Seçim tarihi yaklaştıkça, sertleşmeler daha da şiddetleniyor.
Görünen o ki; seçim sanki birkaç şehirde yapılacak imiş gibi bir hava var.
İstanbul, Ankara, İzmir ve bunları izleyen birkaç şehir daha.
Adayların isimleri yavaş yavaş gün ışığına çıkıyor.
Adaylar belli oldukça sert söylemler de havalarda uçmaya başlıyor.
İktidar kanadı Ankara, İstanbul ve İzmir şehirlerini öncelikleri arasına alarak çalışmalarını yapıyor.
Muhalefet kanadı da aynı doğrultuda hareket ediyor.
Gündem değiştirmek için yapılan çabalar, saman alevi gibi kısa bir sürede unutulabiliyor.
Bakınız geçtiğimiz günlerde uzaya bir yolcu gönderdik.
Ne oldu?
Biranda alevlendi ve yine bir anda sönüverdi.
Adaylar, seçmene şirin görünebilmek için her şeyi yapıyor.
Bir aday, şarkı söylemeye başlıyor. Sesi güzel veya çirkin. Besteye uyuyor veya uymuyor.
Önemli değil.
Önemli olan seçmene sempatik görünmek ve seçmenin oyunu alabilmek. Gerisi vız gelir.
İşte böyle bir hava içerisinde seçime giriyoruz.
Seçime girerken de seçmene şirin görünmenin yollarını arıyor ve uygulamaya koyuyoruz.
Şöyle bir etrafımıza bakalım.
Neler görüyoruz?
Neler duyuyoruz?
Neler olduğunu anlamaya çalışıyoruz!
Neler yapıldığına ve yapılmak istendiğine tanık oluyoruz.
Bunları hissettikçe neden bu hallere geldiğimizi kendi kendimize sorma ve yanıtını arama gereğini duyuyoruz.
Oysaki seçim demek, gelecek dönem için neler yapılacağını bilmek demektir.
Seçim demek, gelecekte neler yapılacağını görmek, anlamak ve aklımıza yatan fikirler doğrultusunda oyumuzu kullanmak demek.
Biz, bunların hiçbirini yapmıyor veya yapamıyoruz.
Meşhur bir sözümüz var; ‘Atma Recep, dağlar inler.’
İşte, halimiz buna benziyor.
Seçim demek eşitlik demektir.
Eşit şartlarda seçim meydanlarına çıkılacak ve eşit şartlarda yarışılacak.
Eğer böyle yapılırsa, ülke geleceği aydınlık olur, çağdaşlığa doğru adımlar atılır ve geriye doğru gidişin ayak sesleri duyulmaz olur.
Bunları görerek ve bilerek hareket edildiği takdirde, önümüz açık ve yolumuz aydınlık olur.
Bu kuralı unutmayalım ve bu kurala sımsıkı sarılalım.