13 Ocak 2021 itibariyle 3 milyon 645 bin 557 bin kayıtlı Suriyeli sığınmacının olduğu Türkiye’de, Hatay, 434 bin 420 bin Suriyeliye ev sahipliği yapıyor. Suriye’deki iç çatışmaların 10.senesine yaklaşılırken hatırlanan, 2011’in Haziran aylarında yoğunlaşmaya başlayan sınır geçişlerinin Hatay’da yaratmaya başladığı kamplar ve ‘açık kapı’ politikası.
“Türkiye, mülteci akımına geçmiş yıllardan deneyimli olsa da, yine de BM Güvenlik Konseyi’ni harekete geçirmesinde yarar var. Irak konusunda yalnız kalmıştı. Maddi boyut düşünülmeli. Bu insanlar, ne kadar süre kalacaklar Türkiye’de, bunlar değerlendirilmeli!”
Bu tespit, tarihler 2011 Haziran’ını gösterirken, Hatay sınırından içeriye akan Suriyeli sığınmacılar noktasında konuşan, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden Prof. Dr. Çağrı Erhan’dan gelmişti.
Sınırda başlayan kalabalık birikmeler için konuşan bir diğer isim, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Dış İlişkiler Sorumlusu Metin Çorabatır olmuştu… “Türkiye’de, sınırdan geçerek gelen, hükümetin kaydettiği 7 binin üzerinde Suriye vatandaşı var. Üç kamp hazırlandı. Hatay ilinin
-10.SENE!-
13 Ocak 2021 itibariyle 3 milyon 645 bin 557 bin kayıtlı Suriyeli sığınmacının olduğu Türkiye’de, Hatay, 434 bin 420 bin Suriyeliye ev sahipliği yapıyor. Suriye’deki iç çatışmaların 10.senesine yaklaşılırken hatırlanan, 2011’in Haziran aylarında yoğunlaşmaya başlayan sınır geçişlerinin Hatay’da yaratmaya başladığı kamplar ve ‘açık kapı’ politikası.
Bugün, sınırdan geçişlerin henüz birkaç binleri bulduğu dönemleri hatırlatan haberlerde duralım istedik ve bugünü inşa eden gelişmeleri hatırlamak! İşte ardı ardına gelen haberler ve bugüne gelinen sürecin ilk zamanları…
–
Suriye’de ordu birliklerinin muhalif kentlerde düzenlediği operasyonlar nedeniyle, çoğu kadın ve çocuk binlerce Suriyeli, sınırdan geçerek Türkiye’ye sığınıyor.
Gelişmeler, bugüne kadar yakın ilişkilere sahip olan Ankara ile Esad Yönetimi arasında gerilimi artırdı. Suriye Devlet Başkanının Özel Temsilcisi Hasan Türkmani’nin bugün Ankara’da yapacağı temaslar, gelişmelerin bundan sonraki seyri açısından büyük önem taşıyor.
Davutoğlu, Şam yönetiminden beklentilerini şöyle dile getirdi:
“Suriyeli kardeşlerimize herhangi bir şekilde kapı kapatmamız, (sığınmacı sayısının) 10 binden sonra durması gibi bir şey söz konusu değil. Ancak tabi bu çok büyük bir dalga haline dönüştüğünde, bu, bölgesel ve uluslararası bir mesele olayına dönüşme potansiyeli de taşır. O bakımdan, gönlümüz ve hedefimiz, böyle bir göç dalgasının artarak devamını engelleyecek sürecin bir an önce başlaması. Yani reformların bir an önce devreye girmesi, güvenlik güçleri ile halkın karşı karşıya gelmesine sebep olan şartların ortadan kalkması ve sivil halka karşı olan tutumun da güvenlik odaklı olmanın ötesinde, daha barışık çerçeveye oturması… Bunların hepsinin sağlanması durumunda, göç dalgası azalır, gelenleri de misafir ettikten sonra geri göndeririz.”
