“Hiçbir şey elinde değildir insanın:
Ne gücü, ne güçsüzlüğü, ne de yüreği.” L. Aragon
Seçim yarışı hızlanırken, TÜİK’in açıkladığı son işsizlik verilerini değerlendiren DİSK-AR, gerçek işsiz sayısını 6,3 milyon, işsizlik oranını ise yüzde 18,6 olarak açıkladı.
TÜİK önceki gün işsizlik oranını yüzde 10,6, işsiz sayısını ise 3 milyon 149 bin olarak açıklamıştı. Ancak TÜİK’in yaptığı hesaplamada ümitsiz işsizler, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar, zamana bağlı eksik istihdam edilenler ve mevsimlik çalışanlar yer almıyor. DİSK-AR’ın yayımladığı rapora göre, bu kişiler de dâhil edildiğinde Türkiye’de gerçek (geniş tanımlı) işsiz sayısının 6 milyon 327 olduğu görülüyor.
Rapora göre bu ay iş aramayıp çalışmaya hazır olanların sayısı 1 milyon 654 bine yükselmiş durumda. Bu kişilerin 1 milyon 86 bini ise kadın. Raporda 668 bin işsizin iş bulma ümidini kaybettiği belirtiliyor.
TÜİK’in araştırmasına göre; kadın işsizliği yüzde 13,4, genç kadın işsizliği yüzde 23,6, kentsel genç kadın işsizliği ise yüzde 27,2 olarak gerçekleşti. Öte yandan yükseköğrenim işsizliği yüzde 11,4, genç işsizliği yüzde 19, ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı ise yüzde 22,8 olarak hesaplandı. Buna göre Türkiye’de her beş gençten biri işsiz. DİSK-AR, üniversite mezunu gençlerde işsizliğin arttığına dikkat çekiyor.
“Kişi, uğrunda emek harcadığı şeyleri sever ve kişi sevdiği şeyler için emek harcar…” diye yazıyor Erich Fromm
Gittikçe yaşlanan Türkiye’de genç nüfus gibi bir zenginliği değerlendirmemek, bir ülkenin en büyük kaybı olsa gerek.
Bu seçimde de, insan odaklı kaynak tek beklentimiz olmalı.
Sömürüsüz iş, hakça gelir dağılımı, adaletli bölüşüm…
Emekliye, işçiye, öğrenciye…
ötekinin olmadığı, kardeşçe, ortakça bir yaşam…
Filistin ve Ortadoğu
Filistin de kan durmuyor ne yazık ki, bunun yanı sıra Ortadoğu’nun birçok yerinde…
Taraflar kendi doğrularına ölesiye inanmışken, olan yüzlerce masum sivile oluyor… Kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden yüzlerce insanın canına mal olan saldırılar, yeni bir ateşkesin sinyallerine kadar kim bilir daha kaç sivilin daha yaşamına mal olacak…
Bir türlü dinmeyen bu kurgu hali, aradan yıllar geçse de asıl oyun kurucularının her işaretiyle yeniden alevlenecek ne yazık ki…
Filistin ve Ortadoğu halkını açlıkla, yoksullukla terbiye etmeye yönelik tüm politikalar insanlığın gözü önünde sergilenirken, uluslararası toplum ve onlara bağımlı sözcüler her zamanki duyarsızlığını ve kimi zaman duyarlıymış gibi görünerek statükoyu devam ettirmeye yönelik tavrını sürdürmektedir…
Adı “Hamaset” olan bir hastalık tüm dünyanın yönetim aygıtı haline gelmiştir… Dinleyenleri etkilemek veya heyecanlandırmak amacıyla yapılan abartılı anlatım, Ortadoğu politik sürecinde, gerektiğinde düşman, gerektiğinde sahte dostluklar devşirmek için sesin yükseltilmesi anlamına da gelebilir…
Şiddet ve kan, zücaciye dükkânına giren fil gibi, yoksul insanların en olmadık ölümünü kusuyor her defasında… Bireyin genetiğine kadar işlenmiş mezhepsel ayrılıklar, çocuk ve şiddetin savunmasız bireylerini vuruyor durmadan…
Kurbanların giderek cellâdına benzediği, şiddetin kodlarıyla şekillenen kalabalık bilincinin olabildiğine yeşerdiği bir coğrafyada insan olana düşen; sadece insanca yaklaşmak… Ölümün olduğu yerde, bizden veya onlardan ayırımına düşmeden şiddete hayır diye haykırmak!
“Yalnızlık ve korkunun kimseyi bir yere götürmeyeceğini; sevilmenin, sığınmanın insana çok yakışan davranışlar olduğunu; kendini bize bir şiddet olarak dayatmayan herkesle her sözün, her yolun yürünebileceğini bir daha anımsattı. Gülümseyen bir doğrunun asık suratlı bir doğrudan çok daha etkili, insani olduğunu, kirpiklerini ve parmaklarını canıma batırarak duyurdu…” diyor Şükrü Erbaş