Yazar-Eğitmen Yılmaz Haluk Aytekin, ekolojik kaygılarını kitaplaştırdı
Yazar-Eğitmen Yılmaz Haluk Aytekin’in ekolojik yıkımdan duyduğu endişe ve kaygılar kendisine kitap yazdırttı. Aytekin’in hazırladığı kitaplar “Son Pars” ve “Son Kurtlar” yayımlandı ve okuyucuyla buluştu. Kendisini kitap yazmaya iten en önemli etkenin dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu ekolojik yıkımdan duyduğu endişe olduğunu belirten Aytekin, çocuk sahibi olduktan sonra bu endişelerinin çok daha arttığını bildirdi ve “Biz çocuklarımıza korkunç bir dünya bırakıyoruz. Benim oğlum benim yaşıma geldiğinden bir çok canlı türü dinozorlar gibi ortadan yok olmuş olacak. Gerek dünyada gerekse Türkiye’de bu tür konuları işleyen edebiyat eserinin çok az olduğunu, bu alanda büyük bir boşluk olduğunu fark ettim. Edebiyatın insanlarda farkındalık yaratma ve empati yetisini artırma gücünün olduğuna inanıyorum. Bilimsel bir eserle çok az sayıda kimseye ulaşabilirsiniz; fakat roman, öykü tarzı kurgu eserler ile daha geniş kitlelere ulaşabilir, düşüncelerinizi ve bilginizi aktarabilirsiniz. Aynı zamanda bu tür eserler içinde yer alan düşünce ve bilgiler de kalıcı olabilir. Bu düşünceden hareketle tür ve habitat yok oluşları hakkında ekolojik temalı romanlar yazmaya karar verdim” dedi.
Ekolojik temalı ilk eserinin “Son Pars”ın 2013 yılında yayımlandığını, bu kitapta Toroslarda bir kanyonu keşfe giden başlarında bir üniversite hocasının bulunduğu bir grup üniversiteli doğa sporlarına meraklı gencin başından geçenlerin işlendiğini belirten Aytekin, “2015 yılında yayımlanan ikinci romanım ‘Son Kurtlar’ ismini yaşıyor. Bu sefer farklı bir coğrafyada, Kars-Sarıkamış , yöresinde bir kurt sürüsünün yok oluşunu anlattım. Kitabın ana kahramanı Araz adlı genç bir kurt. Onun gözünden kurtların birbirleriyle, diğer canlılarla ve insanlarla olan ilişkilerini anlatmaya çalıştım. Kurtla dünyanın en akıllı ve organize canlıları arasında geliyor. Ülkemizde ekolojik dengede besin piramidinin en üstünde yer alan kutlar evcil hayvanlara zarar verdikleri gerekçesiyle görüldükleri yerde öldürülüyorlar ya da trafik kazalarına kurban oluyorlar. Aynı zamanda yaşam alanlarının giderek daralması ve besin olacak otçul hayvan sayısının giderek azalması da kurtların yaşamını tehdit ediyor. ABD’de ve Avrupa’da bir çok bölgede kurtlar sistematik olarak geçmiş yüzyıllarda yok edilmiş. Kurtların önemi anlaşılınca ABD’deki Yellowstone parkında olduğu gibi doksanlı yıllarda yeniden kurtlar sisteme geri getirilmiş ve doğada inanılmaz değişimler yaşanmış. Erozyon önlenmiş, bitki örtüsü daha canlanmış, bir çok hayvan ve kuş türü bölgeye gelmiş. Kitapta kurtların doğal dengede ne kadar önemli bir yerinin olduğunu vurgulamaya çalıştım” dedi.
Yok edilen Amik Gölü yayım aşamasında …
Yayım aşamasında olan en son kitabının ise Hatay’la ilgili olduğunu hatırlatan Aytekin, şunlara değindi. “Ve Bir Göl Vardı Bir Zamanlar adlı kitabımda Amik Göl’ünün yok edilişini bir roman kurgusu içinde anlattım. Bu son kitabımda bu sefer bir canlı türünü değil, ülkemiz ve dünya açısından çok önemli bir sulak alan habitatı olan Amik Gölü’nün yok edilişini konu olarak aldım. Bu ülkenin eşsiz bir biyolojik tarihi de var. Özellikle genç kuşakların neleri kaybettiğimizi, neleri kaybetmekte olduğumuzu ve neden kaybettiğimizi bilmelerinde yarar görüyorum. Çünkü yok edilen onların geleceğidir. Amik Gölü’nün kurutulması devlet eliyle yaratılan ekolojik felaketler içinde ön planda yer alan bir vakadır. Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar binlerce dönüm sulak alan sıtmayla mücadele ve toprak kazanımı amacıyla kurutulmuştur. Etrafındaki sazlıklarla birlikte Amik Gölü kapladığı alan açısından en büyük kurutma projesidir. Amik Gölü’nün kurutulma projesi o kadar önemlidir ki eski başbakan ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ‘en büyük hatam Amik Gölü’nün kurutulmasıdır’ diyerek pişmanlığını belirtmiştir.
