Üç gün önce, 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ydü.
8 Martta ülkemiz başta olmak üzere, dünyanın her yerinde kadınlar; pankartları, flamaları, rengârenk giysileriyle, binlerce yıllık ezilmişliğe karşı, alanlara indiler, üzerlerindeki sömürü ve baskıyı protesto ettiler.
Türkiye Yazarlar Sendikası, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Bildirisi’ni her yıl farklı bir alandan mücadele sürdüren kadınlara yazdırmaktadır. Bu yılki bildiriyi Özak işçisi kadın emekçiler yazdı.
Özak Tekstil İşçilerinin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısı ile hazırladığı bildiride, kadın işçiler olarak iş yerlerinde yaşadıkları zorluklar ve hak arayışlarındaki mücadele ve dayanışma ruhu vurgulandı.
Yayınlanan bildiride 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde tüm kadınlara seslenen Özak tekstil Kadın İşçileri tüm kadınları güçlerinin farkına vararak birlik olup haklarını savunmaya davet etti. Ayrıca Özak Tekstil Kadın işçileri hikayelerinin 8 Martı yaratan tekstil işçisi kadınların hikayesi gibi, mücadele etmenin ve birlik olmanın ne kadar önemli olduğunu gösterdiğinin altını çizdi. Bildiride,
*Bizler Özak tekstil işçileriyiz. Yaşama tutunmak için çalışmak zorunda olduğumuz ancak haklarımızın gasp edildiği, tacize, hakarete ve mobbinge maruz kaldığımız bir yerde; bir tekstil fabrikasında filizlendi mücadelemiz. Haklarımızı korumasını beklediğimiz sendikanın patronla işbirliği yaptığı, itirazlarımızı susturmaya çalıştığı bir fabrika… Her gün hakarete uğradığımız, sesini çıkaranın ekmeğinden olma tehdidiyle boyun eğdirilmeye çalışıldığı bir fabrika… Nefesini ensemizde keskin bir bıçak gibi hissettiğimiz patron-sarı sendikacılar ortaklığından kurtulmak için aradığımız çare apaçıktı: İşçinin sendikasında, işçinin haklarının savunucusu bir sendikada örgütlenmemiz gerekiyordu. Ve örgütlendik de.” denilmektedir.
Özak işçisi kadın emekçilerin kaleme aldığı Dünya Emekçi Kadınlar Günü bildirisinde, “Bu 8 Mart’ı yanı başımızdaki savaşın karanlığı altında kutluyoruz. Suriye’den Yemen’e, Filistin’den Afganistan’a kadınların, çocukların ve sivillerin kanlarının döküldüğü coğrafyalara Ukrayna da eklendi. Bu senenin 8 Mart’ını barış umuduna ve kadın dayanışmasına adıyor, Ukraynalı kadınları ve direnişlerini selamlıyoruz.”
Kadın Cinayetleri’ni Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2013 yılında 237, 2014 yılında 294, 2015 yılında 303, 2016 yılında 328, 2017 yılında 409, 2018 yılında 440, 2019 yılında 474, 2020 yılında 300, 2021 yılında 280, 2022 yılının Ocak ayında 26 kadın öldürüldü. Şüpheli ölümler bu sayıların içinde değildir.
2023 Yılında Erkekler tarafından 315 Kadın Öldürüldü, 248 Kadın şüpheli şekilde ölü bulundu.
2024 yılı başından itibaren 71 kadın öldürüldü.
Kadın cinayetleri ve kadına şiddet devam ediyor.
“Başka bir dünyanın mümkün olduğunu bildiğimiz için… Daha adil, daha barışçı, daha eşit, daha özgür, daha iyi, daha güzel bir dünya için… Geleceğimiz için…” diye sesleniyor, kadınlarımız.
Türkiye’de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlandı. 8 Mart, 1975 yılında daha yaygın olarak kutlandı ve sokağa taşındı. “Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı” programında Türkiye de etkilenmiş, 1975 yılında “Türkiye 1975 Kadın Yılı” kongresi yapılmıştır. 1980 askeri darbesinden sonra dört yıl anılmadı 8 Mart. 1984’ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından Dünya Kadınlar Günü kutlanmaya başlandı.
Özak işçisi kadın emekçilerinin bildirisi şöyle bitiyor:
“Fabrikalarda, sokaklarda, mecliste ve belediyelerde, var olduğumuz her yerde kadınlar olarak, haklarımızı savunmak ve adaleti, eşitliği sağlamak, insanlığımızı geri kazanmak için bir araya gelmeliyiz. Bu mücadelede yalnız olmadığımızı unutmayalım. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün tüm coşkusuyla bir kez daha haykırıyoruz.”
Bütün insanların ( Kadın-erkek) eşit, özgür, mutlu ve refah içinde yaşayacağı başka bir dünya özlemiyle bütün kadınlarımızın 8 Mart’ını kutluyor ve sözlerimi dünya şairi Nazım’ın dizeleriyle noktalıyorum.
HOŞGELDİN KADINIM
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin.
Yorulmuşsundur;
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını,
ne gül suyum, ne gümüş leğenim var.
Susamışsındır;
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim.
Acıkmışsındır;
sana beyaz keten örtülü sofralar kuramam
memleket gibi esir ve yoksuldur odam.
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin!
Ayağını bastın odama
kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi.
Güldün,
güller açıldı penceremin demirlerinde.
Ağladın,
avuçlarıma döküldü inciler;
gönlüm gibi zengin,
hürriyet gibi aydınlık oldu odam.
Hoş geldin kadınım benim, hoş geldin…