Ünlü Fransız yazar Gustave Flaubert insan olmanın yükümlülüklerinin zorluğu karşısında; “Bir daha dünyaya gelirsem bir karabatak ördeği olmak isterim; çünkü ne bir beklentisi ne de kendisinden beklenen bir şey var” der.
Bizim yaşadığımız dönemde yaşamak, yaşatmak ve yazmak zordu; şimdi daha da zor oldu. Çok iyi hatırlıyorum, dramatik olay büyük bir yankı uyandırmıştı. Birinci Körfez Savaşı sırasında, yaşlı ve saygın bir Alman savaş muhabiri “Artık yazacak tek bir satırım bile kalmamıştı” notunu bırakarak intihar etmişti. Onu intihara sürükleyen; izlediği savaşların dehşeti, yaşadığı insanî trajediler, en nemlisi de çaresizlikti. Yazı, haber, tanıklık anlamını yitirmiş, umut tükenmişti.
21. yüzyılda insanlığın barışa, adalete, doğayla barışık gelişmeye, insan haklarının pekişmesine doğru ilerleyeceği, bölgesel eşitsizliklerin bir ölçüde yumuşayacağı, etnik ve dinsel çatışmaların diyalogla çözümlenebileceği hayalleri kurulurken bugün dünya yakın tarihin en kötü, en acımasız, en kanlı dönemini yaşıyor. Batı değerleri, insan hakları, uluslararası hukuk, bel bağlanacak, güvenilecek ne varsa tümü iflas ederken savaş bölge bölge yayılıyor. Etnik ve dinsel/mezhepsel çatışmalar soykırımlara varıyor, “öteki”nin çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç katli vacip. Teknolojinin gelişmesi, bilişimdeki dev sıçrama, yapay zekâ, vb.’nin insanın özgürlüğüne, mutluluğuna, demokrasiye ivme kazandıracağı umut edilirken, aksine vicdanlar kararıyor, insanlar ve insanlıkla birlikte dünya çürüyor. Bugünkü görünüm “medeniyet” maskesi altında dünya barbarlığa geri dönüyor.
Televizyonları kapattık, radyoları açmadık bile, sosyal medyanın tüm bileşenlerinden özenle kaçındık, yanlışlıkla yanımızda biri mi açtı, pat diye önümüze mi saçıldı “savaş”ın görüntüleri’ “aman aman hemen kapat şunu, dayanamıyorum görmeye” dedikten sonra koca bir bardak serin suyla ferahlanıp kendi kabuğumuzda yaşamıeya devam ediyoruz.
Sadece Türkiye’de de değil, tüm dünya insanları sanki gizlice sözleşmişiz gibi, Filistin’de tek bir canlı kalmayana kadar görmezden geleceğimize söz vermişiz gibi… Çok sıkışırsak “Ya sorma çok üzülüyorum Filistin’e. 6 bin çocuk mu ne ölmüş”ten sonra, “Durdurun bu savaşı, masum insanlar öldürülüyor” deyiveriyoruz.
Masum insanlar öldürülüyor… Havada asılı kalıyor bu söz… Masum… İnsanlar… Hiç fark ettiniz mi bilmem ama içinden duyguyu çektiğiniz an sözcükler de tüm değerini kaybeder, “Masum böcekler ölüyor” demekle “Masum insanlar ölüyor” demek arasında hissî bir fark duyamaz olursunuz. İşte insanlığın içinde bulunduğu durum tam da budur.
*
İsrail’in Gazze saldırısı 2 ayını doldurdu. Şimdiye kadar İsrail tarafından öldürülen Filistinli sayısı 16 bini geçti. Bunların yaklaşık yarısı çocuk. Üçte biri kadın. Hepsi sivil. Gazzeliler hem evlerinden koparılıyor hem de gitmeleri istenen yerde bir kez daha öldürülüyor. Hastaneler, okullar, ibadethaneler, sokaklar, evler yerle bir ediliyor. Sadece bombalar değil, yok edilen altyapı ve tedarik edilmeyen elektrik, su, ilaç ve gıda yüzünden insanlar ölüme mahkum ediliyor.
