Suriye savaşının ardındaki toz bulutu…

GEÇMİŞ DÖNEM POLİTİKASININ YANSIMALARI Yedi yıl önce, ¨Ortadoğu’da bizden habersiz yaprak kıpırdamaz¨ dediler. Çok değil beş yıl önce 2012 yılında, ¨Türkiye üç saatte Şam’a varır¨ denildi. Daha beş yıl önce 2012’de, ¨Şam’da namaz kılacağız¨ söylemi vardı. Sadece üç yıl önce 2014’te, ¨IŞİD Türkmenlere saldırmaz¨ başlıkları atıldı. ¨Suriye’nin coğrafyası düz, tekerleği itsen Halep’e gider¨ diyen uzmanlar […]

GEÇMİŞ DÖNEM POLİTİKASININ YANSIMALARI

Yedi yıl önce, ¨Ortadoğu’da bizden habersiz yaprak kıpırdamaz¨ dediler. Çok değil beş yıl önce 2012 yılında, ¨Türkiye üç saatte Şam’a varır¨ denildi. Daha beş yıl önce 2012’de, ¨Şam’da namaz kılacağız¨ söylemi vardı. Sadece üç yıl önce 2014’te, ¨IŞİD Türkmenlere saldırmaz¨ başlıkları atıldı. ¨Suriye’nin coğrafyası düz, tekerleği itsen Halep’e gider¨ diyen uzmanlar da oldu. Gerçekte, bu söylemlerin askeri anlamda bir karşılığı yoktu. Siyasi açıdan Şam’ı hedef göstermek demek, askeri açıdan tüm Suriye’yi kontrol etmek anlamındaydı. Havada kalan hayali bir hedefe, ancak hayali askeri kuvvetlerle gidilebilirdi. Öyle de oldu. Bu söylemlere alkış tutan medya, yazar-çizer ekibi de az sayıda değildi. Stratejik derinlikten ışığı göremeyenler, bu uzmanlar, bu yazar-çizerler üzülmüşler midir bilinmez ama, henüz bir özeleştiri yapma ihtiyacı duymadıkları ortada.

Bu güne gelindiğinde, bu söylemler ve stratejik hayaller uçtu, yerini çıplak gerçekler aldı. Stratejinin üç temel unsuru olan Kuvvet-Zaman-Mekan’ın (yer) hükmü, geçerliliğini yine ispat etti. Türkiye’nin Suriye dış politikası şekillendirildiğinde; Türkiye’de dört milyon civarında Suriyeli sığınmacı yoktu. Günde, 150 kadar Suriyeli bebek doğmuyor, yılda yaklaşık 75 bin Suriyeli Türkiye nüfusuna eklenmiyordu. IŞİD/DAEŞ ve El Nusra, henüz Türkiye’de tehdit değildi.

Enver Paşa’nın hayalciliği hüküm sürdüğünde, Türkiye’nin Irak, Suriye, Rusya ve Batı ile ilişkileri iyiydi. Süleyman Şah Türbesi, tahliye edilmemiş ve Suriye’deki Türk toprağı henüz terk edilmemişti. Ağır sonuçları olacak Rus uçağı da düşürülmemişti.

ABD’NİN HEDEFİ VE PKK/PYD

Stratejik Derinlik yolunda ABD, Batı, Suudi Arabistan ve Katar’la birlikte hareket ediliyordu. Fakat bir terslik vardı. ABD, Batı, Suudi Arabistan ve Katar Suriye’yi parçalamak istiyorlardı. Oysa, Suriye’nin toprak bütünlüğünün Türkiye’nin toprak bütünlüğünün sigortası olduğu, tarihin yapraklarında büyük harflerle yazıyordu. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ve Arap Baharı destekleniyordu. Bunda da bir çelişki vardı. BOP, ABD’nin Türkiye de dahil Ortadoğu’daki ülkeleri bölme hedefiydi ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarına tümüyle aykırıydı.

O zamanki stratejik derinlik, bu tehdidi göremedi. Suriye fiilen bölündü. Sadece bölünmekle kalmadı, 33 yıldır Türkiye’nin mücadele ettiği PKK bölücü terör örgütü, PYD adı altında ABD’nin desteği ve yönlendirmesiyle Suriye coğrafyasının neredeyse %30’unu işgal etti. Suriye petrol/doğalgaz havzasının önemli bir bölümünü kontrol etti.

