Ülkenin ormanları, ekili alanları yanıyor! 2024’ün Haziran ayında geçen yıla kıyasla 4 kat fazla yangın çıkmış durumda! Çanakkale Eceabat, Muğla Milas, İstanbul Silivri, İzmir de Narlıdere, Aydın Kuşadası’nda ormanlar, Diyarbakır ve Mardin’ de ekili alanlar, tarım arazileri yandı ve on beş insan yaşamını kaybetti, doğa, tüm canlı yaşamıyla yok oldu, olmakta! Aşırı sıcaklar, ihmaller ve olası kastlarla, sistematik hale gelen bu yangınlar, geleceğimizi, varlığımızı tehdit ediyor! iklim değişikliklerini, seller, aşırı yağışlar toprak kaymaları ile en çok yaşayan, bunlardan etkilenen coğrafya insanları olarak, orman ve çevre kıyımının ağır sonuçlarının yarattığı koşullar içinde, bu ağırlaşacak sonuçlar yanında, gelecekte bizi bekleyen kuraklık ve hatta yaşam alanlarını, üretim olanaklarını kaybetme tehdidi ile karşı karşıyayız!
SORUMLULUK ve SORULAR!
Geçen yıllarda , yanan alanlarda uçaklarla keşif yapan devlet yöneticilerinin “yangının büyümesini önledik” ve “kontrolsüz bir durum yok, ama kontrol altına alınmış bir yangın da yok” şeklinde, çok bilinmeyenli denklem gibi açıklamalar yaptıklarını gördük! Çıkan yangınlarda, yaşam alanlarını, evlerini tarlalarını, hayvanlarını yitiren yurttaşlara araçlardan çay atılmıştı! Oluşan öfke karşısında orman yangınları çıkaranlara “idam cezası” çağrısı da atıldı! Sonra, gündem değişti, öfke sönümlendi!
Geriye, yangından kalan ağaçları almak için ellerini ovuşturacak kereste tüccarları , otel yeri kapmayı bekleyen işletmeciler kalmıştı!
Bugün, orta vadeli ekonomik program ve onun uygulamaları olan kamuda tasarruf tedbirleri adı altında yaratılan ekonomik krizin faturasını, geçimini ve temel ihtiyaçlarını sağlayamayacak denli ekonomik sıkıntı içinde yaşamda kalmaya çalışan halk kesimlerine yükleyen; yurttaşın daha da kemer sıkmasına, ücretlerin baskılanmasına, yüksek enflasyon, aşırı pahalılık koşullarında, devletin her 100 Tl giderin yüzde 89 ‘nu yurttaşa yüklediği vergilerden karşılamayı planladığı “vergi paketleri “ dayatmaları ve buna karşılık yurttaşın yararlanacağı ( sağlık, ulaşım vb.) genel kamu hizmetlerine ayrılan bütçenin yüzde 11 oranında kısıldığı, çalışanların servislerinin , yemek ücretlerinin kaldırıldığı “sosyal yangın” koşullarda , orman ve arazi yangınları karşısında yüreği yanan, vicdanı dağlanan yurttaşlar olarak bilmek istiyoruz!
Anayasanın “ormanların korunması ve geliştirilmesi başlıklı 169.maddesi;
“Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.
Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.
Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.
Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz” 170. Madde ise “Devlet, ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımından; ormanların gözetilmesi ve işletilmesinde Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirleri alır.”
Demekte ya hani?
Anayasanın 169. ve 170. maddelerinde ve 6831 sayılı orman kanunun özellikle 2b maddesinde değişiklik yapmak suretiyle “bozuk ormanların” ve şu yada bu biçimde açılmış ve işgale uğramış ve yapılaşmış orman arazilerin orman köylüsü dışındaki kesimlere satışını olanak tanıyan düzenlemeyi yapan anlayışa, soruyoruz:
-Neden orman yangınlarına karşı , önleyici, müdahaleci ve telafi edici özellikleri ile etkili ve bütünsel bir risk yönetim planı yapılmıyor?
-Orman Genel Müdürlüğü’nün yangına müdahale açısından kamuoyunda yıllardan beri dile getirilen sorun olan personel eksikliğinin giderilmesi için neler yapılmaktadır? Yoksa, yeterli personel temini de tasarruf tedbirleri sınırına mı takılmaktadır?
-Yangın söndürme işinde, o bölgeyi en iyi bilen orman köylüsünün istihdamı ve eğitimi neden sağlanmamaktadır? Arazi araçları ve insan gücünün birlikte koordinasyonu etkili ve yeterli şekilde sağlamak için neler yapılıyor?
-Yangın söndürme faaliyetlerinde Türk Hava Kurumu uçakları kullanılmakta mıdır? Kaçı kullanıma hazır hale getirilmiştir? Yangın söndürme için kiralanan uçaklara ödenen maliyet ile THK uçaklarının kaçı uçuşa hazır hale getirilebilir?
– Gece uçuş özelliği olan yangın söndürme helikopterlerinin kaçı envantere girmiştir?
-TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen ve kaynağını işçi, köylü, emekçi yoksul insanların ödediği ve ödeyeceği vergi, ceza, zamların oluşturacağı ek bütçede orman yangınları için ayrılmış ödenek var mıdır? Ne kadardır?
-Ana okuldan başlayarak, ormanlar ve yangınlarla ilgili duyarlılık eğitimi ve yurttaşların yangın ile mücadele eğitiminin yapılması planlanmakta mıdır? Sistematik ve yaygın bir eğitime ne zaman başlanması planlanmaktadır?
– Diyarbakır ve Mardin ‘ de çıkan, elektrik şebekelerinin alt yapı eksikliği ve bakımsızlığından kaynaklandığı iddia edilen , on beş kişinin yaşamını yitirdiği yangınların nedenlerinin araştırılmasına dair Meclis Araştırma Önergesi , TBMM de neden, hangi gerekçelerle reddedilmiştir?
Siyasal sorumluluk taşıyanlar, bu sorulara yanıt oluşturacak mı dersiniz? Bulsun ve gereği yapılsın artık, yoksa yüreğimiz, bugün bu yangın yerlerinde, yarın başka yerlerde kalacak!
Unutmamak gerekir ki; “yaşam, çocuklara ev araba bırakmak değil! Evleri, arabaları olsun ama temiz nefes alabilecekleri, temiz yemek yiyebilecekleri bir dünya kalmadıktan sonra ne yapacaklar ki o evleri? Bu çocuklara ne bırakacağız, biz nasıl yaşayacağız?”
Ormanlara, doğaya sahip çıkmak, talana, yağmaya, yangına karşı durmak bu sorunun yanıtıdır ve geleceğe sahip çıkmaktır! Gelecek, sermayenin çıkarlarına kurban edilemez!
*Hukukçu/Akademisyen