Bir acımasız güçlü, bir çaresiz, yoksul ve güçsüzü hastanelerinden, kadınlarından ve çocuklarından vurarak yok ediyor ve hepimiz duruyoruz sonuçta. Kulaklar tıkalı, gözler kapalı… Tüm dünya sus pus durumda. Sosyal medyada bir iki paylaşım yaparak vicdanlar rahatlatıılıyor. Alışılıyor, umursamazlığın o derin, depderin kuyusunun içine sarkıtıyor kendini… Dünya tarihi de bunu böyle yazıyor işte… Bir ulus yok edildi, dünya da o gün uygun değildi, gerekli tepkiyi veremedi, peki bu utanç da bize yetecek mi?
Yetmez… Yetemez…Çünkü asla sadece bir ulusun ölmesiyle yetinecek bir dünyada yaşamıyoruz. Yani -şayet sırada değilsek- daha çok utanırız gibi görünüyor! Artık hepimiz bunun fazlasıyla farkındayızdır diye düşünüyorum. Hele bizler gibi toprağı kaderi olmuşlar, en iyi de bizim idrak etmiş olmamız gerekiyor. Bu zulmün çirkin ve vahşi yüzü her yerde karşımıza çıkabilir. Bir sabah senin de ülkenin, insanının “terörist” ilan edilmesine bakar bugün izleyemediğin Filistin halkının çektiği eziyeti çekmen. Evet, kimsenin kendisini dışında tutamayacağı bir sorumluluk altındayız.
O yüzden de yaşadığın ülkenin devletini “ateşkes” sağlanması için çok daha yoğun ve gerçekçi adımlar atmaya mecbur etmelisin. Bunun için de hemen şimdi, acilen ateşkes istemen, aralarında bir kesim yahudilerinde dahil olduğu dünyanın tüm ülkeleriyle aynı anda ses yükseltmen ve bunu tüm hayatın boyunca yapmadığın bir inatla sürdürmen gerekiyor.
*
Amirikada, Kanada’da, Avrupa’da, dünyanın diğer ülkelerinde, hatta İsrail’de yaşayan vicdan sahibi yahudiler bile, “milli” diye nitelenen ve kutsanan, ve o çerçeveye oturtulup haksızların – zulümlerin meşruiyet gerekçesi yapılan pakete isyan edeboliyor; Gazze’deki katliamları eleştirip, İsrail’in katil, soykırm, savaş suçu işlendiğini söyliyebiliyor. Bu yönde, Tel Aviv’de yayınlanan Haaretz gazetesinin İsrail yönetimini (yani kendi ülkesinin yönetimini) ve ona destek veren dünyadaki yandaşlarını insani bakımından hesaba çekmesi ibret verici bir davranıştir.
Geçen Pazar günkü (3 Aralık) KARAR gazetesinin “Ukranya’da bu kadar insan ölse dünya dehşete düşerdi” başlıklı haberinde Haaretz köşe yazarı Gideon Levy’nin yazısından alıntılar yer aldı. Vicdanının sesini duyurmaya çalışan Levy, “Siz insan mısınız ?” diyor adeta… “Gazze’de kaç Filistnlinin ölmesi (sizin için) çok fazla ?” başlığı taşıyan sorusunun altına yazdıklar şunlar:
“Bize (Hamas’ın) altyapısının ve komuta merkezlerinin çoğunu Gazze’de olduğu söylendi. Biz de şehri yok ettik. Șimdi bize çoğunun aslında Han Yunus’ta olduğunu söylüyorlar. Han Yunus’u yok etmeyi bitirdiğimizin ertesi günü de bize asıl önemli altyapıların Refah’ta olduğunu söyleyecekler. O zaman biz de Refah’ı yok edeceğiz, ta ki onlar bize Hamas’ın kalbinin aslında Rafah’ın Mısır kısmında attığını söyleyene kadar. Tıpkı ufka yaklaşır gibi, bu hedefe de ne zaman yaklaşsak bizden uzaklaşmaya devam edecek.”
