Unutma; her gelen sevmez. Ve hiçbir seven gitmez.
Nazım Hikmet
Biz insanların en önemli güçlerinden biri sevmektir. Sevgi eyleme dönüşen bir duygu biçimidir.
Sevgi, insanları birbirine yaklaştıran ve içsel olarak bağlayan doğal etkin bir güçtür. Sevgi bir şeyden zevk almayı, hoşnut ve memnun olmayı ve onu güzel görmeyi sağlar. Sevgi tek başına bir duygu olmakla birlikte, sevgi nesneleri çok ve çeşitlidir. Sevgi, canlı-cansız tüm varlığı kapsar. Benlik sevgisi, anne-baba sevgisi, çocuk sevgisi, arkadaş sevgisi, tabiat sevgisi, bunların başında gelir. Sevgide iki bireyi birbirine yaklaştırma ve bütünleştirme gücü vardır. Ne güzel demiş Özdemir Asaf
“Boşuna yorulma gönül, sadece sevmek yetmiyor.”
Sevgi, kişiyi ayrılık ve yalnızlık duygusundan kurtarır. Kendi varlık bütünlüğünü ve bireyselliğini yitirmeden başkalarının varlığında bir ve bütün olmayı mümkün hale getirir. İnsanlar arasında barış, uzlaşma, hoşgörü, yardımseverlik, fedakarlık gibi olumlu değer ve davranışların gelişmesine kaynak oluşturur. Sevgi, sevilen şeye değer ve önem katar. Bir insan bir başkasına sevgi ile yaklaşırsa ona değer veriyor ve onu önemsiyor demektir.
“Ne kadar çok insanı seversek, asıl sevdiğimiz bir tek kişiyi de o kadar çok ve kuvvetli severiz. Sevgi dağıldıkça azalan bir şey değildir.” diyor, Sabahattin Ali.
İnsan değer verdiği bir şeyi ya da kimseyi kolayca gözden çıkarmaz; onun ufak tefek bazı kusur ve hatalarını görmezden gelir. Onu dost ve yakını olarak kabul eder. Yine konumuzla ilgili bir öyküyü kahve tadında sizlerle paylaşıyorum.
Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar. İlk önceleri güzel bir arkadaşlık olarak devam eder birliktelikleri, tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için. Gel zaman, git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki, mutluluktan içi içine sığmaz artık ve anlar ki, suya aşık olmuştur. İlk kez aşık olan çiçek, etrafa kokular saçar, “Sırf senin hatırın için ey su” diye…
Öyle zaman gelir ki, artık su da içinde çiçeğe karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştır. Zanneder ki, çiçeğe aşıktır ama su da ilk defa aşık oluyordur. Günler ve aylar birbirini kovalar ve çiçek acaba “Su beni seviyor mu?” diye düşünmeye başlar. Çünkü su, pek ilgilenmez çiçekle… Halbuki çiçek, alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz. Çiçek, suya “Seni seviyorum der. Su, “Ben de seni seviyorum” der. Aradan zaman geçer ve çiçek yine “Seni seviyorum” der. Su, yine “Ben de” der. Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler…
Artık öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz etrafa ve son kez suya “Seni seviyorum.” der. Su da ona “Söyledim ya ben de seni seviyorum.” der ve gün gelir çiçek yataklara düşer. Hastalanmıştır çiçek artık. Rengi solmuş, çehresi sararmıştır çiçeğin. Yataklardadır artık çiçek. Su da başında bekler çiçeğin, yardımcı olmak için sevdiğine…
Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla başını döndürerek çiçek, suya der ki; “Seni ben, gerçekten seviyorum.” Çok hüzünlenir su bu durum karşısında ve son çare olarak bir doktor çağırır nedir sorun diye… Doktor gelir ve muayene eder çiçeği. Sonra şöyle der doktor: “Hastanın durumu ümitsiz artık elimizden bir şey gelmez.” Su, merak eder, sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık nedir diye ve sorar doktora. Doktor, şöyle bir bakar suya ve der ki: “Çiçeğin bir hastalığı yok dostum…
Bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için” der. Ve anlamıştır artık su, sevgiliye sadece “Seni seviyorum” demek yetmemektedir…
BU HAFTAKİ KİTAP TAVSİYEM: DANİEL QUİNN ” İSMAİL”
YORUMLAR