Hukukçu Şükran Dağ Cabir, “Su zammı hukuk ihlalidir” dedi ve mesajı, Hatay BŞB Başkanı ve Meclis üyelerine verdi…
Hatay Barosu Avukatı Şükran Dağ Cabir, Hatay Büyükşehir Meclisi’nin, HATSU’nun istemi üzerine içme suyuna % 20 zam yapmasının açık bir hukuk ihlali olduğunu savundu. Birçok büyükşehir belediyesinde ulaşım ve su ücretlerinde indirim yapılırken Hatay’da zam yapılmasının açıkça bir hukuk ihlali olduğunu savunan Av. Şükran Dağ Cabir, “Tarifede; konut, resmi kurum, işyeri, bahçe sulaması, toplu su satışı, resmi kurum, inşaatlar ve sanayi kuruluşları için farklı ücretlendirme gerekçesi de açıkça hukuk ihlalidir. Zam gerekçesi olarak, sosyal medyaya yapılan açıklamalar külliyen ayıptır ve bu ayıptan dönülmelidir” dedi.
Sosyal medya paylaşımında, “Su hakkı, en temel insan hakkıdır. Uluslararası sözleşme ile güvence altına alınmıştır. Temiz ve içilebilir su, insanın sağlıklı ve insanca yaşamının en temel koşuludur. Bu nedenle suya erişim hakkı ya da kısaca su hakkı, yaşam hakkının zorunlu bir unsurudur” diyen Av. Şükran Dağ Cabir’ın bu konudaki görüşleri özetle şöyle:
“Bu kapsamda su hakkı; insan hakları bildirgelerinde, diğer uluslararası sözleşmelerde ve iç hukuk metinlerinde bu başlık altında düzenlenmemiş olmasına karşın, yaşam hakkını düzenleyen tüm hukuk metinlerinin aynı zamanda su hakkını da güvence altına aldığının kabul edilmesi, su olmadan yaşam olamayacağı gerçeğinden hareketle zorunludur.
İnsan hakları konusunda kafa yoran bilim insanlarının, araştırmacıların, düşünürlerin hemen tamamı, su olgusunu yaşama hakkı içerisinde değerlendirmişler ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 3.Maddesi’nde yer alan ‘Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır‘ ibaresinin, suya erişim hakkını da içerdiğini belirtmişlerdir. 1994 Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı Eylem Programı’nda, herkesin yeterli standartlarda yaşama hakkı içinde su ve sağlığın korunması da yer almıştır. 1999’da genel toplantı kararı (53/175), temiz suya erişimi temel insan haklarından biri olarak tanımıştır. Yine Uluslararası Tüketici Örgütü’nün önerisiyle, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 9 Nisan 1985 tarihinde oy birliği ve 39/248 nolu Genel Kurul kararı ile kabul edilen Tüketicinin Korunmasına İlişkin Temel Esasların 40.Maddesi kapsamında, ‘Hükümetler, uluslararası içme suyu ikmali ve temizlik on yılı için belirlenen amaçlar ve hedefler dahilinde, içme sularının ikmali, dağıtımı ve kalitesini iyileştirecek ulusal politikaları oluşturmalı veya güçlendirmelidir. Uygun seviyelerde hizmet, kalite ve teknoloji, eğitim programları ihtiyacı ve toplum katılımının önemi gibi seçeneklere önem verilmelidir’ denilmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü de, temiz suyun, bütün koşullardan bağımsız olarak bireye mutlaka ulaştırılması gereken bir sağlık hizmeti olduğunu ifade etmiştir. Yine evrensel tüketici haklarının başında, tüketicilerin en temel gereksinmesi olan yeterli ve sağlıklı suya erişim hakkı vardır. Bütün bu düzenlemelerden anlaşılıyor ki, ‘sağlıklı ve yeterli suya erişim hakkı’, temel anayasal ilkelerimizden birisi olan insan hakları kavramı içerisinde yer bulmaktadır.
