yaşanan sürecin kendisini tekrar ettiği konusunda uyardı ve ekledi…
Doğu Akdeniz’deki Amerikan Savaş gemileri tarafından vurulan Suriye-Humus’taki Şaryat Hava Üssü ile gündeme gelen ‘Suriye’deki kimyasal silahlar’ konusuna farklı bir açıdan bakan, Hataylı Akademisyen-Hukukçu Neval Oğan Balkız, “Suriye’de, burnumuzun dibinde, ortada bütün dünyanın olduğu topyekûn bir savaş sürüyor” dedi.
2012 ‘de Hula’da ve 2013’te de Şam/Guta’da gerçekleşen katliamları andıracak şekilde bu kez İdlib’in güneyindeki Han Şeyhun’da onlarca insanın feci şekilde öldürüldüğüne işaret eden Balkız, şunları söyledi:
“Bu korkunç olayın nasıl, ne zaman ve kim tarafından gerçekleştirildiği sorularına hala yanıt aranıyor. Hangi kimyasalın kullanıldığının henüz belirlenemediği bu katliam ile ilgili, tıpkı geçmiş katliamlarda olduğu üzere açığa çıkarılması gereken çok unsur ve soru ortada duruyor. W. Churchill’in yerinde saptamasıyla, ‘Savaş zamanı hakikat o kadar kıymetlidir ki, yalanlardan bir duvarla korunur…’ Bu kez, yalan duvarı aşılabilecek midir?
-SORULAR-
Gündeme iliştirilen soruları ardı ardına sıralayan Balkız’ın cevap bekleyen başlıkları ise oldukça dikkat çekici:
“Han Şeyhun’da yaşananlara ilişkin sorulara açık ve kesin yanıtlar verilmesi için neden bağımsız bir soruşturma yürütülmüyor? 2013’te Guta vakası sonrası BM’ye bağlı Kimyasal Silahların Önlenmesi Örgütü (OPCW) ABD desteğiyle Suriye’nin kimyasal silahlarını temizlemiş ve rapor yayımlamış olduğu halde, bu kimyasal silahlar nereden ve kimden çıkıyor? El Kaide’nin elinde kimyasal silah olduğuna ilişkin BM uzmanlarının yaptığı açıklamanın gereği olarak, neden bağımsız ve ayrıntılı bir araştırma yapılmıyor? El Kaide’nin yaptığı iddia edilen Han El Ansel ‘e BM denetçilerinin girmesi neden engellenmiştir? Bu soruların yanıtı verilmeden neden ABD hemen bir hava saldırısı gerçekleştiriyor? İnsanların kimyasal silahla veya konvansiyonel silahla öldürülüyor olmaları etik açıdan aynı derecede şok edici ve vicdan yaralayıcı değil midir?
Bu ve benzer sorulara yanıt aranması yerine, batılı ülkeler, faciayı BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye’ye müdahale gerekçesi kılmaya çalışıyor. Hula katliamı sonrasında yaşanan sürecin bir benzeri yineleniyor.”
-HAKİKATİ SAVUNMAK-
Yaşananlar noktasında gerçeğin ortaya çıkması gerektiğine işaret eden Balkız, sözlerini şöyle noktaladı:
“Kitle imha silahı var’ yalanına dayanılarak işgal edilen Irak’ta öldürülenler, eski ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın bu yalandan dolayı özür dilediğini duymadılar! Suriye’de öldürülenler de, sonradan ortaya çıkacak gerçeklerden dolayı özür dileyenleri duymayacaklar. Ölüler, arkalarından dilenen özürleri duymazlar. Onları duyacak olanlar bizleriz, yaşayanlar!
Bizler, dünyanın her yerinde; savaş koşullarında bulunanların çektikleri acılarla, uzaktan görüntüler şeklinde izleme ayrıcalığı içinde, gerçekdışı bir bağ kuruyoruz. Bu bağ içinde düşsel bir yakınlık duyumsuyoruz. Bu yakınlık içinde geliştirdiğimiz sempatiye sığınarak, acılara yol açan gelişmelerde bir suç ortaklığımız bulunmadığı duygusu geliştiriyoruz. Bizim sahip olduğumuz ayrıcalıklarla onların çektikleri acılar arasında bir ilişki bulunduğunu, bunların aynı haritada gerçekleşmekte olduğunu hiçbir şekilde düşünmüyoruz ve sorgulamıyoruz. Böylece taşımakta olduğumuz şefkat duyguları içinde, ‘Biz masumuz! Masumuz’ diye haykırıyoruz!
Ancak, Fatih Yaşlı’nın dile getirdiği üzere; ‘apolitik hümanizm en büyük alçaklıktır. Çünkü insana ihanet vardır orada. İnsanı savunmak, hakikati savunmakla başlar. Hakikat ise politiktir…’ Hakikati bilmek istiyoruz! Hakikati örten her şeye ‘hayır’ diyoruz. Savaşa hayır diyoruz! Suriye’den elinizi çekin!
-Tamer Yazar-