TEMA Vakfı, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmesi beklenen “Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”ne karşı sert bir açıklama yayımladı. Vakıf, teklifin yalnızca çevresel değil, aynı zamanda sosyal ve hukuki açıdan da ciddi tehditler içerdiğini vurgulayarak, yasalaşması halinde doğal varlıkların, tarım arazilerinin ve su kaynaklarının geri dönülemez şekilde zarar göreceğini belirtti.
“Kamu yararı şirket lehine tanımlanıyor”
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, teklifle birlikte kamu yararı ilkesinin ciddi biçimde zayıflatıldığını, doğa koruma önlemlerinin ise engel gibi gösterilerek bertaraf edilmeye çalışıldığını ifade etti. Ataç, “Maden Kanunu, 1985’ten bu yana 30 kez değiştirildi. Her değişiklik doğa korumayı geri plana itti. Bu teklif ise tüm önceki değişikliklerden daha kapsamlı ve tahrip edici. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçleri neredeyse işlevsiz bırakılıyor. Kurumların süresi içinde vermediği görüşlerin otomatik olarak ‘olumlu’ sayılması, hukuki güvenliği de zedeliyor,” dedi.
Korunan alanlarda maden faaliyetleri genişletiliyor
Teklifin yasalaşması hâlinde; ormanlar, meralar, milli parklar ve özel çevre koruma alanlarında madencilik faaliyetlerinin önü açılıyor. Tüm izin ve ruhsat işlemlerinin Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG) bünyesinde toplanması, yetki devri bakımından doğa koruma mekanizmalarını işlevsizleştiriyor.
“Ruhsat haritası” verileri endişe verici
TEMA Vakfı’nın 2019’dan bu yana yürüttüğü ruhsat haritası çalışmasına göre, 29 ilde yüzölçümünün ortalama %67’si IV. Grup maden ruhsatlarıyla kaplanmış durumda. Gümüşhane’de bu oran %93’e, Kütahya’da %92’ye ulaşıyor. Ataç, bu oranların yalnızca metalik madenleri, kömürü ve endüstriyel hammaddeleri kapsadığını; taş, kum ve mermer ocaklarının bu verilerde yer almadığını belirterek, “Bu alanlarda doğa kalıcı olarak zarar görüyor. Maden kapandıktan sonra bile atık barajları, pasa alanları ve liç yığınları on yıllarca tehlike yaratıyor,” uyarısında bulundu.
“Yaşamı savunmalıyız” çağrısı
Teklifin komisyonda 25,5 saatlik yoğun bir görüşme süreci sonunda kabul edilmesinin ardından Meclis Genel Kurulu’na taşınması, çevre örgütleri ve doğa savunucuları arasında büyük bir endişeye neden oldu. Ataç, düzenlemelerin su ve gıda güvenliği açısından da ciddi tehditler barındırdığına dikkat çekerek, şunları söyledi:
“Bu teklif yalnızca doğayı değil, kırsal yaşamı, geçimlik tarımı, yurttaşların katılım ve mülkiyet haklarını da tehdit ediyor. Acele kamulaştırma uygulamalarının yaygınlaştırılması, yerel halkın yaşam alanlarını kaybetmesine yol açabilir. Anayasa’ya ve uluslararası sözleşmelere açıkça aykırı olan bu düzenlemenin reddedilmesi gerekiyor. Yaşamı savunmak, doğayı korumaktan geçer.”
TEMA: “Koruma değil, tahribat yasası”
Vakıf, doğal ve kültürel varlıkların korunması için kapsamlı ve doğayı merkeze alan yeni bir yasal çerçeve oluşturulması gerektiğini yineledi. TEMA Vakfı’nın kurucusu merhum Hayrettin Karaca’nın “Yaşamak istiyorsan yaşatacaksın” sözünü hatırlatan Ataç, ekosistem bütünlüğünün korunması gerektiğinin altını çizdi.