Yeniyetmelik çağımdan beri Uğur Mumcu’yu bilirim. Uzgör (televizyon) siyah beyazdı. Öyle tane tane konuşur, öyle yiğitlikle söyler, karşıdakini öyle mantıksal tutarlılıkla, belgeyle kuşatırdı ki hayrandım ona. Bilirdim ki yalnız ben değilim hayranlık duyan. Nazlı Ilıcak tayfası o yıllarda pek acardı. Yılları cumhuriyet, çaktırmadan Kuvayımilliye düşmanlığıyla geçerdi; hep öyle olmuştur. Faşist laflarıyla Mumcu’yu alt edebileceklerini sanırlardı.
Mumcu tam anlamıyla araştırmacı gazeteciydi. Giderek bu anlayışı Mumcu başlatmıştır. Gazeteciliğin en tehlikeli dalıdır. Türkiye üzerinde oynan oyunu, yapılan planı çok doğru çözümlemişti. Etnik ve dinci güçler beslenmekteydi. Yetmişli yıllarda iç savaş koşulları alabildiğine koyulaştırılmıştı. Arkasında Batı-ABD vardı. Gizli servisler vardı. Otuz dört komando kampının devlet desteğinde kurulmasının, sağcı gençlerin buralarda siyahlı ve faşist eğitimden geçirilip, solcu gençlerin, aydınların üzerine saldırtılmasının, kıyımlar yaptırılmasının anlamı açıktı. Uğur Mumcu bu kötülük zincirinin belgelerini yayımladı. Cumhuriyet Mumcu’suz, Mumcu Cumhuriyet’siz düşünülemezdi. Kaçakçı İbrahim Telemen’in, Bekir Çelenk’in… CIA kontrolündeki Bulgar Kintex şirketi üzerinden silah getirip, Türkiye’deki sağ-sol öğütlere sattıklarını kanıtladı. Daha birçok olay…
Her zaman tehdit edildi Uğur Mumcu. Abdi İpekçi’nin öldürülmesi, Papa’nın vurulması, Almanya’da Kaplan örgütlenmesi… pek çok olayı yerinde inceledi, yazdı. Kusura bakan dilediğince bakabilir; hunharca öldürülmesinin hemen öncesinde üzerinde çalıştığı konu PKK, Abdullah Öcalan, Baki Tuğ, devlet koruması ilişkisiydi. O Savcı Baki Tuğ ki Denizlerin sözde yargılanmalarının savcısıdır, Abdullah Öcalan’la birlikte gözaltına alınanların bütün olanakları ellerinden alınırken, A. Öcalan’ın olanaklarına hiç dokunulmamıştır. Acaba neden? Tuğ, çok zaman geçtiğini, dosyaya bakıp Mumcu’yu arayacağını söyler. Gerisini biliyorsunuz… Tuğ yerine bomba geldi.
Bugün olmuş, aydınlanan bir konu var mı? Yok! Nasıl olsun? Tuğla çekmek gerek. Çekince duvar yıkılacak… Dönemin bakanı marina meraklısı çıktı; çöküp durur. Nesine gerek tuğla.
1988’di sanırım. Kışladayım. Gazetemi açtım; Uğur Mumcu’nun anacığı, kapı komşumuz, anamız yaşamını yitirmiş. Bir kötü oldum. Mumcu’nun bombalanacağını nerden bilirdim?..
Unutulmaz günlerimiz neden böyle çok. Milyonlar yağmur altında, Cebeci Gömütlüğüne dek çözülmeden uğurladı Uğur Mumcu’yu. Gök ağlıyordu, denir ya, öylesine. Vakur, olgun, kararlı…
Unutma bizi, diye seslenmişti halka. Hiç unutur muyuz. Unutmayacağız. Çocuklarımızda, yapıtlarında, şaşmaz öngörülerinde yaşıyor.
Nasıl da güzel yazar, konuşurdu. Eksikliği tarifsiz büyük. 24 Ocak 1993. Uğur Mumcu tenimizden koparıldı, alındı. Mumcu canını alabileceklerini biliyordu. Muammer Aksoy’un tabutunu taşımıştı. Madem öyle, bize düşen onun belgelerinin, kanıtlarının gösterdiği gerçekleri doğru kavramak, gerçeklerle aramıza budundu, inançtı, ideolojiydi… engeller koymamaktır.
Işıklar içinde uyu Uğur Ağabey.