Şiirin Çakıl Hali

Çok çözünürlü cep telefonları, sanal medya ve herkesin haber peşinde koştuğu kaotik öfkelere inat, insanı ve doğasını haykıran bir şair… Bulaşıcı etkileri yerinde silen, linç karşıtlığına konumlanan, eşitliği ve birlikte yaşamı çakıl taşlarına işleyen bir şair… Seni ne çok kedi tırmalamış anne camlara baktım ordamısın hala dün akşam haydutlar bıçaklamış bir karanfil kaçamamış vurmuşlar ölememiş […]

Çok çözünürlü cep telefonları, sanal medya ve herkesin haber peşinde koştuğu kaotik öfkelere inat, insanı ve doğasını haykıran bir şair…

Bulaşıcı etkileri yerinde silen, linç karşıtlığına konumlanan, eşitliği ve birlikte yaşamı çakıl taşlarına işleyen bir şair…

Seni ne çok kedi tırmalamış anne
camlara baktım ordamısın hala
dün akşam haydutlar bıçaklamış bir karanfil
kaçamamış vurmuşlar ölememiş solmuş…

Sıradan gibi gözüken sözcükleri en delici etkiyle kullanabilen sayılı şairlerden…

Eşcinselliğin küçük harflerle dahi konuşulmadığı bir dönemde, tercihinin bu yönde olduğunu ısrarla ifade eden,
Şiirlerinde karakter yaratmaktan çok, gerçekle yüzleşmeyi seçen,
Yarattığı sözcüklerle köşelere ama en köşeler süzülen
Bıçak gibi, çakı gibi, çakıl gibi…
Önce kendini acıtan, sonra okurunu…
seni ne çok öldürmüşler anne
beni ne çok dövmüşler
artık evlenelim anne hayata karşı
ve gel, beraber kaybedelim mor savaşı

Okurdaki iz bundandır… Acınası gerçekle tanışıklığı da…

Babasıyla onaramadıkları bir ilişkileri vardı.

Polisiye öykülerle başladı yazmaya, ortaokulda şiirle tanıştı…

Senarist veya yönetmen olma hayalleri de vardı İskender’in…

Asıl adı Derman İskender Över ama gönlü küçük İskender’den yana… Hem de küçük harflerle…

Avrupa’nın yaşayan 10 şairinden biri seçildiğinden pek az kişinin haberi vardı…

“Aynı ahır adına koşan acılarımız var bizim!
Amatör balıkçının leğeninde iki istavritiz seninle…”

“Ben 500 yıl daha okunurum.” diyor bir söyleşisinde… “Çünkü bu ülkedeki koşullar ve dünyadaki acılar değişmediği sürece 500 yıl daha okunurum. Biz hâlâ Shakespeare’i sevebiliyorsak, beni de seveceklerine inanıyorum…” diyor.

Haydar Ergülen, küçük İskender’in vefatının ardından şu tanımı yapıyor: “1990’lardan başlayarak yazılan şiirde büyük payı vardır ve şiirimizin en büyük adlarından biri olarak daha da olacaktır. Nâzım Hikmet nasıl 20’nci yüzyılda Türk şiirinin temsilcisiyse, o da 21’inci yüzyıldaki temsilcisidir.”

“hiç bir şey hatıra değil aslında
kaynayan sular gibi bakardın ya bana
donan sular gibi gülerdin ya
bütün büyük sular korkutuyor şimdi beni…”

Küçük İskender Semih Gümüş’le yaptığı 2014 tarihli bir söyleşide, kimilerinin ilk şiirlerini daha çok tercih etmesini şöyle açıklar:
“Sizi bugün bile sadece ilk kitabınızla değerlendiriyorlarsa eleştirmenlerdeki tutuculuğun ve tembelliğin tartışmaya açılması gerekir. ‘Gençliğimde sizi çok okurdum; ama şimdi iş güç’ diye sızlananlarla çevrili her şair. Çünkü şiirin sunduğu bağımsızlıkla ve özgürlükle bağı kopmuş onların. Vicdan azabı çektiklerinde de akıllarına Gözlerim Sığmıyor Yüzüme geliyorsa hayıflanacak olan ben değilim herhalde…”

“Nehirlere karışan zehirli atıklar gibi
ağır ağır akarak kanıma karışmakta yokluğun!
Hiç sormadım, neydi başka elbiseler içinde bulduğun…”

Toplumun dışına, en uçta olanlara yumdu gözlerini…

Exit mobile version