Tepelerde yapılan ‘ittifaklar’

‘Tabanda’ karşılık bulmuyor “Eğer Milletvekilliği yegâne hedefim olsaydı, her denilene ‘Peki’ deseydik, her söyleneni ‘Emir’ kabul edip yanlışlara ‘Yanlış’ ve doğrulara ‘Doğru’ demeseydik, belki de bugün hala Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Milletvekiliydik”diyen İYİ PARTİ kurucu üyesi Şefik Çirkin, AKP-MHP ittifakına yönelik tespitinde ise net konuştu. Türkiye’deki Milliyetçi ve Ülkücü kesimin Hatay noktasındaki ‘marka’ isimlerinden biri olan […]

‘Tabanda’ karşılık bulmuyor

“Eğer Milletvekilliği yegâne hedefim olsaydı, her denilene ‘Peki’ deseydik, her söyleneni ‘Emir’ kabul edip yanlışlara ‘Yanlış’ ve doğrulara ‘Doğru’ demeseydik, belki de bugün hala Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Milletvekiliydik”diyen İYİ PARTİ kurucu üyesi Şefik Çirkin, AKP-MHP ittifakına yönelik tespitinde ise net konuştu.

Türkiye’deki Milliyetçi ve Ülkücü kesimin Hatay noktasındaki ‘marka’ isimlerinden biri olan Şefik Çirkin, 7 Haziran seçimlerinden 1 Kasım’a uzanan süreçte yaşanan değişimin sonunda yollarını ayırdığı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile Türkiye siyasetinin yeni ismi İYİ PARTİ noktasında çok fazla bilinmeyenleri anlattı. Son seçimlerden bu yana ilk kez bu kadar detaylı konuşan deneyimli siyasetçiye; Ankara’daki yeni ittifakları, geride kalan MHP’yi, bundan sonra olabilecekleri ve 15 Temmuz’un FETÖ’sü ile yeniden yapılanan yaşamlarımızı konuştuk. Başlayalım mı?

Biraz geriden başlayalım isterseniz… Zira ‘adaylığınız’ noktasında 7 Haziran’dan 1 Kasım’a ‘ne değişti’ diye soran çok kişi vardı! Peki, gerçekten de ne değişti? Sürece etki eden şeyler neydi?

Tabi aday olmamamın bir sürpriz olması bir gerçek! ‘3 ayda ne değişti’ sorusu da haklı bir soru. Ancak bu sorunun muhatabı Sayın Devlet Bahçeli… 7 Haziran seçimlerinde, teşkilat yoklamasından da kamuoyu anketlerinden de, aldığım duyuma göre birinci çıkarak milletvekili adayı oldum ve teşkilat içi birçok sıkıntıya rağmen arkadaşlarımızın gayretiyle seçildim. Hatta o dönem 6 bin 500 gibi bir oy farkıyla ikinci milletvekilliğini kaybettik. Listemiz doğru ve düzgün olsa, ki Sayın Genel Başkan ile ters düştüğümüz noktalardan biri de buydu. Danışmanını yerleştirecek yerde, Hatay’da halkın içinden gelen ve siyaset yapan birini ikinci sıraya koysaydı eğer, Milliyetçi Hareket Partisi 7 Haziran’da 2 çıkarırdı. Benim teklifim de bu yönde olmuştu. Ama bu yapılmayınca, maalesef 1 Milletvekili çıkardı. Tabi 2011 ile 2015’te 1 çıkarması, siyasette ‘Çirkin düşmanlığından’ başka bir sermayesi olmayanlara fırsat vermekten öteye gitmedi. Ama bu soruların muhatabı ben değilim. 7 Haziran’dan 1 Kasım’a ne değiştiği sorusunun cevabını verecek olan, Sayın Genel Başkan’dır. Umarım bunu bir gün hep birlikte öğreniriz. Açıkçası benim de ‘aday olmayacağımla’ ilgili bir haberim yoktu.

