TÜRKİYE’NİN YENİ KOMŞULARI
Suriye’de iç savaşın başladığı 2011’den bu güne sekiz yıl geride kaldı. Sekiz yılda, Türkiye’yi doğrudan etkileyecek stratejik ve jeopolitik değişimler oldu.
Türkiye’nin komşuları değişti. 2011’de Türkiye’nin 911 kilometrede komşusu Suriye Arap Cumhuriyeti’ydi. Şimdi ise, ABD, Rusya ve yaklaşık 500 kilometrelik sınırda PYD/PKK terör örgütüyle komşu durumunda. Türkiye’de, yaklaşık dört milyon ¨Geçici Koruma Statüsünde¨ Suriyeli yaşıyor.
TÜRKİYE’NİN SİYASİ HEDEFLERİ
Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politik hedefleri:
-Türkiye-Suriye sınırındaki terör örgütünü etkisiz duruma getirmek,
-Terör koridorunu engellemek,
-Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak,
-Yeni bir siyasi hedef, Suriyeli sığınmacıların emniyetle dönüşlerini sağlamak.
Türkiye, 30-40 kilometre derinlikte ve Fırat nehrinden-Irak sınırına kadar yaklaşık 480 kilometre genişlikte bir ¨Güvenli Bölge¨yi kurmak istiyor. Bu bölge, PYD/PKK terör örgütünü kısmen etkisiz duruma getirir; terör koridorunu Fırat’ın doğusunda da kesintiye uğratır; ancak PYD/PKK güneyde yuvalanacağından Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumaya hizmet etmez; Suriyeli sığınmacıların bir bölümünün dönüşüne imkân sağlayabilir. Özetle, Türkiye’nin ¨Güvenli Bölge¨si dört siyasi hedefi kısmen karşılayabilir.
ABD’nin ¨Güvenli Bölgesi¨, Türkiye’nin amaçladığı dört siyasi hedefi karşılamaktan tümüyle uzaktır. ABD, Türkiye’nin tersine PYD/PKK terör örgütüne kalkan görevi sağlayacak bir ¨Güvenli Bölge¨ hedefliyor. ABD’nin ¨Güvenli Bölge¨si, Türkiye’nin resmen PYD/PKK terör örgütünü tanıması; ABD’nin Türkiye tarafından Suriye’de kalıcı olduğunun kabul edilmesidir. 1991 yılında, Kuzey Irak’ta oluşturulan ¨Çekiç Güç¨ sayesinde, PKK terör örgütü güçlenmiş ve Kuzey Irak’ta bir devletçik ortaya çıkmıştı. ABD’nin ¨Güvenli Bölge¨si, Türkiye’yi ¨Çekiç Güç¨ten daha büyük tehditlerle karşı karşıya bırakacak bir tuzaktır. Stratejik sonuçlara gebe, coğrafi bütünlüğü tehdit eden bir tuzak… Türkiye’nin de katkısıyla, PYD/PKK kukla devletçiğinin kurulmasıdır. İşte, asıl BEKA sorunu budur…
Siyasi hedefleri gerçekleştiremeyen adımların atılması sadece zaman ve enerji kaybıdır, stratejide de karşılığı da yoktur. Stratejide kaybedilecek kısa bir süre, gelecekte geri getirilemeyecek sonuçlara neden olabilir.
ABD’nin hedeflediği ¨Güvenli Bölge¨de;
– Yerleşim birimlerini yerel güçler kontrol edecek. Yerel güçler kim? PYD/PKK’nın yönettiği Suriye Demokratik Güçleri (SDG), yani terör örgütü.
