Türkiye İşçi Partisi Gezi Davası sanıklarının cezalarının Yargıtay tarafından onaylanması sonrası artık dayanılmaz hale gelen “Özgürlük” talebiyle Antakya’dan Ankara’ya uzanan anlamlı bir Özgürlük yürüyüşü başlattı. Yürüyüşün başını TİP Genel Başkanı Erkan Baş ve milletvekilleri Serra Kadıgil ve Ahmet Şık çekiyor. Bu özgürlük yürüyüşündeki en büyük haykırış ise hiç kuşkusuz Hatay’dan Hatay’lıların özgür iradesiyle meclise milletvekili olarak gönderilen ancak geçen onca zamana kadar tutsak bırakılan Hatay Milletvekili Can Atalay’a yapılan büyük haksızlıklara da isyan içeriyor.
Hiç birbirimizi kandırmayalım. Açık ve net olalım. Gezi davası belki sembol bazı isimler üzerinden cezalandırıldı ama geride kalanlar olarak Gezi olaylarında Gezinin bir paydaşı olan hepimize bir takım görevler düşüyor. Öncelikle korkmadan “Ben de Gezi’yim. Ben de Gezinin bir parçasıyım” demek lazım. Çünkü Gezi olaylarında hepimiz sokaktaydık. Hepimiz itirazımızı yüksek ses ile haykırdık. Bu yürüyüş yolunda Geziye katılan herkesin el ele vermesi ve Bizi de tutuklayın biz de Gezi’yiz demesi lazım. Öyle üç beş sembol ismi cezaevine atıp mühebbet hapis ve onlarca yıl ceza vererek bu dosyayı kapatamazlar. Gezide milyonlar vardı ve o milyonların tamamı da Gezinin ta kendisiydi. Yapılması gereken milyonlarca gezi direnişçisini topyekun cezaevine koymaktır.
Özgürlük yürüyüşü bilinçli olarak ve haklı olarak Antakya’dan başladı. Neden? Çünkü Antakya’nın bir isyanı var. Bu isyan deprem öncesinden ta Gezi olaylarında hayatını kaybeden Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan ve Abdullah Cömert’in acısı ve mağduriyeti üzerine inşa ediliyor. Antakya Gezi’nin sembol şehirlerinden biridir. Ama günümüze geldiğimizde 6 Şubat depreminden sonra da bu halk içinde yükselen büyük bir isyan çığlığı var. Yok oluşumuzun, terk edilmişliğimizin, haksızlıklara uğramamızın bir isyanı bu. İşte bu isyan çığlığını özgürlük yürüyüşüne ekleyerek Ankara’ya taşıyacak olan TİP ve bileşenlerinin çabası çok anlamlıdır. Sonuna kadar da destekliyor her adımında büyüyerek gelişmesini temenni ediyorum.
Özgürlük yürüyüşü; benim de deprem bölgesinde yaşayan bir gazeteci olarak hem bireysel anlamda hem de evrensel değerler üzerinden başlattığım Pasif isyanıma çok uyuyor. Ben de Özgürlük Yürüyüşüne Pasif isyanımı ekliyorum. Biliyorum ki deprem sonrası Antakya’da baş gösteren bu isyan çığlığı evrensel bir boyuta taşınacaktır. Özgürlük yürüyüşü de buna en büyük vesile olacaktır.
Ben Antakya’dan Özgürlük yürüyüşüne kendi isyanımı eklerken buradan bir çağrı yapıyorum. Tüm Gezi dinamikleri ve paydaşları yürüyüşün her adımında kendi yeteneğini, üretimini ve birikimini bu yürüyüşe eklesin. Gezi yaşanırken oluşan o coşku bu yürüyüşte devam etsin. Müzisyenler çalgılarıyla cümbüş olsun, karikatüristler çizimleriyle dahil olsun, sosyal medyada mizah yeniden hortlasın. Her adımda neşe içinde Gezi’yi yeniden analım, unutmayalım, unutturmayalım. Tıpkı Antakya’yı Hatay’ımızı unutmayacağımız, unuttarmayacağımız gibi.
Haydi Gezi için sen de bir adım at ve Özgürlük yürüyüşüne omuz ver.