Şu an ki süreç İYİ PARTİ ile devam ediyor. Tam da bu noktada sorulan sorular arasında bir tanesi bir adım öne çıkıyor! İYİ PARTİ, MHP’nin devamı mı? Yoksa çokça söylendiği gibi… İYİ PARTİ’de, ‘Turgut Özal felsefesinde’ olduğu gibi ‘siyaset yapmak isteyen’ herkese davet var mı?

Elbette ki rahmetli Özal’ın bu memlekete çok iyi hizmetleri vardır. Ancak İYİ PARTİ, ne MHP’nin devamı ne de Turgut Özal felsefesi ile hareket ediyor. Ancak şu bir gerçek ki, Türkiye’de bugün bir ‘gerilim politikası’ izleniyor. Oysaki Türkiye, 80 milyon nüfusuyla, hem etnisite hem mezhebi açıdan çok farklı kültürlerin yaşadığı bir ülke. İşte rahmetli Atatürk de ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ gibi veciz bir sözle bu milletin 80 milyonunu birbirine bağlamış. İşte bizler de o ruhu gerçekleştirmek istiyoruz. Atatürk’ün bu milleti bir araya getiren ve topyekûn ülkenin kalkınmasına hizmet edecek fikirlerinin ışığında hareket etmek istiyoruz. Zaten bunun arkasından; Alevisiyle, Sünnisiyle, Türkçe konuşanıyla, Arapça konuşanıyla, Müslümanı ve Hristiyanıyla bu milletin tamamı geliyor.
Bugün sıkıntılar ortada. Ülkenin dört bir yanı ateş çemberinde. Ülke insanı son derece büyük ekonomik sorunlarla uğraşıyor. Toplumun her kesimi borçlu durumda. Adalet ve Kalkınma Partisi, kişi başına gelirin en yüksek olduğu bir dönemden bahsediyor! Ama kişi başına düşen borcun en yüksek olduğu bir dönemde yaşadığımızın her halde farkında değiller!
Bir yandan, içeride yaşadığımız siyasi ve ekonomik bunalım var, ki ülkede ciddi anlamda bir kamplaşma var. Düşündüğünüz vakit, son 15 senedir yaşanan tüm seçimler ‘biz ve ötekiler’ şeklinde geçmiş… Diğer taraftan Türkiye’de ‘mezhepçilik’ had safhaya varmış.
Ancak Türkiye’de asıl eksen kaymasına uğrayan kavram ise milliyetçilik olmuş. Milliyetçilik, AKP tarafından mezhepçiliğe evritilmiştir. Benim, meseleye ‘mezhepçilik’ bakımından yaklaşan vatandaşım ‘milliyetçilik’ yaptığını sanmaya başlamıştır. Hâlbuki mezhepçilik, Sayın Cumhurbaşkanı’nın kısa bir süre önce ifade ettiği gibi ‘en büyük bölücülüktür’…Bugün Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren sebeplerin temelinde de bu yatar! Mezhepçilik yatar…
İşte İYİ PARTİ; ekseninden çıkan, eksen kaymasına uğrayan bu milliyetçiliğin ötesinde, 80 milyonu kapsayan, hangi etnik kökenden olursa olsun ‘bayrak-vatan-devlet ve millet’ birliği noktasında ortak düşünen tüm kesimleri ırkçılıktan ve mezhepçilikten uzak olması gereken bir milliyetçilik anlayışıyla kucaklamak adına kurulmuş ve bundan başka da Türkiye’nin kurtuluşu olduğuna inanmayan bir anlayışla kurulmuş bir siyasi partidir.