Su hakkı, merkezi ve yerel yönetimleri, ‘halkın güvenli içme suyuna erişimini’ sağlamakla yükümlü kılmaktadır. Suya erişim için gerekli ekonomik, sosyal ve siyasal şartları yaratacak politikalar ve stratejiler geliştirilirken, bunun maliyeti vatandaşa yüklenmemelidir. BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi 11. ve 12. Maddelerini yorumlayan ve BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi tarafından yayınlanan 15 nolu Genel Yorum’a göre, su, hayat ve sağlığın esası olup, kısıtlı bir doğal kaynak ve bir kamu malıdır. Bir insan hakkı olarak su hakkı, insanlık onuruna uygun bir hayat sürdürülebilmesi için zorunludur. Su hakkı, diğer insan haklarının gerçekleştirilmesinin bir önkoşuludur. Herkesin; yeterli, güvenli, kabul edilebilir, fiziksel olarak erişilebilir ve karşılanabilir suya hakkı vardır. Yeterli miktarda güvenli su; susuzluktan kaynaklanan ölümleri önlemek, su ile ilgili hastalıkların riskini azaltmak ve her türlü tüketim, yemek pişirme, kişisel veya ev içi sağlık gereksinimlerini karşılamak için gereklidir. Su ve suyla ilgili tesis ve hizmetler, herkes tarafından karşılanabilir olmalı, suyun güvenliğinin sağlanması ile ilgili doğrudan ve dolaylı masraf ve ücretler ödenebilir olmalı ve sözleşmede yer alan diğer hakların gerçekleştirilmesini tehlikeye atmaması veya tehdit etmemesi gerekir.
156 nolu yoruma göre, hiçbir hane, konut veya arsanın durumuna bağlı olarak, su hakkından mahrum bırakılmaması gerektiği açıkça belirtilmiş, taraf devletlere de, ‘…suyun maddi olarak karşılanabilir olmasını sağlamak için, gerekli birtakım tedbirleri alması, uygun ve düşük maliyetli bir dizi tekniklerin ve teknolojilerin kullanılması; bu kapsamda ücretsiz veya düşük maliyetli su temini gibi uygun ücret politikaları uygulaması; görece daha yoksul hane halkları üzerine su giderlerinin oransız bir yük olarak binmemesi için gereken önlemleri alması…’ yükümlülükleri anımsatılmıştır. Su hakkı, en temel insan hakkıdır, Anayasa’nın başlangıç bölümünün 6.paragrafına göre, ‘…her vatandaşın, Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden, eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak, onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu…’ kabul edilmiştir. Anayasa’nın 17. Maddesi, ‘herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını’, 56. Maddesi de ‘herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını’ güvence altına almıştır. Diğer yandan, Anayasa’nın 2. Maddesi, devletin biçimini ‘sosyal hukuk devleti’ olarak tanımlamıştır.
Anayasa’nın bu düzenlemeleri karşısında, Büyükşehir Belediyesi de HATSU’da, işlem ve eylemlerinde hukuka uygun davranmak, anayasada güvence altına alınan hakları koruyacak işlem ve eylemde bulunmak zorundadır. Yeterli ve temiz su olmadan, insanın maddi varlığını sürdürmesi mümkün değildir.”
-MESAJ, MECLİS’E-
Hukukçu kimliği ile su konusundaki görüşlerini sıralayan Av.Şükran Dağ Cabir’ın, Hatay Büyükşehir Belediye Meclisi üyelerine de mesajı var. O mesaj aynen şöyle:
“Belirlediğiniz fiyatlandırmayla, özellikle yoksul yurttaşlar, gereksinimi olan suyun bedelini ödeyemeyecekler ve bunun sonucunda da suları kesilecektir. Suya erişim hakkının olmadığı bir yerde, ‘yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma’ hakkı güvence altında olamayacaktır. Yurttaşın yaşamı için zorunlu olan suyu sağlamayan belediye, ‘sosyal belediyecilikten’ söz edemez. Su zammının kamu yararı ile de bir ilgisi yoktur. Suyun ticari meta gibi fiyatlandırılması, insanlık onuruna uygun bir hayat sürdürülebilmesi için ön koşul olan suya erişim hakkının yok sayılması anlamını taşımaktadır.
Bilindiği gibi, Anayasa’nın 127. Maddesi’ne göre, belediyeler, belediye halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuşlardır. Anayasa’nın bu düzenlemesine göre, belediyelerin temel ve öncelikli amacı, kamunun ihtiyaçlarını karşılamak ve kamuya hizmet sunmaktır. Kamu hizmetinin yürütülmesinde kamu yararı esas alınmalı, belediyeler, sundukları kamu hizmetlerinde kamu yararını sağlamalıdır. Belediyeler hizmet sunarken, kar-zarar hesabı ile işlem yapamaz, eylemde bulunamaz. İnsanın en temel gereksinim olan suya erişimi engellemenin de kamu yararı ile hiçbir alakası da olmadığına göre, aldığınız hukuksuz karardan geri dönmek mümkündür ve geri dönülmesi gerekir.”
-Cemil Yıldız-