Dünyada Amik Gölü’yle birlikte benzeri özelliklere sahip beş tane doğal göl bulunduğu
söyleniyor. Bunların içinde Amik etrafındaki tarihi doku ile birlikte belki de eşi benzeri olmayan bir göldü. Doğa burada binlerce yıldır var olan müthiş bir düzen kurmuştu. Dağlardan gelen seller ve gölü besleyen akarsular önce gölün etrafındaki sazlıklara dökülüyor, burada tortularını bıraktıktan sonra süzülerek ana göl alanını besliyordu. Bu yüzden asıl göl alanının suyunun bir zamanlar içilecek kalitede olduğu ve bir çok köyün su ihtiyacının gölden karşılandığı biliniyor. Yüzyıllardır insan yerleşimine sahne olan bu coğrafyada doğa ve insan ekolojik bir uyum çerçevesinde karşılıklı etkileşimle birlikte sorunsuz yaşadılar. Yüksek taban suyu nedeniyle her zaman yeşil otlaklara sahip bölgedeki tek yer burasıydı. Bu yüzden hayvancılık çok gelişmişti. Ovanın derinliklerine yayılan taban suyu tarımsal faaliyetlerin çok bereketli olmasına yol açıyordu. Burada yılda birkaç kere ürün almak mümkündü. Ayrıca göl bitki örtüsü ve barındırdığı canlılarla doğal bir zenginlik kaynağıydı. Gölde ve etrafındaki sazlık alanlarda çeşit çeşit kuş, sürüngen, memeli hayvan, amfibi, böcek yaşıyordu. Göç mevsimlerinde yüzlerce tür kuş burada mola veriyor, beslenip yollarına devam ediyordu. Göl her mevsim farklı konukları ağırlıyordu. Kış aylarında kuzeyde göller nehirler donunca kazlar, yaban ördekleri bu göle akın ediyor, avcılara gün doğuyordu.
Saz kesiminin yanısıra balıkçılık ta gelişmişti Amik Gölü’nde. Başta yılan balığı, yayın balığı, sazan olmak üzere ekonomik değeri olan balıkların ihracatı da yapılıyordu. Göle kuş gözlemek ya da avcılık için gelenlere sunulan rehberlik ve konaklama hizmetleri de ayrı bir gelir sağlıyordu yöre halkına.
Artık Amik Gölü yok. Yerinde yama yama bir sürü tarla, ortasında da zaman zaman su basan bir havaalanı var. Gölü hatırlayanlar ise belli bir yaştaki kişiler sadece. Fakat gölün kurutulmasıyla birlikte ovanın verimi de olağanüstü düştü. Tarımsal üretim ancak suni gübre kullanımı ve su çekimiyle sağlanabiliyor. Daha önceleri bir metreden çıkan suyun, 300-500 metre derinlikten çekildiği söyleniyor. İklim de değişti ovada. Yağmurlar ani sağanaklar şeklinde oluyor ve sel baskınlarına neden oluyor. Gölün sözde kurutulma nedenlerinden biri de taşkınları önlemekti. Yazlar oldukça kurak geçiyor. Sıtma sorunu ise şimdilik ortadan kalkmış gibi görünüyor.
Bu kitabı yazarken baştaki amacım daha önce yazdıklarım gibi ekolojik temalı bir roman yazmaktı. Fakat bölgenin ilginç tarihini okuyunca, yakın dönem Suriye ve Hatay tarihinden de roman içinde bahsetmemim yararlı olacağını düşündüm. Kitapta yazdığım günlerde şiddeti devam eden Suriye iç savaşının tarihsel kökleri bulunmaktadır. Eşsiz bir mimariye ve tarihe sahip, üzerine şiirler yazılmış Halep gibi eşsiz bir kent savaşta büyük tahribata uğramıştır. Ayrıca ülkemiz sınırlarına katılan en son toprak parçası olan Hatay’ın da görkemli bir tarihsel geçmişi olduğunu gördüm. Roman aslında Amik Gölü’nün yok edilişini anlatmakla birlikte, fonda yakın dönem tarihinin olduğu bir görünüme büründü.” -Mehmet ÖZGÜN-