Savruk

  Bir galaksinin iyimser bir kopyası olabilir pekâlâ… Zamanı geriye saran ve hatta durduran bir mekaniği… Sıkıştığımız molozdan çıkmanın derin boşluğu ya da ahengini kaybetmiş melodi… Kavramların tüketildiği bir dünyada, canlılık daha ne kadar taciz edilebilir ki Nereye savrulursan savrul, sızının gerçeği olmak… Uzaklara ulaşamayan bir ses… Ve yaşamaya çalıştığımız her şey…   Bu şehir […]

 

Bir galaksinin iyimser bir kopyası olabilir pekâlâ…

Zamanı geriye saran ve hatta durduran bir mekaniği…

Sıkıştığımız molozdan çıkmanın derin boşluğu ya da ahengini kaybetmiş melodi…

Kavramların tüketildiği bir dünyada, canlılık daha ne kadar taciz edilebilir ki

Nereye savrulursan savrul, sızının gerçeği olmak…

Uzaklara ulaşamayan bir ses…

Ve yaşamaya çalıştığımız her şey…

 

Bu şehir hangi yükle zihnimize oturuyorsa o

Çığlıkların kesildiği sarsıntı
Yok olan tarih…
Göç, su kuyrukları, İşsizlik
Barınma ve eğitim sorunları…

Sonrası coğrafyanın sızısı gibi

Açlık sınırı, yoksulluk…

Sonrası asgari ücret

Sonrası en düşük emekli maaşı

Sokak hayvanları

Kadına şiddet, çocuk işçiliği ve çocuk gelinler…

Tanıdık bir kokunun gelecekle ilişkisi olmalı…

Sinir hücrelerindeki bulanıklığın da…

Ayrıntılar içinde aradığımız o gerçek diyordun ya tam da o…

Tekrarlı görüntüler, tekrarlı uzmanlar, demeçler, etiketler…

Avucumuzdan kayıp giden zamanı kovalamak gibi,

İçinden çıkamadığımız cümle, satır aralarına sıkışmış sözcük…

Bütünüyle her şey olmak ya da hiçbir şey…

“Boş bir sözden ayrımsız olacak gözlerin

Aynada kendini gördüğünden ayrımsız her sabah,

Suskun bir çığlık, bir sessizlik olacak…”[i] diyor Pavese

Kaygının soluğuna eşlik etmek gibi ya da kendi iç dünyamızı baskılayan rüyalar

Bellek ah o bellek ne vakittir medyanın görünümüyle ilgili…

Bir anlama yolculuğuna kapılmak neyse, bir canlıya dokunmak o kadar…

Çünkü kameraların önünde herkes iyi, eğitimlisinden hemen herkese…

Sanal dünyada herkes bilge

Klavye başında herkes düşünür…

Acı olansa konuştuğunu sananların sanrısı. Bir türlü ayılmak bilmeyenlerin sanrısı

Kim kiminle, hangi dolambacın birikimiyse o, uzaklığın gizlendiği kavramlar gibi

Ya bu çağın hiçbir uzmanlığı yok

Ya da bir yığın etiketle şekilleniyor…

Doğaya

Canlıya

Geleceğe eziyet eden bir etiket…

“Bir ırmak akıyor serçe parmağının ucundan.

Yedi kere bu ırmak gökyüzünün mavisi…”[ii] diyor Yannis Ritsos

İneceğimiz her durak, ilk kültür sayılabilir, ilk koridor.

Tarım toplumuna geçişte zorlanan canlıların sancısı ya da uzaklığa gizlenmiş kavramlar gibi

Zihnimizde yarattığımız görüntü buna dahil
Her yönden çağrışıma açık bıraktığımız yaşam da…
Ve öyle bir çağ ki tanımlanmamış bir kaygı gibi vurup kaçıyor…

Acıyor ve yeni sevicilere ilham kaynağı oluyoruz.

Hangi hayatın hangi rengiyle buluştuğumuzun hiç bir önemi yok
Gerçeği unutalı yıllar olmuş gibi
Sesi, müziği ve canlılığı unutalı..

Tanımlanamayan cisim gibi…
Ya da imkânsız bir başlangıç noktası…

Alıştığımız sözcüklerin kırılganlığını onaramadıktan sonra, algının geçmişiyle oyalanır dururuz…

Hemen her şeyin bir sızı gibi belirmesi buna dâhil…

 

 

[i] Gelecek Ölüm – Gözleri Gözlerin Olacak, Cesare PAVESE

[ii] Son istek, Yannis Ristos, Çev: Cevat Çapan

Exit mobile version