PKK bölücü terör örgütünün mevcudu yaklaşık beş-yedi bindi. Şimdi, Suriye’deki PKK dahil yaklaşık 70 bine çıktı. ABD’nin hedefi, Suriye’de tam donatımlı, eğitimli 100 bin kişilik düzenli bir PYD/PKK ordusu oluşturmak. Yani, PKK tehdidi 15 kat artmış olacak. 911 kilometrelik Türkiye-Suriye sınırının yaklaşık 600 kilometresi terör örgütünün işgalinde. Terör örgütü, Afrin’den Hatay’ın Samandağ ilçesine, Amanos’lara sızarak eylem yapar duruma geldi. Hatay’ı da içine alan terör koridoruyla Akdeniz’e ulaşmak, PKK ve ABD’nin zaten hedefi.

ABD, 2016’ya kadar desteklendi. Bir yıl önce, Mayıs 2016’da, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’e, ‘’Karadeniz’de görünmemeniz, Karadeniz’i adeta Rus gölü olarak gösteriyor…” denmişti.(1) Gelinen aşamada, Türkiye’nin İran-Irak ve Rusya’yla işbirliği yapması, ulusal çıkarlar yönünden olumludur. Türkiye, İran ve Rusya’yla işbirliği dolaylı olarak Suriye’yle işbirliği demektir. Bu ittifak, keşke daha önce gerçekleşseydi.

KİM KAZANDI, KİM KAYBETTİ?

Rusya ve Suriye savaşı kazandı. İran da savaştan galip çıktı.

Rusya ve ABD, Suriye’de kalıcı. ABD İsrail’in güvenliği ve İran’ın kontrolü için Suriye’den çıkmayacak.

Ortadoğu’da etkin olduğu iddiasıyla yola çıkan, Suriye’yle 911 kilometre sınırı bulunan Türkiye oyunu kuramadı ama, Rus Devlet Başkanı Putin oyun kurucu asıl aktör oldu. Tarih kitaplarına geçecek bir stratejiyle oyunu yönetti.

ABD ve Rusya’nın anlaşma sağladığı en önemli konu, Suriye’de PYD/PKK’ya özerk/federe bir yapı verilmesi. Böyle bir yapı, Türkiye’nin BEKA’sını olumsuz etkileyecek çok önemli bir sonuç. Bu açıdan, PKK/PYD terör örgütü, Suriye’de savaşın en fazla kazanan tarafı oldu.

TSK’nın Suriye’den çıkması için baskı süreci başlayabilir. Rusya ve İran’ı, Suriye davet ettiğinden bu ülkeler için Suriye’de kalma sıkıntısı yok. Ancak, ABD ve Türkiye, Suriye’ye göre işgalci ülkeler konumunda. Suriye, Türkiye ve ABD’nin topraklarında kalmasını istemiyor.

Yedi yıl önce, Türk dışişleri bakanının

dediği Esad’la, barış için dolaylı da olsa Türkiye masaya oturabilir. Bugün, Ankara’nın, Esad’ı muhatap kabul etme noktasına gelmiş olması önemli bir gelişmedir. 2017 Aralık ayında yapılacak Cenevre görüşmelerinde, bu konuda daha net bir resim görme olanağı olacak.
Suudi Arabistan da, Suriye muhaliflerini örgütleme peşinde. Yani, siyasi çözümün kısa sürece sona ereceğini beklemek pek gerçekçi olmaz.

İkinci Dünya Savaşı, ABD’nin Japonya’ya attığı atom bombasından sonra, 2 Eylül 1945’te sona ermişti. Fakat, masadaki siyasi pazarlıklar 1951’e kadar sürdü.

Asıl önemli konu da, Türkiye’nin Suriye’deki güney komşusunun artık Suriye değil; ABD, Rusya ve YPG/PKK’nın olduğu gerçeği.

Cenevre’de, çözüm masasında Suriye’deki Kürtleri kimin temsil edeceği sorusu, Türkiye için en önemli pazarlık konusu. ¨Şam’a üç saatte ulaşırız ve altı ayda Esad gidecek¨ politikasından kalan, barışın ve Suriye bütünlüğünün sağlanması adına PKK/PYD’nin masaya oturmasının engellenmesi oldu. Türkiye, PKK/PYD’le haklı olarak, aynı masada yer almak istemiyor.

Suriye politikası, tarihe ¨Keşke ve eğer¨ sözcüklerinin çok sayıda yer aldığı, doktora tezleri için örnek bir konu olmaya aday.

Atatürk’ün, ¨Yurtta barış, dünyada barış¨, Cumhuriyet tarihinde en aktif ve ulusal çıkarları gözeten en etkin politikadır. Ulusal çıkarları esas alan, milli, ulusal güce dayanan, gerçekçi bir politikadır. Hatay’ı tek kurşun atmadan Türkiye toraklarına katan politikadır. Keşke, bu politika izlenseydi…

(1) Aljazeera, 11 Mayıs 2016, güncelleme 12:09.

Exit mobile version