İYİ PARTİ kurucuları arasındasınız, ki gelecek seçimlerde sizi meydanlarda göreceğimizi düşünüyorum açıkçası. Peki, Hatay’ı ve seçmeni yakından tanıyan, takip eden de biri olarak, buradan İYİ PARTİ adına ne çıkar? MHP’nin de burada güçlü bir tabanı var. İYİ PARTİ de sanırım bu tabandan pay almak isteyecektir. Beklentiniz nedir?
..
MHP’den asıl pay almak isteyenin AKP olduğunu hatırlatmak isterim. Tabi ki Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve AKP içerisinde, bulundukları yerin siyasetini benimsemeyen çok sayıda vatandaşımız var. Bu anlamda, sadece MHP tabanından değil, her siyasi partinin tabanından oy alacağımıza inanıyorum.

Sizi meydanlarda görecek miyiz?

İYİ PARTİ’nin kurucu üyelerinden bir tanesiyim. Bugün itibariyle, Genel İdare Kurulu üyesiyim. Fakat Milletvekilliği Allah’ın nasibidir. Ben her zaman şunu ifade ederim… Şefik Çirkin olarak benim talip olduğum yer, Cenab-ı Allah’ın nasibiyle sınırlıdır. Bundan ötesine talip olamam. Eğer milletvekilliği yegâne hedefim olsaydı, her denilene ‘Peki’ deseydik, her söyleneni ‘Emir’ kabul edip yanlışlara ‘Yanlış’ ve doğrulara ‘Doğru’ demeseydik, belki de bugün hala Milliyetçi Hareket Partisi milletvekiliydik. Dolayısıyla, ölçümüz milletvekilliği değil! Hakkımızsa ve Cenab-ı Allah’ın takdiriyse, bu millet de bizi o meydanlarda görmek isterse, görür…

Eski bir MHP’li olarak, AKP ittifakında ve Erdoğan’ın 2019 adaylığında ilerleyen bir MHP size ne anlatıyor?

Bu çok ince bir konu… Milliyetçi Hareket Partisi’ne 42 yılını vermiş bir siyaset ve dava adamıyım. Bu şartlarda ağzımdan çıkan sözlerin, aslında hepimizin ağzından çıkan sözlerin kuyumcu terazisinden geçmesi kanaatindeyim.
Açıkçası, Milliyetçi Hareket Partisi’nin Sayın Genel Başkanı’nın AKP ile hem Cumhurbaşkanlığı hem de Milletvekilliği seçimlerinde ittifak yapması kararının eleştirisini Milliyetçi Hareket Partisi tabanına bırakmak isterim. Ancak, bu ittifaka ‘yerli ve milli’ adını verip, bu ittifakın dışında olan herkesi ‘gayri yerli’ ve ‘gayri milli’ olarak ifade eden tanımlamalara cevap verebilirim.
Fakat ne olacağı noktasında bir işaret vermek gerekirse eğer, bir siyaset adamı olarak önümüzdeki veriye bakabiliriz. Bildiğiniz gibi aynı ittifak referandumda da vardı. Ülkücüler, kimi yerde yüzde 70 ve kimi yerde yüzde 90’lara varan oranlarda, kendi Partilerinin ve Sayın Devlet Bahçeli’nin ‘EVET’ demesine rağmen ‘HAYIR’ oyu verdiler. Netice itibariyle, bu şekilde tepelerde yapılan ittifaklar tabanda karşılık bulmuyor. O bakımdan, bu ittifaklar ‘kişisel’ arzularla yapılıyorsa eğer, çok dikkatli bakmak lazım ve netice alacağı noktasında çok fazla peşin hükümlü de olmamak lazım. Anlayacağınız, netice alabilirler, almayabilirler de… Ama! Ülkücü, kendisine sorulmadan kendi adına alınan kararları sevmiyor. Bunu, 7 Haziran gecesinden itibaren gördük. O anlamda alınan bu kararı ve söz konusu ittifakı en iyi şekilde Ülkücü değerlendirecektir ve o açıdan, bu ittifak her iki Partiye de kötü bir sürpriz olarak geri dönebilir.

Meral Akşener’in yarattığı ‘siyaset rüzgârına’ ara ara karıştırılan bir FETÖ suçlaması var. Bu durum, Ankara’daki iktidar savaşlarının bir çeşit kirli yüzü mü?

