‘Suriyeli Sığınmacılar ve Türkiye Ekonomisi-Evrensel Tecrübe Işığında Bir Etkiyi Konuşmak’ başlıklı raporun sonuçları açıklandı. Buna göre, Hatay’dan İstanbul’a Türkiye coğrafyasına dağılan Suriyeli sığınmacılar ülke ekonomisine net birfayda sağladı, ama…
Sığınmacılara yönelik önyargıyı kırmayı, gündelik tartışmaların ötesine geçerek, konuyu temel insani değerler çerçevesinde ele almayı ve yanlış anlamalarla olumsuz propagandaların giderilmesini amaçlayan, Uluslararası Teknolojik Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (UTESAV) ile İstanbul Medipol Üniversitesi ortaklığında hazırlanan, ‘Suriyeli Sığınmacılar ve Türkiye Ekonomisi -Evrensel Tecrübe Işığında Bir Etkiyi Konuşmak’ raporunun sonuçları geçtiğimiz günlerde paylaşıldı. 2017 Mayıs itibariyle 386 bin 264 Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan Hatay gibi kentler açısından dikkati çeken sonuçlar ortaya koyan rapora ilişkin MÜSİAD Genel Merkez’inde yapılan açıklamaya UTESAV Mütevelli Heyeti Başkanı Mehmet Develioğlu, MÜSİAD Genel Başkan Yardımcısı Av. Kerim Altıntaş, İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Yardımcı. Doç. Dr. Faik Tanrıkulu ve Prof. Dr. Bekir Berat Özipek ve iş insanları katıldı.
-AMAÇ-
Hatay ve diğer illerde biriken sığınmacı kalabalıklara karşı ciddi ön yargıların oluştuğuna işaret edilen Rapor’da, bu çalışmanın amacı mevcut bu ön yargıları ‘kırmak’ olarak ifade edildi ve şu mesaj verildi:
“Türkiye’de, öteden beri, ‘sığınmacıların ülkeye yük olduğu, vatandaşların paralarının alınıp onlara verildiği,
sığınmacıları ihlaller karşısında daha savunmasız duruma getiriyor; onlara yönelik pozitif düzenlemeleri
güçleştirici veya geciktirici bir etki yapıyor. Böyle bir ortamda sığınmacılara yönelik önyargıyı kırmak, gündelik tartışmaların ötesine geçerek, konuyu temel insani değerler çerçevesinde ele almayı ve yanlış anlamalarla olumsuz propagandaların giderilmeye çalışılmasını zaruri kılıyor. Bu ihtiyaç, elinizdeki çalışmayı ortaya çıkaran başlıca motivasyonu ve bu bağlamda çalışmanın amacını ifade ediyor.”
-TABLODA NE VAR?-
Bugün itibariyle Türkiye’de yaklaşık 3 milyon Suriyeli mültecinin ikamet ettiğine işaret edilen Rapor’da, Hatay ve diğer illerdeki ekonomilerin bu kalabalığın etkisi ile ciddi değişimler geçirdiği gerçeği de göz ardı edilmiyor. İfade edilen de bu yönde:
“Mültecilerin 80 milyonluk Türkiye nüfusuna oranı yüzde 3.75’tir. ‘Geçici koruma’ statüsü altında bulunan mültecilerin bir kısmı kamplarda yaşamakla birlikte kahir ekseriyeti kamplarda yaşamayıp Türkiye’nin çeşitli şehirlerine yayılmış vaziyettedir. Bulundukları şehir ekonomilerine entegre olmaya çalışan bu mültecilerin yine çok büyük kısmı kayıtdışı bir şekilde vasıf gerektirmeyen işlerde ve düşük bir ücret karşılığında çalışmaktadır.
Suriyeli mültecilerin Türkiye ekonomisini çeşitli açılardan hatırı sayılır ölçüde etkilemiş olduğu söylenebilir. Peki Suriyeli mülteciler Türkiye’nin ekonomik büyümesini, istihdam yapısını, kamu maliyesini ve enflasyon düzeyini ne kadar ve ne şekillerde etkilemiştir? En başta belirtmek gerekir ki Suriyeli mülteciler özellikle yoğun olarak yaşadıkları Hatay, Gaziantep ve Şanlıurfa gibi sınır şehirlerinin ekonomilerini etkilemiştir. Yine, İstanbul ve Mersin gibi büyük şehirlerin bazı semt ekonomileri de Suriyeli mülteci akını neticesinde hatırı sayılır ölçüde bir değişimden geçmiştir.”
