STK’lardan mektup: Önce yasımız, sonra umudumuz ortaklaşsın.

Antakya ve Hatay halkı adına 17 sivil toplum örgütü ve dernek asrın felaketinin 1. Yıl dönümü kapsamında hem müşterek bir anma mektubu yayınladı hem de kadim kenti yeniden ayağa kaldırmak için bir yürüyüş planladı. Sivil toplum örgütleri, 5 Şubat tarihini 6 Şubat’a bağlayan gece saat 04.00’te Antakya Yunus Emre Parkı’nda buluşup saat 04:17’de köprübaşında Yeryüzünde ilk […]

Antakya ve Hatay halkı adına 17 sivil toplum örgütü ve dernek asrın felaketinin 1. Yıl dönümü kapsamında hem müşterek bir anma mektubu yayınladı hem de kadim kenti yeniden ayağa kaldırmak için bir yürüyüş planladı. Sivil toplum örgütleri, 5 Şubat tarihini 6 Şubat’a bağlayan gece saat 04.00’te Antakya Yunus Emre Parkı’nda buluşup saat 04:17’de köprübaşında Yeryüzünde ilk kez ışıklandırılan Kurtuluş (Herod) Caddesini aydınlatan, karanlığı yenen ışığın ve medeniyetin sembolü Antakya fanusunu taşıyarak, bahur ve reyhan kokuları arasında birlik ve beraberlik içinde olmaya davet etti.

1 Yıl içerisinde normale dönülemeyen hayat için daha çok senelere ihtiyaç olduğunu anlatan mektupta, barınma sorunundan yetersiz eğitime, göç eden Hataylılardan kontrolsüz yıkım gerçekleştiren şirketlere kadar her soruna değinen ve çözümleri için öneriler geliştirilmiş olan örgütler birlikte hareket edilmesinin son derece önemli olduğunun altını çizdi. İmza atan 17 sivil toplum örgütünün ortak mektubu şöyle;

“6 Şubat 2023 günü saat 4:17. Havanın soğumaya başladığı, bir neşe, huzur sarmalında tamamlanan günün gecesinde, Antakya, Hatay ve deprem bölgesinin tamamı için hayat, tamamen “normal”e dönülmesi için seneler gerekecek ölçüde değişti. İlk günlerde ve haftalarda kente hâkim olan karmaşa, yerel halkın en yakınlarının yasını tutmasına dahi imkân vermeyen geçici barınma ve temel yaşamsal ihtiyaçların yoksunluğu gibi sorunlarla çoğaldı. Geçici barınma ihtiyaçlarının çadır, sera ve konteynerlerle çözülmesine dair aksaklıkları; geçici barınma alanları, en temel sağlık ve yaşam koşulları sağlanmadığı için göç etmek zorunda kalan Antakyalıların Adana, Mersin, Ankara, İzmir, Antalya başta olmak üzere farklı şehirlere göç etmesi izledi.  İlerleyen günlerde tüm kentte yıkım şirketleri eliyle başlayan, hız baskısı altındaki enkaz kaldırma süreçleri, Antakya’nın gökyüzünü, gece-gündüz kaybolmayan bir toz bulutuyla kapladı. Tedbirsiz ve denetimsiz ilerleyen enkaz kaldırma süreçleri; yerinde ayrıştırma, iş makineleriyle tedbir alınmadan yıkım yapılması, molozu örtmeden ve hafriyat kamyonlarının kent ve çevresindeki sürekli ve telaşlı hareketi, moloz döküm sahalarının yer seçiminde doğal alanların, geçici barınma alanları ve mevcut yerleşim alanlarının çevresinin tercih edilmesi gibi nedenlerle asbest ve silika tozu nedeniyle kanser başta olmak üzere halk sağlığı açısından riskli, doğal alanlar için tahrip edici bir şekilde ilerledi.

“Antakya’nın kültürel mirasına özensiz davranıldı”

Tamamen yıkılmış ve ağır hasarlı yapıların kaldırılmasını, orta hasarlı yapıların yıkımı izledi. Antakya’nın kültürel  miras niteliği taşıyan kültürel  ve tarihi  değeri olan konut dokusunda yapılan enkaz kaldırma çalışmalarında, yerinde koruma ve onarım yerine özensiz hatta kontrolsüzce uygulanan tümden  kaldırmanın tercih edilmesi, kent  dokusunda ve yerel halkın kent hafızasında, doldurulması güç büyük boşluklara neden oldu. Depremde sağlık tesislerinin büyük bir  kısmı yıkıldığı için yapılan sahra hastaneleri, hem fiziksel koşulları ve erişim olanakları,  hem de burada sağlık personelinin asgari barınma ve yaşama olanaklarının yetersizliği nedeniyle; Antakyalıların temel sağlık ihtiyaçlarını sağlamaya hala çok uzak. Öte yandan konteyner alanlarının hijyenik  olmayan yaşam koşulları sunması nedeniyle, halk sağlığı büyük bir tehdit altında.  Okumanın ve eğitimin başat önemde olduğu Antakya’da az hasarlı olan okulların tamamına yakını, depremde yapısı yıkılmış olan idari işlevlerle kullanıldığından, eğitim  tesisleri ihtiyacı karşılayamaz durumda. Bu iki durum, günden güne büyüyen kentten dışarı göç sorununu daha da derinleştiriyor.

