Kiminin tarihi 100’de biterken, kimi o 100’ün çok ötesine geçmiş, geçmeye çalışmış. Çalışırken tökezlemiş. Parçalanmış. Geride kalan ‘aslını’ dahi unutmuş. Peki, yanına eklediğimiz bugün ‘Dün’den daha mı iyi?
Antakya Kurtuluş Caddesi’nde bulunan Hatay Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği’nin (HESOB) hemen yanından aşağıya inen yola saptığınızda, sağa ilk dönüşte karşınıza çıkan bir ev bu. Taş bedeni üzerine oturan ahşap ikinci katından size bakan pencereleri kırıklar içinde. Bir zamanlar oturanların gölgeleri kalmış sadece geriye.
Geride kalan hayatların gölgesine iliştirdiği bekleyişini aydınlatsın diye hemen yanı başına eklediğimiz sokak lambası mı? Ona baktığınızda, “tarihi olan ev mi yoksa lamba mı?” diye sormadan edemiyorsunuz. Ardından, Antakya’nın asıl hikâyesi olan bu evlerin neden bu halde olduğunu daha iyi anlıyorsunuz.
Taşın ve ahşabın işçiliğinde bugüne kalabilmiş Antakya evinin yorgunluğunu, bitmişliğini ve yalnızlığını anlamak bir yere kadar mümkün belki ama… Sokak lambasını bu yere diken ‘yerel idareciler’ için ne söylemeli? Hizmete ekledikleri bakımsızlık için ne söylemeli?
Bir vatandaş eklesin o söylenmesi gerekenleri: “Bu ne ki? Siz gene şükredin, buraya lamba koymuşlar, hatta çalışıyor! Bakmayın böyle eski püskü durduğuna, sokağın karanlığını aydınlatıyor. Bizim ihtiyacımız da bu… Ne diyelim? Şikayet mi edelim? Edersek daha mı iyi olacak sanıyorsunuz? Gelip o kalan tek lambayı da sökerler! Yapmazlar mı sanıyorsunuz?” -Tamer Yazar-