Yapılması gerekene işaret eden isimlerden biri, Anadolu Platformu Başkanı Turgay Aldemir oldu. Aldemir, “Sadaka vererek birbirimizi yaşatamayız” derken, şu tespiti paylaştı:
“Suriyelilerin neye ihtiyacı var? Benim neye varsa onun da ona var. Hanginiz, 6 yıl 15 m2 bir çadırda, affedersiniz, tuvaleti ve banyosu ortak olan bir yerde yaşamak ister? Çadır kentler insani bir yer değil, ama yaptık. Geçici olmalı! Suriyelilerin 1/15’i şehirlerde yaşıyor ve daha mutlular. Beraber yaşıyoruz… O zaman bunu örgütlemeliyiz… Bu açıdan baktığımız zaman, değerli arkadaşlar, konuksever bir milletimiz var. Hayırsever vakıflarımız, derneklerimiz, kurumlarımız var. Ama bu durumu da hak sever, hukuk sever bir devlet normuna taşınmamız lazım. Sadaka vererek birbirimizi yaşatamayız. Misafirliğin bir zamanı vardır. Sen-ben olmasın, biz olsun. Bunu sağlayacak da bizim buradaki yapacağımız çalışmalardır. Temel meselemiz, devletin ivedilikle misyonuna dönmesi ve vatandaşları arasında veya bağrına bastığı insanlar arasındaki hukuk sistemini inşa etmesidir. Öbür türlü bu işin içerisinden çıkamayız. Eğer bunu sağlayamazsak, bu 3 milyon Suriyelinin her biri, Avrupa’nın ve geldiği Suriye’deki Baas rejiminin, PYD, DEAŞ’ın içimizdeki canlı bombası olur. Biz bağrımıza basmazsak, onları devşirirler. Köyleri yakılan çocuklar, doğuda vaktiyle karakola gitti kovuldu, adliyeye gitti itildi, terör örgütü bağrına bastı ve bakın, hendeklerde karşımıza çıktı. Bu mesele bundan daha büyük bir felaketi getirir.”
-ENGELLER KALKMALI-
Rapor’u yayına hazırlayan isimlerden Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Berat Özipek, tespitlerin ana noktasını oluşturan ‘ekonomi’ başlığında konuşurken, sığınmacıların, bulundukları illerin ekonomisine entegre olma çabaları önüne konan engellerin de kaldırılması gerektiğini söyledi. “Ekonomi, sadece, durağan ve birilerinin gelmesiyle pastanın paylaşılacağını ifade eden statik bir süreç değildir” diyen Prof. Dr. Özipek’ın paylaşımı şöyle:
“Ekonomi sıfır toplamlı bir oyun değildir. Tam tersine, ekonomi, yeni gelenlerle beraber iktisadi pastanın da büyümesi anlamına gelir. Dinamik bir süreçtir. Bu dinamik sürecin gereklerine uygun tutumlar alınmalıdır. Yasa oluşturucular bu konuda üstlerine düşeni yapmalıdır. Bu da, ekonomik hayatın önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Mesela, Türkiye’de şirketler yüzde 10 Suriyeli ve yüzde 90 Türk işçi çalıştırıyor. Bu, ekonomik hayatın doğal akışına aykırı. Ya da onların banka-kredi faaliyetlerinin zorlaştırılması, bunu Türkiye’de ortaklar üzerinden yapmak zorunda kalmaları ekonomik üretkenliklerini azaltıyor. Türk ve Suriyeli iş insanlarının söyledikleri şuydu, ‘Eğer bu konudaki mevzuat değişir, kısıtlamalar kaldırılırsa şu andaki ekonomik katkılarımızdan çok daha fazlası yapacak durumdayız’. Bunun önünü açmak gerekir.”
