Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Garip Turunç

 TÜRKİYE-AB İLİȘKİLERİNDE YENİ KAVȘAK

ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’da Ukrayna’nın Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’yi azarlaması sonrası tüm dengeler değişti. Rusya’nın Avrupa’da herhangi bir NATO ülkesine saldırması halinde Donald Trump liderliğindeki ABD’nin buna fazla ses çıkarmayacağı, büyük bir güvensizlik duygusuna kapılan Avrupa’nın, ABD’den bağımsız bir güvenlik yapısı oluşturmayı planlıyor. Türkiye’nin de davet edildiği toplantı üzerine toplantı yapan Avrupa Birliği ABD’nin olmadığı bir senaryoda kendi güvenliklerini nasıl sağlayabileceklerini tartışıyor.

 

2 Mart’ta Londra’daki Ukrayna zirve toplantısına katılan liderlerin fotoğrafını siz de görmüş olabilirsiniz. Toplantının konusu “geleceğimizi güvence altına almak” imiş. AB’ye üye alınmayan Türkiye’yi temsil eden Dışişleri Bakanı Hakan Fidan sanki durumunun eğretiliğini simgelemek için gruptan uzak durmuş, Türk bayrağının önünde esas duruşa geçmiş. Yalnız ama başı dik!

 

Yalnız, çünkü Trump iktidara geldiğinden beri ödleri kopan Avrupalılar öyle istediler, bin bir manevrayla yalnız bıraktılar. Öyle ya, onların en büyük güvencesi “Amerika” idi. Türkiye “öteki”ydi, Müslüman’dı, kalabalıktı, şuydu buydu. Türkiye, çocuk gibi oyalanır ama asla aralarına alınamazdı. 2002 Kopenhag zirvesinde Doğu Avrupa genişlemesine yeşil ışık yakan Türkiye’nin ilk AB temsilcisi Gian Paolo Papa “Bu iş burada biter” demiş ve eklemişti:

 

“Türkiye bu şekilde AB çipasını yitirir. Ankara’nın AB üyeliği için tek şansı, diğer Doğu Avrupa vagonlarıyla Birliğe girmekti. Türkiye’nin ayrı kategoride ele alınması ve ayrıştırılması, koşulların olanaksızlaştırılmasıdır. Bu noktadan sonra Türkiye için AB üyeliği, ancak uluslararası konjonktürde beklenmedik değişikliklerin gerçekleşmesiyle mümkün olabilir.”

 

Şu son 20 gün, üzerinden neredeyse çeyrek asır geçen bu sözleri sıkça hatırlamama vesile oldu. Zira eski büyükelçinin sözleriyle tam da işte beklenmedik bir “uluslararası konjonktür değişikliğinin” içindeyiz. Ve de hooop! AB Türkiye’yi, Türkiye süratle AB’ini hatırladı.

 

Şimşek hızıyla bu yeni paradigmayı gören Cumhurbaşkanı Erdoğan Avrupalı liderlere “Türkiye’nin Ukrayna’da barışın tesisi için üstüne düşen herşeye hazır olduğunu iletirken -Avrupa basınındaki son haberlere göre-karşılığında “AB ile müzakerelerin yeniden açılmasını” istiyor.

 

“Erdoğan’nın çıkarcı teklifi: Silahlanmaya varız. Türkiye AB’de olmalı. Ankara NATO’nun 2. ordusu. Ön planda olmak istiyor” başlığını çıkaran İtalya hükümete yakın muhafazakar Il Giornale gazetesi, Cumhurbaşkanının, kendisiyle “online” bağlantı kuran Avrupalı liderlere; “Avrupa’nın savunma planlarına Türkiye’nin dahil edilmemesinin açıklanamaz olduğunu, karşılıklı çıkarların bu pozisyonunun değiştirilmesini dayattığını Avrupa’nın güvenliğinin sırf AB üyelerini değil kıtanın tüm müttefiklerini ilgilendirdiğini” aktardığını belirtiyor.

 

RTE’nin “Türkiye-AB ilişkilerinin stratejik ve uzun dönemli bakış açısıyla değerlendirilmesini istediğini” vurgulayan gazete, Cumhurbaşkanının “AB kapılarının salt açılmasını talep etmekle kalmayıp, Eski Kıta’nın geleceği için ayrıca yeni tip bir ittifak ağının oluşturulmasını” arzuladığını belirtiyor.

