‘Güvenli Bölge’ konusunda Ankara’nın ısrarlı tutumunu yineleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hatay’ın sınır kenti İdlib ve sınırda bekleyen ‘göç hikâyesi’ için uyardı… “Şayet bize bu mücadelemizde gereken destek verilmezse, ülkemizdeki 3 milyon 650 bin Suriyelinin de İdlib’den sınırlarımıza dayanacak 2 milyon kişinin de önünü alamayız.”
Geçtiğimiz günlerde Malatya’da düzenlenen toplu açılış töreninde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da gündeminde İdlib ve “olası göç” başlığı yer aldı. Suriye’nin kuzeyinde oluşturulması beklenen ‘güvenli bölge’ konusunda oldukça net ifadeler kullanan Erdoğan, 400 bini aşkın sığınmacıya ev sahipliği yapan Hatay’ı da yakından ilgilendiren şu uyarıyı yaptı:
“Biz DEAŞ’la birlikte PKK ve uzantıları PYD-YPG-SDG’den temizlenmiş bir alan oluşturmak istiyoruz ancak bu şekilde ülkemiz topraklarında Avrupa’da veya başka yerlerde yaşayan Suriyeli kardeşlerimizin kendi evlerine dönüp huzur ve güven içinde hayatlarını sürdürebilmelerini sağlayabiliriz. Aksi takdirde ne ülkemizdeki ne başka yerlerdeki Suriyeli sığınmacıların kendi ülkelerine dönüşü mümkün olamaz. Hiç kimse masum insanları terör örgütlerinin veya zalim rejim güçlerinin tehdidi altında yaşamaya mecbur bırakamaz. Ne Fırat’ın doğusunda ne de İdlib’de insanlık dışı böyle bir duruma rıza göstermeyeceğiz. Şayet bize bu mücadelemizde
Peki, uyarıların kıyısında olabileceklerin ‘rakamları’ arasında dolaşan Hatay, Kilis, Şanlıurfa ve İstanbul gibi, sığınmacı kalabalıkların ciddi nüfus baskısı altında kalan şehirlerde durum ne, biliyor muyuz?
-TABLO!-
Avrupa Birliği ülkeleri dahil dünyanın gelişmiş ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye’de de, göçmenler iç politikada önemli bir araç olarak kullanılıyor. Öyle ki, “bütün kötülüklerin anası” olarak gösterilen göçmenler, iktidar-muhalefet çatışmasının ana gündem maddelerinden biri oluyor. Türkiye’de de özellikle Suriyeliler üzerinde başlayan tartışma, toplumun alt katmanlarına indikçe çok daha sertleşmeye, hatta göçmenlere yönelik saldırılar meşru görülmeye başlarken, bunlar, abartılmış verilerle destek de buluyor.
Örneğin göç merkezine dönüşen İstanbul’da bulunan Suriyelilerin sayısının 1,5 milyonu geçtiği söylenebiliyor. Gaziantep, Urfa, Mersin, Adana gibi illerde 1’er milyon Suriyelinin yaşadığına dair algı hiçbir araştırma yapılmaksızın kabul görebiliyor. Bunlar doğru kabul edildiğinde, Türkiye’de bulunan Suriyelilerin sayısının 7-8 milyon olduğu gibi bir sonuç çıkıyor, ki bu da pek itiraz görmüyor. Hatay mı? Farklı mı? Değil! Son yerel seçimler de gösterdi ki, ‘öfke’ ve ‘nefret’ dilinin
-NELER OLUR?-
Suriye sınırında görev yapan bir yardım görevlisinin Antakya Gazetesi ile paylaştığı izlenimleri ise şöyle:
“Sık sık, Ankara’nın ‘kapıları açarız’ söylemini bizler de burada izliyoruz. Bazen ‘kapıları açmazsınız’, ama açmak zorunda kalırsınız! Bu durum çok defa yaşandı. Ama Hatay sınırından girenlerin Ege denizi üzerinden Avrupa’ya kaçış süreçlerini serbest bırakmak, işte bu çok farklı bir tercih! Bu da oldu, olmadı değil! Avrupa bir daha bunu yaşamak istemez. Buna dair Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in son açıklamasını okudum bugün. Ne demiş biliyor musunuz? ‘Sayın Erdoğan şunu anlamalı ki, mülteci sorunun çözmek için daha fazla kaynak sağlamak amacıyla Yunanistan’ı ve Avrupa Birliği’ni tehdit edemez.’ Anlaşılan o ki, sınır ısınırken, olabilecekler konusunda kılıçlar çekilmeye başlandı bile. Ama bunların hiç biri, bugün Hatay sınırının ötesinde yaşananları unutturmuyor.
Binlerce, on binlerce sivil geldi, geliyor, gelmeye devam ediyor. Konu, ‘durdurmak’ ya da kapıları kapatmak’ üzerinden gidiyor olabilir ama… Burada ciddi bir trajedi yaşanıyor. Zor şartlar altında konaklıyor birçoğu. Yardımlar çok, ama yetmiyor. Kış mevsimi gelince ne olacak? Havalar
Anlayacağınız, buradaki kalabalıklar, güvenli bölgede onlar için yapılması düşünülen barınma olanaklarının bir an önce hayata geçmesini bekliyor ve istiyor. Ankara’nın dediği de bu. Ama bu olmazsa, insanları sınırın ötesinde tutmak hiç kolay olmayacak. Ankara’nın dilinin giderek sertleşmesi de buna dair. Acele etme sebebi de…” -Tamer Yazar-