-VATANDAŞLIK-
Prof. Dr. Bekir Berat Özipek, 2011’den bu yana, Hatay, Kilis, Gaziantep ve Türkiye’nin diğer şehirlerinde her geçen gün daha da kalabalıklaşan Suriyeli nüfusun entegrasyonu noktasında da yapılması gerekene dikkat çekti ve tavsiyesini de şöyle paylaştı:
“Yedinci yılın sonunda, bugün Suriyeli sığınmacıların önemli bölümü kampların dışında yaşıyor, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyor ve toplumla bütünleşmeyi bir şekilde başarıyor. Burada doğan veya burada büyüyen, okula giden çocuklar var artık. Burada kendisine yeni bir hayat kuran, evlilik yapan, çalışan, iş kuran, iş veren insanlar var. Suriye’deki durum düzelse bile, burada kurulmuş hayatlar var ve onları tutunduklarından bir kez daha koparmak ne adil ne de bu ülkenin iyiliğine. Bu saatten sonra ‘git’ demek de olmayacağına göre, iktidarı ve muhalefetiyle, meseleyi siyasi çekişmelerin aracı haline getirmeden olgun bir yaklaşımla ele almak ve onları çalışma, seyahat ve ekonomik girişim konularında sınırlamaktan başka bir etkisi olmayan kurallarla bağlamaya çalışmaktan vazgeçmek gerek. Bunun en sağlıklı yolu da, artık burada yeni bir hayat kurmuş olan insanlara -tercih etmeleri durumunda- vatandaşlık hakkının tanınmasından geçiyor.”
-ÖNEMLİ FIRSAT-
Rapor’a katkı veren isimlerden, İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurullah Gür’ün tavsiyesi ise üniversitelere yönelik oldu:
“Konuşulması gereken bir diğer husus: Suriye’deyken üniversitede istihdam edilen profesörlerin veya diğer kademedeki öğretim üyelerinin Türkiye’de ders verme olanaklarının arttırılması… Bu da bence önemli bir husus. Ortadoğu bölgesinden kendine öğrenci çekmek ve farklı deneyimleri olan üniversite hocaları ile çalışmak Türkiye’deki üniversiteler için önemli bir fırsattır. ABD ve İngiltere gibi ülkelerdeki üniversiteler bu tip fırsatları çok iyi değerlendiriyorlar.”
-MÜDAHALECİYİZ!-
Rapor’a görüşleri yansıyan isimlerden, Siyaset Bilimci-Danışman Arda Akçiçek ise mevcut sürecin gerçeğine işaret etti ve ‘Suriyeliler ve istihdam’ başlığında şu değerlendirmeyi yaptı:
“Sanayide çok ağır işlerde Türkler çalışmayı tercih etmiyorlar. Dolayısıyla da iş arayan bir Suriyeli gelip o işlerde çalışıyor. Bir istihdam açığı var ve oraları birileri mutlaka dolduracak. Türkler doldurmadığı için tercihe dayalı bir istihdam açığı oluşuyor. Bunu da Suriyeliler dolduruyor. Bunda da bir sıkıntı söz konusu değil. Bunu söylemek gerekiyor. Özellikle benim vurgulamak istediğim nokta devlet hak ve hukuku koruma konusunda ciddi olmalı, herhangi bir ihlale izin vermemeli ama kendiliğinden gelişebilecek, kendiliğinden çözüme kavuşabilecek süreçlere de müdahil olmamalı.”
-BEKLENTİLER-
Bu arada, Gaziantep merkezli Suriyeli İş Adamları ve Girişimciler Derneği’nin ( SİAD) önerileri ise, Hatay gibi kentlere de örnek olur mu bilinmez ama, ‘normalleşmenin’ ve ‘entegrasyonun’ nasıl olacağına işaret ediyor. İşte o öneriler:
Suriyeli ekonomik girişimcilerle ilgili bir kurum ihdas edilmeli.
Bürokratik engeller kaldırılmalı; ekonomik hareket ve akışkanlık kolaylaştırılmalı.
Suriyelilerin istihdam sorunlarının çözülmesi için iş kanunları değiştirilmeli.1
Banka ve kredi işlemleri kolaylaştırılmalı.
İlgili mevzuat Arapçaya çevrilmeli.
Gelecekte Suriye’nin yeniden inşası için ekonomik alanda işbirliği yapılmalı.
Suriyeli yatırımcıların projeleri için daha fazla imkân ve avantaj sağlayan endüstriyel ve ticari kompleksler kurulmalı.
Suriyeli ekonomik topluluklar ticaret odalarında temsil edilmeli. -Tamer Yazar-