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen 12 Mart’ta Türkiye’ye resmi ziyarette bulunan Avrupa Birliği Konseyi dönem başkanı Polonya Başbakanı Donald Tusk’a “Avrupa Birliği’ne tam üyeliğin stratejik hedefimiz olduğunu ; Avrupa Birliği güç ve irtfa kaygının önüne geçmek, hatta tersine çevirmek istiyorsa bunu ancak Türkiye’nin tam üyeliği ile başarabileceğini söyledi.

 

Ancak AB Türkiye istiyor diye ilişkiyi geliştirmez, mecbur kaldığ koşullarda yani kendi istediği zaman ve kendi çıkarılarını gözeterek ikili ilişkiler kurmak ister. Șimdi de AB’nin geleneksel merkez güçleri istiyor ki Türk Silahlı Kuvvetleri bize Rusya’ya karşı destek olsun ama Türkiye üye adaylığından söz etmesin. İkiyüzlülük budur.

 

Özellikle Fransa, Almanya gibi AB’nin lokomotif güçleri “Türkiye ile savunma işbirliği ayrı, Türkiye’nin üyeliği konusu ayrı” diyor. Yani Türkiye’nin askeri kapasitesini Avrupa’nın Rusya korkusuna karşı kullandırması ama üyelikten söz etmemesi isteniyor

 

Ankara ise 2016’da göçmen anlaşmasıyla AB tarafından bir kez daha aldatıldığını düşünüyor ve aynı filmi bu defa Rusya’yla arasını bozmak pahasına görmek istemiyor. Yine de Türkiye jeopolitik kaldıraç gücünü kullanarak AB ile yakınlaşmak istiyor.

 

Yoksa Erdoğan, sadece askeri güç ve jeopolitik önem vurgusuyla AB üyeliği gelmeyeceğini biliyor. AİHM kararlarının “bizi bağlamadığını” söylemek, HSK eliyle yargıyı yönlendirmek, hukuk devletinde olamayacak gözaltılar, tutuklamalar, baskılar… AB bunlara baktığını da biliyor. Türkiye’nin demokrasi ve hukuk devleti kalitesini acilen yükseltmesi sadece biz Türk vatandaşları için değil ülkenin stratejik çıkarları açısından da önemli. Bunun aksini savunmak da Türkiye’nin kendini avutması demek, o da ikiyüzlülük.

 

2004’te hızlanan ve Türkiye’ye bereketli yatırım yağmurları getiren “tam üyelik süreci”nin “Cumhuriyetin kuruluşundan sonra en büyük modernleşme hamlesi” olduğunu söyleyen Başbakan Erdoğan’dır.  AİHM kararlarının bağlayıcılığını Anayasa’nın 90. Maddesine ve CMK’nın 311. Maddesine yazdıran da Erdoğan’dır.

 

Ben bu yaklaşımlarının doğru olduğuna inanırım, zamanında bu yöndeki reformları destekledim, akademik çalışmalarımda da Türkiye’nin AB adalığını savundum (Bkz : La Turquie aux marches de l’Union Européenne (AB basamaklarındaki Türkiye, L’Harmatan, 2001, kitabım).

 

Ancak 26 Mart 2017’de, iç politika sorunları sebebiyle, özellikle Cumhur Başkanlığı Sistemi sürecinde, AB için “Bunlar Haçlı ittifakı” diyen de Erdoğan’dı. Sonra, 1 Ekim 2017’de yasama yılı konuşmasında “aslına bakarsanız, bizim Avrupa Birliği üyeliğine ihtiyacımız da kalmamıştır” diye de konuşmuştu.

 

AB üyeliği olur veya olmaz, ayrı bir konu. Fakat Erdoğan’ın deyişiyle “üyelik müzakerelerimizin bir an önce canlandırılması” için bile kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı, fikir ve ifade hürriyetinin AB kıstaslarınca kabul edilebilir düzeye çıkarılması gerekir.

 

Evet, görülen o ki AB’yi ve Türkiye’yi oldukça uzun ve ince bir yol bekliyor….

 

Pof. Dr. Garip Turunç – Bordeaux (Fransa) Üniversitesi ve İstanbul Galatasaray Üniversitesi Em. Öğt. Üy.

 

Bordeaux, Cuma 14 Mart 2025

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER