Uzun zamanın tartışma, suçlama, yaftalama konusu ulusçuluk. Milliyetçilik Arapçasıdır, ulusçulukla anlamı aynıdır. PİSA’da sürekli çakan toplumda ne yazık ki Amerka’yı yeniden yeniden keşfetmek zorunda kalıyoruz. Öyle bir eğitim dizgesi uygulanıyor ki neredeyse okullu olmamak daha makbul olacak. Okunan anlaşılamıyor, matematik ağır işçilik, tarih İslam ve Osmanlı tarihi ve çarpık biçimi, kazara felsefe konuşulacaksa Marks’a, Engels’e sövme dersi. Buradan ne çıkar? Öngörmek gayet kolay.
Durum böyleyken birileri kalkıyor, ulusçuluğu bir de ulusalcılık sözcüğüne çeviriyor ve ırkçılık, faşizmle bir tutarak sürekli b.k atma malzemesi yapıyor. Bu bilgisizliğe yürek dayanmaz. Bu tayfanın solcu olsun, dinci olsun adamları ikinci cumhuriyetçi. Ne ilginç ve anlamlı.
Almanya, Fransa, İtalya, İsveç ırkçı eğilimlerin güçlenmesiyle oldukça sakatlanırken, İsveç halkı savaş naralarına alıştırılırken, oralarda olan biteni görmeyenler, Türkiye’de TSK’nin varlığını bile fazla gördüler. TSK’nin dağıtılmasını ciddi ciddi öneren, Fethullah Hocaefendi olduğu zamanlarda pek gözde, FETÖ olduğu zamanda ise gizli gözde yazar, gazeteci, tarihçi şarlatanlar vardı.
Yayılmacılık belki de her dönemdekinden fazla tehlikelidir. Tuzağına bir düşmeyegörün, kolay kurtulamazsınız. Ulusçuluk dışında yayılmacılıkla savaşmanın olanağı yoktur. Hele evrenselci, insanlık alemci ayaklarıyla hiç savaşamazsın. Ha, savaşmam geremez, denirse o başka. O zaman da kimse kardeşlikten söz etmesin. Sözkonusu olan yurttur, topraktır, ulusun özgür olup olmamasıdır. Ordusu, devleti, adam gibi yönetimi bulunmayanlara en somut kanıt Filistin acısıdır. Avrupa bu acıya o denli duyarlı ki toplanıp, yeminler edenlere, Mussolini selamı, Hitler selamı verenlere zinhar dokunmuyor. Çok duyarlı!
Elbette ırkçı değiliz, olmayız. Biz Atatürk ulusçusuyuz. Dünyaya barışla bakan, güvence için komşu devletlerle paktlar kuran, “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesinin değerini ve anlamını çok iyi bilen Atatürk devrimcileriyiz. Altı Ok başarılmış izlencedir ve biri de ulusçuluktur (milliyetçilik). Ümmetten, Osmanlılıktan ulusal devlete, cumhuriyete, yurttaşlığa geçişimizi ulusçuluk sağlamıştır. Dört bir yanımızı işgal eden, dillenmez kötülükler yayan emperyalistleri ulusçulukla kovduk, yendik. Bunu hafife alanlar çok yanılır. Ve onlara sorulur: Beğenmiyor, faşistlikle suçluyorsunuz, sen bugüne dek ne yaptın? Halkına ne yararın dokundu? Hangi kazanımı sağladın çocukların, kadınların gönenci için?.. Yanıtı hep merak ettim ama bunca zamandır alamadım.
Bakmayın siz batı ülkelerinin afra tafrasına; ulusuna bağlılık duymayana hiçbiri soluk aldırmaz. Yaşam hakkı da tanımazlar. Tez zamanda kurtulmanın çaresine bakarlar. Onlarca örneği var. Saymaya kalksak yer yetmez. Siz hiç Amerikan bayrağı gösterilmeyen bir Hollywood filmi göremezsiniz. Bu filmler CIA’ca da izlenir, denetlenir. ABD demişken geçenlerde toprağı bollaşan Henry Kissenger çok açık sözlülükle belirtiyor: Biz, diyor, kendi içimizde haini yaşatmayız, diğer ülkelerde ise hep onları yetiştirir, destekler, getiririz. İşte başarımızın gizi budur.
Ulusçuluğun ne olduğunu şimdi anladınız mı? Kolay kolay Amerikan, Avrupa tarihçilerinden öğrenemezsiniz. Oydur kaydır kuramlarına takla attırıp dururlar. Gerçeği söylemezler. Elleri temiz değildir, kanlıdır. Soykırımı yapar, gider bombayı Japonya’ya atarlar. Asker askerle çarpışmaz. Sivil onların gözünde böcektir. Hele şimdi askerlerini hiç kullanmazlar. Bir de berbat adı var bu işin: Vekâlet savaşları. Kuzey Irak ve çevresinde PKK, YPG, onun üzerinde paralı ordu ABD için Birleşik Krallık için, Hizbullah İran için, paralı asker şirketleri GEOS Fransa için, Slavonic, Wagner Rusya için… savaşır, kan döker.
Gölgesinde dinlendiğin, azığını yediğin, suyunu içtiğin yurdunu sevmekten, ona bağlılık duymaktan insanca bir durum olamaz.