Sözüm ona siyasal İslamcı (!) kesimle…

Resmî İdeoloji Taraftarları! “İşbaşındakiler, dini ve milli söylemlerle başarısızlıklarını örtme gayretinde…” diyen Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, “Siyasi, ekonomik ve politik krizlerin, sancıların arttığı dönemlerde, din ve milliyetçilik söylemi o paralelde artar” tespitinde bulundu. Türkiye’de son dönemde ‘değerler’ üzerinden sürdürülen politik mücadele ve kavganın adresinde duran Ankara için konuşan, Saadet Partisi Genel İdare Kurulu üyesi, Partinin […]

Resmî İdeoloji Taraftarları!

“İşbaşındakiler, dini ve milli söylemlerle başarısızlıklarını örtme gayretinde…” diyen Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, “Siyasi, ekonomik ve politik krizlerin, sancıların arttığı dönemlerde, din ve milliyetçilik söylemi o paralelde artar” tespitinde bulundu.

Türkiye’de son dönemde ‘değerler’ üzerinden sürdürülen politik mücadele ve kavganın adresinde duran Ankara için konuşan, Saadet Partisi Genel İdare Kurulu üyesi, Partinin Hatay’daki önemli ve güçlü ismi Doç. Dr. Necmettin Çalışkan, “Kutuplaşma, taassup, yani bağnazlık ve fanatizm, toplumların karşılaşabileceği en kötü durumu ifade eder, birey bazında da en alt seviyeyi temsil eder. Fanatiklik ve bağnazlığın olduğu toplumlarda inanç hürriyetinden, fikir özgürlüğünden ve hoşgörüden bahsetmek mümkün değildir” dedi.

Çalışkan, bu konudaki değerlendirmelerini ara başlıklar halinde şöyle sıraladı:

-TAHAMMÜLSÜZLÜK!-

Bu tür ruhsal hastalıklara kapılmış bireylerin yaşadığı toplumlarda “birlikte yaşama kültürü, farklı fikir, din ve siyasi düşünceye sahip olan insanlara” asla tahammül edilmez. Farklıların aynı ortamda yaşamalarına izin verilmez. Bu durumu iyi bilen ve kendilerince buldukları her fırsatı değerlendiren (!), istismar eden, sömüren siyasiler ve yapılar, her zaman “farklılıklar” üzerinden bir kutuplaşma politikası üretegelmişlerdir. Bunun sonucunda yaşanan toplumsal çatışma ve kutuplaşmalar da gayet normaldir.

-DİN/MİLLİYETÇİLİK!-

Bu yaklaşım, fazla çabaya da ihtiyacı olmayan ve çoğunlukla kısa sürede hızlı sonuç almayı sağlayan bir yöntemdir. Bu tür durumlarda iki temel kavram çok kullanışlı (!) olmasıyla öne çıkar. Bunları, din sömürüsü ve milliyetçilik istismarı olarak tanımlayabiliriz. Özellikle siyasi, ekonomik ve politik krizlerin ve sancıların arttığı dönemlerde, din ve milliyetçilik söylemi o paralelde artar. Her iki değer de çoğu zaman birileri tarafından kötü amaçlı hedefler için kullanılır. Son dönemdeki “yerli ve milli” söylemleriyle, Osmanlıcılık figürünü de ekleyebiliriz.

-SÖMÜRÜLEN MAKAMLAR!-

Ülkemiz, son zamanlarda, sözüm ona siyasal İslamcı (!) kesim ile resmî ideoloji taraftarları arasında bocalama ve savrulmalar yaşamaya başlamıştır. Gücü eline geçiren her kim olursa, bütün imkanları kullanarak bulunduğu makamı sömürür hale gelmiştir. Devlet, milletin ortak mülkü olduğu fikri yerine, “devlet benim” mantığı zihinlere dayatmaya çalışılmıştır.

Bu çerçeveden bakıldığında, geçmişte muhalefette olanlar; insan haklarından, özgürlükten ve hukuktan söz eder, halkların kardeşliğinden dem vurur. Ne zaman ki seçilir iş başına gelirse, durumlar da tam tersine döner. Üniversite kapılarında 28 Şubat öncesi başlayan insan onurunu zedeleyici diktatörce uygulamalar, imam hatip mezunlarına karşı alınan tavırlar, şimdilerde yerini adalet ve özgürlük söylemlerine bırakmıştır.

-KUTUPLAŞTIRMA!-

Güç ellerindeyken mevzu bahis alanlar üzerinden toplumu kutuplaştıranlar, sorun üretmekten başka bir iş yapmış değildirler. Bu güçler savaşında arada kalan ve savrulan ülke, siyasilerin elinde, “şahsi menfaatlerini gerçekleştirmek üzere, tabiri caizse oyuncak haline getirilmiş ve aba altından gösterilen” sopaya dönüşmüştür. Bahsettikleri ne kutsal değerlere sahip çıkmak ne de başka bir ulvi amaca hizmet değildir. Varsa yoksa yalnızca kendi emelleri ve hırslarıdır.

Bugün geldiğimiz noktada birileri mevcut kutuplaşmayı ortadan kaldıracak bazı adımlar atsa da toplumdaki kutuplaşmanın etkisiyle, beklenen desteği yeterince bulabilmiş değildir.

-TAPULU MAL!-

Geçmişte ve günümüzde her yapı/oluşum ve akım, vatanı adeta kendi tapulu malı gibi görüyor. İşbaşındakiler, dini ve milli söylemlerle başarısızlıklarını örtme gayretinde oldukları için, bu değerlere ve duygulara samimi bir o kadar da fanatik derecede bağlı kitleler üzerinden gündemi manipüle etme çabası ve gayreti içerisindeler. Bu yönde de hayli etkili olduklarını söyleyebiliriz. Çünkü kitle, milli duyguların istismarı açısından kullanıma elverişli olduğu için, “sen yeter ki hedef göster” modunda ilerlemektedirler.

-YENİ YETME!-

Toplumdaki fanatizmin bir yansıması olarak, ülkemizdeki aşı karşıtlığı ve göç realitesi bu tablonun oluşmasında büyük etken oluşturarak, ortamın tuzu biberi olmuştur. Bu kaos dolu ortamdan faydalanma gayreti içerisinde olan yeni yetme küçük partilerin anketlere yansıyan oy oranları da bunun net göstergesidir. Toplum, yaşanan trajik gündemlerle, bu tür hamaset yüklü saldırgan politikalara açık hale gelmiştir.

Unutulmamalı ki, bütün bunların hepsi “yalnızca günü kurtarmaya” yönelik atılan adımlardır. Elbette bunlarla gün kurtarılsa da gelecekte en başta bunu yapanlar tarih önünde sorumlu olacaklardır.

Adalet ve özgürlük, güç eldeyken uygulandığında önemlidir. Görevden ayrıldıktan sonra bağırıp çağırmanın, ah vah etmenin hiçbir anlamı kalmayacaktır. İş işten geçmeden fırsatlar değerlendirilmelidir.

Tamer Yazar

Exit mobile version