Pazardaki hanımı, başörtülü annemizi FETÖ’den yakalıyorlar. Tabi sonrasında bir yanlışlık olduğu anlaşılınca serbest bırakıyorlar. Bank Asya’nın önünden geçeni FETÖ nedeniyle ya işten atıyorlar ya içeri atıyorlar. Sayın Meral Akşener’e, çıktığı günden bugüne yakıştırılan ve yapıştırılan bir FETÖ damgası var, ama bu konuda tek bir sorgulaması dahi yok.
Sayın Meral Akşener, kendisine ‘FETÖCÜ’ diyenlere ‘alçak’ ve ‘şerefsiz’ diyor. Onlar da ‘dava’ açıyor, ki o dava da hala devam ediyor. Ancak Sayın Meral Akşener, kendisine ‘FETÖCÜ’ deyip de sözde belge gösterenleri, sahte belge gösterenleri ‘iftira’ ve ‘sahtecilikten’ mahkemeye veriyor. Ama o dava takipsizlikle sonuçlanıyor! İşte böylesi bir hukuk garabeti içerisindeyiz.
Biz, İYİ PARTİ olarak bu konuda araştırmamızı yaptık. Sayın Meral Akşener’e yapılan FETÖ yakıştırmasına Türk Halkı’nın yüzde 84’ü inanmıyor. Dolayısıyla bu bizim için bir handikap değil.

15 Temmuz ve sonrasında yaşamlarımıza giren Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile on binlerce insan soruşturuldu, işini kaybetti, gözaltına alındı, tutuklandı. Peki, FETÖ suçlaması noktasında estirilen bu fırtınanın siyasetten ve siyasi aktörlerden ‘itinayla’ uzak tutulmasını nasıl yorumlamak gerek? Sizce, siyaset, FETÖ’nün bu ‘palazlanma’ sürecinde bu kadar mı masum kaldı?

Milletin yatak odasına kadar sızan FETÖ, koca koca siyasi partilere nasıl sızmamış? İşte buna inanmak son derece güç. Bunu ancak şöyle görebiliyoruz… Ya AKP son derece sağlam bir Parti ve FETÖ gerçekten de istemiş, ama sızamamış! Bir başka yaklaşımla düşünecek olursak, devleti koruyamamış, ama kendi Partisini bu anlamda iyi korumuş! Tabi baktığınızda bunların hepsi uçuk kaçık tahminler… Ne yazık ki bu konuda siyasi spor yapmak durumunda kalıyoruz.
AKP, zannediyorum, kendi içindeki FETÖ’cülere dokunsa, Meclis’te iktidar olabilme sayısının çok altına düşecektir. Bunun farkında. Burada da, adalette ‘ikircikli’ bir anlayış ortaya çıkıyor. Yani ‘benim FETÖ’cüm’ ve ‘senin FETÖ’cün’ durumuna düşüyoruz. İşte bu sebeple de Ne Cumhurbaşkanı’nın ne de AKP’nin FETÖ ile mücadelesi mümkün olmuyor. Siyasi kaygılarla ‘kendi içinizi’ temizlemekten kaçınıyorsanız, tüm Türkiye’deki FETÖ’cüleri nasıl temizleyeceksiniz? Ben şahsen meseleye böyle bakıyorum.
Ben, Sayın Cumhurbaşkanı’nın FETÖ ile mücadele azmine inanıyorum, saygı da gösteriyorum. Ama izlediği yolu ve üslubunu yaralayıcı ve Türkiye’nin geleceği adına endişe verici bulmakla beraber, içinde-özünde barındırdığı samimiyeti kabul ediyorum. Fakat AKP’nin başında bulunması ve AKP’nin de FETÖ ile iç içe olması, bu mücadelenin aynı zamanda en büyük engellerinden biridir. Dolayısıyla, FETÖ ile ne Sayın Tayyip Erdoğan ne AKP mücadele edemez.

