Her sesin ayrı bir titreşimi olsa gerek…
Öğrenilmiş kaygılara sırnaşan ayrı bir ritmi…
Ama “Her yanda öyle bir tekdüzelik var ki; insanın gönlü bunalıyor…” diye yazmış Sergey Yesenin
Tekdüze romanlar, tekdüze şiirler, tekdüze okumalar…
Tekdüze köşe yazarları, televizyonun çok bilmişleri, ne yemeliyiz uzmanları, şiddeti sıradanlaştıran diziler…
Bir bunalım hali gerçekten, bireyin zihnine anlatamadığı yoğunluklu bir süreç.
“Dünyanın derinliklerinde uykularındayken
her şey:
Kapılar usulca kapanıyorken, bacalar
ölüm sessizliğinde…” diye fısıldıyor Rainer Maria RİLKE
Duyularımıza hitap etmeyen bir görüntüyle karşı karşıyayız çünkü… Gözlerimize ışığın düştüğü retina tabakasından, uzaktaki bir nesneye kadar… Her şey durağan bir ruh haline evrilmiş sanki…
Atomun çekirdeğindeki protondan, nötrona kadar… Kabalaşmış bir gerçeklik var bu bedende, kırılmışlık, tükenmişlik, gerçeğe uzaklaşmak gibi bir mutsuzluk var.
Bir fotoğraf ama değil. Bir melodi ama hiç değil. Bir öykü, bir şiir, bir iki adımlık mesafe… Adı gerçeklik olan fakat kurgunun dibine uzanan bir yanılsama…
Tezer Özlü, Yaşamın Ucuna Yolculuk adlı eserinde “Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz… Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım… Hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum…”
Bireyin gözüne sokulan her yaygara, her gündem gıcıklayıcı haber; ekonomik değerler, inişli çıkışlı borsalar…
Toplum üzerinden bireyi kalıplara sokma çılgınlığı…
“Medyada şiddet, insanların saldırgan olmasına ya da suç işlemesine neden olmayabilir ama daha zarar verici bir şey yapar. Medyada şiddet, insanları şiddet dolu bir dünyada yaşadıklarına ve dünyayı daha güvenli hâle getirmek için şiddetin gerekli olduğuna inandırır…” diye yazıyor David Trend
Kendi öz şaşkınlığına anlam veremeyen garip bir ruh hali…
Kalabalık arasında yaşanan o adımsızlık hali özellikle. Sıkılgan bir şehrin temposundan kurtulmak ya da kırılgan bir keşfin akışına kapılmak… Ama en önemlisi, garip gündemlerin bulanıklığından uzaklaşmak
Umudumuzu tüketmeden ama…
Bir kuş gibi konmalı… Bahar gibi… Yaşanan tüm aksiliklere rağmen daha bir kararlı ve daha bir cesurdur umut. En derinine dalmalı mavinin. Geçmişi ve geleceği bağlamakla başlamalı.
Yaşadığımız coğrafyanın en batısından, en doğusuna köprü kurar gibi. Zorlukları ve yenilgileri bir kenara bırakarak… Yaşama tutunmanın, yaşam sevincini duyumsamanın, mücadele azminin en uzun kıyısında koşmak…
Ve Kaan ince
“Küflü yüzler yok hiçlik de
Hani ne derler gözlerinden öperim çocuk,
Gamlı sevda, şiir…”