– 5-15 kilometre derinlikte PYD/PKK’nın bulunmadığı bir şerit öngörülüyor. Bu alanın ilk kuşağını Türkiye-ABD, diğer bölümünü ABD kontrol edecek. Yani, 5-15 kilometrelik şeritin güneyinde PYD/PKK terör örgütü; kuzeyinde Türkiye. Bu şekilde oluşturulacak bölgenin askeri tanımı, ¨Tampon Bölge¨dir, ¨Güvenli Bölge¨ değil. Tampon Bölge/Ara Bölge; ¨çatışan tarafların içinde bulunmadığı sınırları belli bir alandır¨. Güvenli Bölge ise; ¨sivil halkı çatışan taraflardan veya bir devletin baskı, şiddetinden korumak ve insani yardım sağlamak için emniyet altına alınan alandır¨. Yani ABD, PYD/PKK’yı bir taraf olarak kabul eden bir Tampon Bölge istiyor…
ABD, ayrıca başlangıçta Akçakale karşısındaki Tel Abyad ile Ceylanpınar karşısındaki Resulayn arasında yaklaşık 100 kilometre genişliğinde, beş-altı ya da 14 kilometre derinlikte bir ¨Güvenli Bölge¨den söz ediyor. Türkiye-ABD arasında, Arap nüfusun yoğun olduğu Tel Abyad-Resulayn arasında, 30-40 kilometre derinlikte bir bölgede anlaşma sağlanabilir. Diğer alanlarda ise ABD formülüne yakın bir uzlaşı olabilir. Bu formül, Türkiye’nin PYD/PKK terör örgütünün meşruiyetini kabulü demek. ABD’nin arzuladığı PYD/PKK kukla devletçiğinin önünü açmak demek.
ORTAYA ÇIKAN SONUÇLAR
-ABD’nin Suriye’de kalıcı olduğu kesinleşti,
-ABD’nin PYD/PKK terör örgütünden vaz geçmeyeceği ve Türkiye ile PYD/PKK arasında, eşitlik esasına dayalı bir denge kurma çabasında olduğu ortaya çıktı,
-ABD’nin, Fırat doğusunda bir PYD/PKK kukla devletçiği kurmayı hedeflediği netleşti,
-ABD, zaman kazanma ve oyalama stratejisini izlediği ve bunda gerçekten başarılı olduğu görüldü.
ABD, PYD/PKK terör örgütünün isteklerini Türkiye’ye kendi önerileriymiş gibi iletiyor. Hem kendi varlığını Suriye’de meşrulaştırıyor, hem de PYD/PKK’yı bir taraf olarak kabul ettirmeye çalışıyor. ABD, aynı zamanda PKK terör örgütünü gözden çıkarma izlenimi verirken, PKK’dan en az 10 kat daha güçlü bir PYD/PKK devletçiğiyle yola devam diyor. ¨Hasan Amca, Amca Hasan¨ misali… Terörist başının son zamanlarda açıklamaları da işte bu yüzden…
FIRAT’IN DOĞUSU BİR DEVLETÇİK Mİ?
ABD Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey, Fırat’ın doğusu için, ¨Kuzey ve Doğu Yönetimi¨ tanımını kullanıyor. Bu tanım, ayrı bir siyasi yapıyı, yani bir devletçik ismini ifade eder.
Uluslararası Kriz Grubu (ICG), 31 Temmuz 2019 tarihli 204 sayılı bir rapor yayımladı. Suriye doğal kaynaklarının yüzde 80’i, petrolünün yüzde 95’i Fırat’ın doğusunda yer alıyor. PYD/PKK, bu alanda Tabka barajını kontrol ediyor. Su kaynaklarının çoğu yine bu bölgede. Fırat’ın doğusu Suriye’nin yüzde 30’u kadar ve Lübnan’ın beş katı büyüklükte. (ICG’nun raporunun başlığı, ¨Squaring the Circles in Syria’s North East¨).
ICG’a göre, PYD/PKK’nın yönettiği SDG’de 60 bin maaşlı silahlı terörist var. Maaş alan 30 bin polis ve 140 bin kamu görevlisi var. Yani, aslında siyasal bir yapı, bir devletçik kurulmuş durumda. ABD, şu anda aslında PYD/PKK devletçiğinin doğum ebeliği görevini yapıyor. ABD bu görevi yaparken, Türkiye’yi de bir sorumluluk yüklemek istiyor.