Meral Akşener, bir konuşmasında… ‘Benim öngörüm,
15 Temmuz 2018’de seçim olması’ dedi. Sizin beklentiniz de Sayın Akşener ile aynı yönde mi?

Bu, önemli bir siyasetçi olarak Sayın Meral Akşener’in tahmini… Ama ben, şahsen, Sayın Meral Akşener’in tahmininin aksine, bu seçimin 15 Temmuz’a kalmayacağı ya da tam zamanında yapılacağı kanaatindeyim.

OHAL bir kez daha uzatıldı. Sizce, Türkiye, OHAL sürecinde yönetilme durumundan uzaklaşmadı mı hala? Yoksa ifade edildiği gibi, OHAL’e hala çok ciddi anlamda bir ihtiyaç mı var?

OHAL’e ihtiyacı olan Türkiye değil, AKP. Bir kere darbe girişiminin üzerinden yıl geçti. Diğer taraftan, OHAL, Anayasal açıdan defalarca katledildi. Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) OHAL’in çok dışına çıktı. Artık her şey için KHK çıkarılmaya başlandı. Ülke KHK’larla yönetilir hale geldi. OHAL, Türkiye’nin zaten son derece düşük olan itibarına darbe vurmaya da başladı. Türkiye, şu an, demokrasi ile yönetilmeyen bir ülke durumunda. Evet, OHAL gerekliydi. Çıkmalıydı. Hatta çıktığı dönemde de destekledik. Düşünün ki, yüzlerce vatandaşınız şehit olmuş, binlerce gaziniz var. Ortalığı ağ gibi saran bir örgüt var. Ülkenin bunlardan temizlenmesi ve korunması gerekiyordu. Ama artık ‘kalkmalı’ diyoruz. Bunu sadece biz değil millet de söylüyor. Ama bir kez daha söylüyorum… OHAL artık Türkiye için değil, ama AKP için bir vazgeçilmez oldu..

Yılların deneyimli bir siyasetçisi olarak, buradan milliyetçi tabana, ülkücülere, sizi uzun yıllar MHP çatısı altında görenlere ve belki de hala orada görmek isteyenlere bir mesaj vermenizi istesem, ne söylersiniz?

Milliyetçi Hareket Partisi çatısı altında, Ülkü Ocakları’nda başlamak üzere, 42 yıl hizmet ettim. Gerek ben ve gerek ailem, Milliyetçi-Ülkücü davaya bir ömür verdik. Bu davayı namus olarak kabul ettik, ki Ülkücü Dava hala namusumuzdur. Ülkücüler de bu hizmetlerimizi fazlasıyla taçlandırdı. Ancak, içimizde bir burukluk da olsa, Türkiye’nin geleceği adına İYİ PARTİ’yi kurmak zorunda kaldık. Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi’nde bize özgür siyaset imkânı bırakılmadı. Memlekete hizmet anlamında bir imkân bulunamadı. Öyle ki, Milliyetçi Hareket Partisi, ayrı siyasi bir parti olma hüviyetinden çıktı, mevcut iktidarın doğrularını kendi doğrusu kabul edip, siyasetini de buna göre şekillendirmeye başladı.
Bizler, milletvekili olmak için siyasi parti kurmadık. Bu arzu ve istekle siyasi parti kurarsanız netice de alamazsınız. İYİ PARTİ’yi kurmamızı biz Ülkücülerden millet istedi. Şunu da ifade etmek isterim ki, İYİ PARTİ, Ülkücülerin, Milliyetçi Hareket Partisi içindeki demokratik mücadelesinin de bir eseridir.
Ve son olarak şunu ifade edeyim… Biz, Çirkin Ailesi olarak tüm Ülkücülerden razıyız. Allah da razı olsun. Bu bakımdan, hangi partide olursa olsun bütün Ülkücülerin askeriyiz. Hepsi kardeşimizdir.

Teşekkürler

Exit mobile version