Danıştay’ın, müzeye çevrilmesi yönündeki 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etmesiyle beraber gündeme taşınan Ayasofya’da ilk Cuma Namazı geçtiğimiz günlerde kılındı. Yaklaşık 85 senedir müze olarak ziyarete açık olan Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesi tartışmaları, İstanbul’un fethinin yıldönümü olan, 29 Mayıs’tan sonra alevlenmişti.
-YANDAŞ!-
Konuyu ele alan isimlerden biri, Saadet Partisi’nin Hatay’daki önemli ismi, Parti’nin Genel İdare Kurulu üyesi Doç. Dr. Necmettin Çalışkan oldu. Değerlendirmesinde, “Dünya’da, Türk vatandaşı olsun olmasın, Müslümanların büyük bir kısmının yıllarca beklediği ve özlemini çektiği Ayasofya Camii’nin, daha doğrusu Ayasofya Müzesi’nin, tekrar Fatih Sultan Mehmet Han döneminde olduğu gibi camiye çevrilmesi, yargı kararı neticesinde bu hükümet döneminde hayata geçirildi. Emeği geçen herkese müteşekkiriz” diyen Çalışkan, ilk kılınan Cuma Namazının ülkenin neredeyse tek gündem maddesi olması konusunda şunları söyledi:
“İlk namaz için, 500 kişilik davet listesi oluşturuldu. Öncelikle belirtmeliyiz ki, davetli listesinde hükümet tarafından akredite edilen gazetecilerin yoğunlukta olması, daha açık bir ifadeyle, yandaş medyanın çağrılıp mimli gazetecilerin çağrılmaması, camide bile ayrımcılığın işareti olarak şık değil.”
-PROPAGANDA!-
Ayasofya’nın açılışının adeta bir gösteriye çevrilmesini de eleştiren Çalışkan, şöyle devam etti:
“En son söyleyeceğimizi, başta söyleyelim. Ayasofya’nın ibadete açılması, dini hassasiyetlerin ve beklentilerin aksine, bir gösteri ve propagandaya dönüştü. Cami’ye bu yapılmamalıydı. Ayasofya cami açılışı, istismar edilmemeli, siyasi şova dönüştürülmemeliydi.
Fatih Sultan tarafından tapusu alınarak kiliseden camiye çevrilen Ayasofya gibi değerli bir yapının müzeye çevrilmesinden rahatsız olan her Müslüman için camiye çevrilmesi çok sevindirici bir durumdur. Tabi burada konunun, tabanı konsolide etme gayretiyle siyasi bir ranta dönüştürülme çabası ve ‘bu dinin kurtarıcıları biziz’ anlayışıyla, birilerinin kendilerini ‘dinin tek sahibi’ havasında görmesi tartışmaların ana odağıdır. Bu dini sembolü, milli birlik ve beraberliğin bir parçası olarak kullanmak yerine, daha işin başında bir propaganda aracına döndürmek, bir adet haline geldi.”
-BÖLME ARACI!-
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan 9 yıl sonra, Bakanlar Kurulu’nun 24 Kasım 1934 tarihli kararıyla önce kilise, ardından cami olan Ayasofya’nın bugün aldığı son halin ‘birleştirme’ adına değil de insanları ‘bölme’ adına kullanılmasına da işaret eden Çalışkan, şu tespitte bulundu.
“Maalesef cami bile, birleştirme değil bölme aracı olarak kullanılıyor. Boşuna, ‘Bu toplumu tekrar bir araya getirecek, bir huzur ortamı oluşturacak, birbirini anlayan insanlar topluluğu haline getirecek’ beklentileri bir ütopyadan öteye gitmiyor. Tüm imkânlar, sadece oy deposu olarak görülen kitleyi kendi safında tutabilmek ulvî (!) idealine kurban ediliyor.”
Kilise olması sebebiyle, yapı içinde bulunan ikona ve fresklerin de tartışma konusu olduğu Ayasofya’nın bu ayrıntılarına işaret eden Necmettin Çalışkan, yapılması gereken noktasında durdu ve yetkililere şu çağrıyı yaptı:
“Bir diğer konu da, cami içerisinde yer alan resimlerin durumu. Yetkililer, ‘Şu an üzerini kapatalım, kaldırmayalım’ düşüncesinde. Caminin içerisinde, teslisi sembolize eden resimlerin ne anlamı olabilir ki? Resimlerin gizleneceği ve namaz sonrası açılacağı söyleniyor. Camide resim olmaz. Caminin manevi havası korunmalıdır. Camide, putu andıran resimler taşınmalı, yapısı ve dokusu bozulmadan başka bir müzede sergilenmelidir.
Bu işin ulusal ve uluslararası mecrada meydana getireceği psikolojik sonuçları da göz önünde bulundurarak, çözüm üretilmelidir. Herkes, hükümetin değirmenine su taşıma gayretinde olduğu için, ne şiş yansın ne kebap yansın psikolojisiyle davranılıyor, çözüm üretilmiyor. Sorumluluk makamındakiler de ne yârdan ne serden vazgeçiyor. Ne müze statüsünden ne dini hassasiyetlerden ne de siyasi şovdan.
Vakit namazları kılınmayacak mı? Her vakitte bu eylemler mi yapılacak? Yoksa sadece Cuma’dan Cuma’ya mı?
Son olarak, dindar kesimin yıllardır en büyük özlemi, Ayasofya’nın açılmasıydı. Şükür ki gerçekleşti. Ancak şu var ki, Müslümanların gelecek planlamasının düzgün olmasının gerekliliği de ortada. Sembolik değişimlerle günü kurtarma düşüncelerinin yetersiz olduğu görülmektedir. Hedefimiz; üretimde, teknolojide, bilim ve sanatta dünyaya yön vermek olmalıdır. Günü kurtarma, kolaycılıktır.
Ayasofya, camiye çevrildi. Bundan sonra, büyük sorunlara odaklanılmalı. Cami medeniyeti oluşturulmalıdır.” -Tamer Yazar-