İsrailli yazar, Netanyahu yönetiminin öldürmeye doymazlığını şöyle sorguluyor:
“Ne kadar korkunç olursa olsunlar beş bin savaşçıyı/teröristi/çatışmaya katılanları/silahlı adamları öldürmek için beş bini çocuk olmak üzere 20 bin kişinin öldürülmesine gerçekten izin verilebilir mi? Peki 100 bin sivil öldürülmesine de izin verilebilir mi? Bir milyon? Bu soruya ‘Gerektiği kadar’ yanıtının verilmesi olağandır ve açıkça ahlak dışı ve kabul edilemezdir. ”
Gideon Levy, sonra “Gazze’nin yıkıla yıkıla küle dönmüş” halini tasavvur ediyor ve “Gazzeliler sürüle sürüle kül olmuş bu topraklarda nereye gidecekler?“ diye soruyor.
Levy bu soruyu, sadece Netanyahu’ya sormuyor süphesiz. Mühtemel ki onun yürğinin kurumuş olduğunun farkında. Belki İsrail halkına soruyor. Belki İsrail’in bütün vahşetine sahip çıkan başta ABD olmak üzere dünyanın güçlü ülkelerine soruyor. Bu gidişle İsrail’in savunulmaz hale geleceğini hatırlatarak, şunları yazmış Gideon Levy:
“İsrail’in giderek artan uluslararası zararını hesaba katmadan savaşa devam etmek de mümkün değil. Gazze’den gelen yeni ölüm ve yıkım görüntüleri, İsrail’in yeminli müttefikleri arasında bile itibarının son kırıntıları da yok edecektir. Hamas’ı yeneriz ve dünyayı kaybederiz. Hamas’ı yeneriz ve kendi vatandaşlarımızdan bazılarının gözünde bile bir canavara dönüşürüz. Peki sonra ne olacak?”
*
Evet, yukarıdaki ifadeler İsrail’li bir yazara, vicdan’ının sesini duyan Haaretz gazetesinin yazarı Gideon Levy’ye ait.
Cinayetler karşısında tribünlerden gelen en anlamlı diğer bir başka ses ise Batı başkentlerinde yükselen sivil itiraz. İslam ülkelerinde biriken haklı bir isyan var elbette ama yakın gelecekte bir sonuç üretecek gibi durmuyor.
Müslüman ülke liderleri bu tepkiye, kontrol altında tutarak cevap veriyor. Katar’ın Hamas’la uzun geçmişe dayanan ilişkilerinin de etkisi ile ayrışan tutumunu dışarda tutarsak kalan ülkeler kamuoylarındaki gerilimin kontrolden çıkmasını önlemek, bunu yaparken de İsrail ile ekonomik ve diplomatik bağlarını koruma çabasında. Bir gün söz konusu birikmişlik patlar mı, patlayınca ne sonuç verir bilmek zor.
Batı başkentlerindeki az ama önemli sayıdaki vicdan sahipleri hem kendi medeniyetlerini hem de “karşı” kampın mahcubiyetini kurtarabilir.
Bazen bizde de kimi uygulamalara bakıp, haksızlıklara, insanların devlet uygulamalarına karşı “Vicdan nerede?” dediğimiz oluyor mu? Eğer hâlâ öyle diyebiliyorsanız, kendiniz adına ümitvar olabilirsiniz. Değilse… Dünyada insan olmayı, haksızlıkla mücadele etmeyi seçemiyen, “Gaze ve Hamas hak ediyor” diyen, yüreğinin üzerine çimento döken bir yığın devlet ve insan da var…
Pof. Dr. Garip Turunç – Bordeaux (Fransa) Üniversitesi ve İstanbul Galatasay Üniversitesi Em. Öğt. Üy.
Bordeaux, Cumartesi 9 Aralık 2023