ABD Başkanı Trump, 13 Ocak 2019’da paylaştığı bir Tweet’te, “Suriye’de Kürtleri vurursa, Türkiye’yi ekonomik yıkıma uğratırız” demişti. Türkiye’yi çok seven Trump (!), PYD/PKK’yı ¨Kürtler¨ olarak görüyor. Yani, ABD Türkiye’nin bir operasyonuna karşı… ABD’nin amacı, PYD/PKK’yı Türkiye’ye karşı korumak. ABD’nin bu amacında değişiklik var mı? Hayır yok…
TÜRKİYE NE YAPMALI?
Türkiye ulusal çıkarlar doğrultusunda, siyasi hedeflerini karşılayabilecek adımlar atmak zorunda. Geç kalmış olsa da, maliyeti ve riskleri hesaplamış bir Türkiye, PYD/PKK’yı kısmen etkisiz durma getirmek ve ABD’nin Suriye’deki varlığını tartışmaya açacak olası bir operasyon için düğmeye basmaya hazır olmalıdır. Bu durumda Rusya’yı, İran’ı ve Suriye yönetimini yanına almalı ya da en azından karşısında olmamalarını sağlamalıdır. Nasıl mı? 20 Ekim 1998 tarihinde imzalanan ve 2010’da güncellenen Adana Mutabakatı’nı aktif duruma getirerek. Böylece, PYD/PKK terör örgütüne karşı ortak mücadele için Adana Mutabakatı kapsamında Suriye yönetimiyle görüşerek… Ayrıca, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sürecinde, diplomasinin ve askeri gücün kullanılması aşamalarında aranan cevaplar var.
20 Mart 2005’te, PKK terör örgütü tarafından ABD’nin teşvikiyle hazırlanan Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) Sözleşmesi yayımlandı. Bu sözleşmeye göre, ¨Türkiye, İran, Suriye ve Irak’ta tüm Kürtler bir araya gelerek Birleşik bir devleti kuracakları¨ yer alır. Türkiye, bu sözleşmeyi, Suriye, Irak ve İran’da ortaya çıkan jeopolitik tablonun yanına koyarak tekrar incelemeli.
Türkiye, 22 Şubat 2015’te tahliye ettiği Süleyman Şah Türbesi’ni, Türk toprağını henüz yerine taşıyabilmiş değil… 4 Haziran 2018’de ABD ile yapılan Menbiç yol haritasında, ABD’nin oyalama politikası sonucu kayda değer bir adım atılabilmiş değil… Türkiye, bölgede Suriye’den sonra en zararlı çıkan ülke konumunda. Anketlere göre, Türkiye’de Suriyeli sığınmacılar, seçimi kaybettirecek ya da kazandıracak bir aktör durumuna geldi. Demek ki, dönüşlerini sağlayabilecek taraf, seçimde bir üstünlük elde edebilecek…
Yıl 1980, 12 Eylül sonrası… Yunanistan, 1974’te NATO’nun askeri kanadından ayrılmıştı. NATO Komutanı ABD’li General Rogers, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşü için Türkiye’nin vetosunu kaldırmasını ister. Karşılığında, Yunanistan’ın Türkiye’nin AB’yle ilişkilerini önlemeyeceğini taahhüt eder. Türkiye’yi yönetenler, Rogers’a inanır ve vetoyu kaldırırlar. Fakat Yunanistan, Rogers’ın söylediğinin tersini yapar ve Türkiye’nin AB üyeliğini önler. Daha sonra, Kenan Evren bu durumu, ¨Rogers’ın asker sözüne güvendik¨ diyerek açıklar. ABD değişti mi? Hayır…
Dünün çözüm olarak görülen politikaları, bugün ana sorun haline geliyorsa; bugünün çözüm olarak görülen politikaları yarının ana sorunu durumuna gelmemeli… Çünkü, mantıklı ve tutarlı olmayan hedeflere, hiçbir strateji ile ulaşamazsınız…
Fransız Devlet adamı Charles De Gaulle: “Uluslararası ilişkilerde inançlar ve ideolojiler değil, ulusal çıkarlar esastır.” demiş, 1960’ta…