-SON DURUM!-
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Sözcüsü Metin Çorabatır ise bölgedeki son durumu şöyle aktardı:
“Şu anda bize ulaşan haberler, ne yazık ki çok iç açıcı görünmüyor. Son bir hafta içinde gelen insan sayısı süratle arttı. Geçen hafta ile mukayese ettiğimizde, hatta daha öncesinde yüzlerle ifade edilirken, birdenbire bu, geçen haftadan itibaren binlere çıktı. Ve şimdi 10 bine doğru çıkıyor. Ve daha da uyarıcı bir gelişme… Suriye tarafında daha çok sayıda insanın hareket halinde olduğu, kuzeye, Türkiye sınırlarına doğru ilerlediği, beklediği gibi haberler geliyor.”
-KAPIMIZ AÇIK!-
Nisan ayından bu yana gelişmeleri yakından takip eden Türkiye, Suriye sınırında, Hatay’a bağlı ilçelerde şu ana kadar 5 geçici çadır kent
Birleşmiş Milletler, Türkiye’nin sığınmacılara yönelik bu politikasından memnun. Metin Çorabatır, hükümetle sürekli temas halinde olduklarını belirtirken, şunları kaydetti:
“Tabii bu her şeyden önce, bir insani trajedi. O açıdan kaygı duyuyoruz. Yoksa Türkiye, şu ana kadar, bununla gayet güzel ilgilendi. Açık politika uyguluyor. Zaten Türkiye, uluslararası koruma ilkesine her zaman sadık kalmış bir ülke. Ve bu krizde de, dünyaya örnek olacak şekilde bu politikasını yürütüyor.”
-YARDIMLAR!-
Suriye’den göçmen akını, akıllara, Türkiye’nin 1988 yılında karşı karşıya kaldığı büyük insani krizi getiriyor. Kuzey Irak’ta Saddam Hüseyin birliklerinden kaçan yüz binlerce Kürde kapılarını açan Türkiye, o dönem uluslararası toplumdan yeterince destek alamamıştı. Suriye’den göç dalgasının da gelecek günlerde büyüyüp büyümeyeceği belirsizliğini koruyor. Birleşmiş Milletler ise şimdiden kriz senaryoları üzerinde
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Sözcüsü Metin Çorabatır şunları kaydetti:
“Şunu söyleyeyim… Bütün dünyada büyük bir ilgi var bu konuda. Bize de büyük bir destek önerileri geliyor, değişik ülkelerden ve bölgesel kuruluşlardan. Dünya bu konuda çok hassas. Dolayısıyla herkes Türkiye’nin yanında. Herkes, uluslararası toplum, Türkiye’nin bu başarılı insani operasyonunda Türkiye’ye destek vermeye hazır.”
–
Dün’e ait kelimelerin yorgun ve yoksul Suriye’sini hatırlayan ve hatırlatan, Antakya’dan bir Suriyeli oldu. Geride kalan yaklaşık 10 sene için konuşan 61 yaşındaki Suriyeli için geri dönüş, uzak bir hayal. Söyledikleri mi?
“Eski haberleri okuyorum hala. Sınırdan geçtiğimiz o anları ise hiç unutmuyorum. Unutabilir mi insan! Elde 2 bavul, birkaç poşet daha ve ha
Birkaç bindik! Kim derdi, o birkaç bin, milyonlar olacak diye? Kaçıp gelirken, o kargaşa denen şeyden, tahmin edemedik bunca seneyi burada geçireceğimizi! Çocuklar büyüdü, torunlar doğdu, evimiz oldu, işimiz oldu, aşımız oldu, bir hayatımız oldu. Suriye ise yakıldı, yıkıldı, öldürüldü, işkence edildi. Ne kanı kurudu, ne düşmanlığı bitti, ne de belirsizliği!
Bundan sonrasında ‘dönün’ diyenler olsa da, kendi çocuklarımdan biliyorum! Dönmeyecekler! Ama burada da kalmak istemiyor bazısı… Amerika diyorlar, bazen Kanada da, ama Türkiye yok planlarında. Ne kadar uzun sürse de buradaki zorunlu konaklayışımız, olmuyor. Kök alamıyoruz. Çünkü istenmediğiniz yerde ne kadar filiz verseniz de, kök dediğiniz şey, güven istiyor, garanti istiyor.
Anlayacağınız, eldeki o bavul, 10 sene önceki gibi kapının yanında bizi bekliyor…” -Tamer Yazar-