Geçiçi barınma koşullarının mahalle yaşamını sağlama kapasitesine sahip olmadıklarını ve bu koşulların iyileştirilmesinin gerekli olduğuna vurgu yapılan mektupta sivil toplum örgütlerin tespitleri şöyle devam ediyor;

“Geçici barınma alanlarını iklim koşullarını gözetmekten  uzak konteynerlerden ibaret gören yaklaşım, müşterek ve sosyal hayatın, ortak üretim  kültürünün çok önemli olduğu Antakya’da, özlediğimiz mahalle  yaşamını sağlama kapasitesine sahip değil. Depremde hasar gören sanayi ve ticaret alanları, turizm tesisleri ve teknik  ofislerin faaliyetlerini   sürdürebilmesi için gerekli fiziksel imkânlar sağlanmadığından, aynı zamanda doğal alanlar ve tarımsal üretim alanları moloz  dökümü ve geçici barınma alanlarıyla kaplandığından; kentin iyileşmesi için olmazsa olmaz koşul olan ekonominin  iyileşmesi hayalinin gerçekleşmesi, giderek uzaklaşıyor.

“Antakya’nın çok kültürlü demografik yapısının değişmesi riski var”

Peşpeşe gelen Antakya tarihi kent merkezinde 307,6 ha’lık alan için “riskli  alan”  ve yeni merkezin 207,6 ha’lık alanı için “rezerv yapı alanı” ilanlarının  yanı sıra,  İskenderun, Samandağ ve Kırıkhan’da yapılan “rezerv yapı alanı” ilanları; yerel halkın deprem ilk günlerinden  itibaren  yaşamaya başladığı mülkünü ve mülkiyet hakkını kaybetme endişesini,  Antakya’nın çok kültürlü  demografik yapısının değişmesi riskini büyütüyor. Bu sırada deprem sonrası kentin planlanması sürecindeki merkezi-yerel kurumlar,  özel sektör ve sivil toplum kuruluşları arasındaki eşgüdüm eksikliği ve aksaklıklara eklenen “sürecin şeffaflığı” sorunu yerel halkın deprem  sonrası gündelik hayatında yaşadığı büyük belirsizliği, daha da derinleştiriyor.  Yerel halkın mülkiyet hakkını kaybetmeye dair endişesi, yeni yapılacak konut alanlarının fiziksel ve sosyal koşullarının, Antakyalıların konut ve kamusal yaşam kültürünün  kaybedilmesi riskiyle perçinleniyor.

Depremin birinci yıl dönümünde Antakya ve Hatay halkı olarak öncelikli beklentimiz, depremin  ilk gününden itibaren  devletin  tüm kademelerinin depremin neden bu kadar büyük  bir yıkıma neden olduğunu  ve bir yıl içinde neler yapılacağına yönelik beyanlarının hangi oranda gerçekleştiğine dair bir “özeleştiri”yi de  içeren bir raporun  kamuoyuna açıklanması. Bu açıklamanın, Antakya ve Hatay’ın bundan sonraki iyileşme sürecinin şeffaf bir şekilde ilerlemesinin başlangıcı olması, kamu kurumları  ve sivil toplum kuruluşları arasındaki eşgüdüm ve bağın sağlıklı şekilde inşa edilmesini bekliyoruz.

Öncelikli olarak ele alınması gereken konular

6 Şubat 2024 günü, saat 4.17’de, bundan tam bir yıl önce depremi  en ağır hâliyle yaşamış ve o günden itibaren sürecin en ağır artçı etkilerini  yaşamaya devam eden Antakyalılara kadim yaslarında ve yaşadıkları güçlüklerde yalnız olmadıklarının hatırlatılması  büyük bir önem taşıyor. Önce yasımız, sonra umudumuz ortaklaşsın. Antakya ve  Hatay  halkı  adına…

Mektubun altına imza atan sivil toplum örgütleri şunlar;

5/5

Exit mobile version