Bazen tandır ateşinin başındalar, bazen de kaynayan bir kazanın… Onlar, Pandemi diye isimlendirilen ‘salgın’ döneminin umudu oldular. Hatay Dayanışma Ağı altında bir araya gelen kadınlar, erkeklerin de verdiği katkıyla ‘fark’ yarattılar, iyiliği omuzladılar. Ağ içinde olanların kimisi ekonomik katkı sundu, kimisi malzeme desteğinde bulundu, kimisi emeğini ortaya koydu ve kimisi de moral desteği verdi. Ortaya çıkansa, kocaman bir UMUT oldu.
Şimdi, o umudun sahipleri adına, sorularımız, Elif Mansuroğlu ve Sabah Zehra Avcı için gelsin…
Hatay Dayanışma Ağı, bize, salgın döneminin yorgun insanlarına tam olarak neyi anlatmaya çalışıyor?
Hatay Dayanışma Ağı, bizi, tarihsel belleğimizde var olan dayanışma, beraber üretme, paylaşma deneyimlerini hatırlamaya ve herkesin kendi yaşamına çekilmeye zorlandığı sistemde, birbirimize ihtiyaç duyduğumuz gerçeğini hatırlatmaya çalışıyor. “Senin de yapabileceğin bir şey var” diyor. Ancak, birlikte bir şeyler yapabiliriz ve kimse bunun dışında değil. Karamsarlığa düşmeden, gerekli tedbirleri alarak bir şeyler yapabiliriz.
Fikir, nasıl ortaya çıktı?
Dayanışma Ağı fikri şöyle ortaya çıktı… Biliyorsunuz, dayanışma ağıyla beraber, birçok sektörden birçok insan işsiz kaldı. Özellikle bölgemizde, daha çok hizmet sektörüne dayalı alanlar var ve bu alanlarda çalışan emekçiler işsiz kalınca, ciddi bir ekonomik problem oluştu. Aynı zamanda, bütün geçim kaynağı yurtdışı işçiliğine bağlı olan geniş bir kesim de söz konusu. Yurt dışında, özellikle de Suudi Arabistan’da, işçilerin orada da işsiz kalması ve buraya da gelememesi, başka bir krizi ortaya çıkarttı. Tam da bu noktada, bizim ancak dayanışma ağıyla ayakta kalabileceğimiz fikrinden yola çıkarak ördüğümüz bir çalışmadır bu. Bunu yaparken, yardım mantığından uzak durmaya çalıştık. Çünkü yardım, hiyerarşi üzerine kurulu bir ilişkidir. Oysa biz, dayanışma mantığı ile hareket etmeye çalıştık. Herkesin, bunun içerisinde, gücü oranında değişik düzeylerde katıldığı bir süreç. Kimisi ekonomik katkı sunuyor, kimisi malzeme katkısı sunuyor, kimisi emeğini koyuyor ve kimisi de moral desteği veriyor. Bir şekilde herkes, bu dayanışmanın bir parçası oluyor ve bunu yaparken de; halka, başkalarına, dışarıya yüzünü çevirmek yerine, kendi kültürel kodlarına dönerek, kendi kültürel kodlarındaki dayanışmacı ruhunu açığa çıkartmasını işaret ettik. Bu etkinliklerimizin anlamı da budur. Halktan bu kadar yoğun ilgi görmesinin sebebi de budur. Bunları yaparken, bu çalışmalara yüzünü dönen bütün kurumlarla yan yana gelip bu dayanışma ağlarını kurduk.
Gördüğüm kadarıyla, İMECE usulü çalışıyorsunuz. İhtiyaç duyulan malzemeler bir araya getiriliyor, ardından da ortaya çıkan ekmek ya da kazanlarda pişen yemekler ev ev dağıtılıyor. İhtiyaç sahibi evleri ya da yardım edilecek adresleri, ilçeyi nasıl belirliyorsunuz?
Evet, herkesin katabileceği bir şey elbet vardır. İhtiyaç duyulan malzemelere kim ne kadar katabilirse, alıp bir araya getiriyoruz. Yapılacak ilçeleri, koşullar üzerinden belirliyoruz. Mesela tandır etkinliğinde, tandır için koşulları uygun yerler bizim için önemliydi. Birde bize kapılarını açacak kişiler… Böyle koşullara sahip mahallelerde, bize kapılarını açan
Genelde kadınlar ön planda ve hatta ağı sırtlayanlar da çokça da kadın ama… Erkekler de yok değil! İçerideki dayanışma nasıl işliyor, görev bölüşümü adına?
Kadınlar, evet ön planda gibi görünse de, erkeklerin de yer aldığı bir çalışma. Daha çok gönüllülere bağlı bu. Toplumsal cinsiyet kalıplarının dışına çıkmaya çalışan bir örnek de sergilemeye çalışıyoruz. Bu öne çıkma, belki de toplumsal cinsiyet rollerine bağlı olarak gelişen bir durum. Haliyle bölgede, mesela tandır işleri yürütenler genellikle kadın. Burayı sorgulamak gerekiyor belki de. Ama iş ilerledikçe, herkes işleri öğrenmeye çalıştı. Hayatında ilk kez bu işi deneyimleyen arkadaşlarımız oldu, cinsiyet fark etmeden. İşin her adımında hakim olan cinsiyetçi iş bölümü algısını kırmaya dönük hamlelerimiz oldu.
Görev bölüşümüne gelince… En önemli iş, yapılacak iş için malzemeleri temin etmek ve yapılacak mekânı bulmak. Her arkadaş, bulunduğu mahallede ya da başka yerde bir tarama yapmaya başlıyor. İletişimde olduğumuz kişilere ulaşıp destek talep ediyoruz. Sosyal medya üzerinden de ulaşanlar oluyor. Topladığımız malzemeler ya da desteklerle gerekli alt yapıyı oluşturup, bir mekânda yapıma başlıyoruz. Her arkadaş, kendine göre malzeme temini yapabiliyor ya da kişilerle iletişime geçiyor. Kimisi yapılacak yeri buluyor, kimisi işin içinde emek edecek kişileri örgütlüyor, kimisi malzeme temini yapıyor. Bu şekilde organize edip, dağıtımı sağlıyoruz.
Salgın dönemi, böylesi bir İMECE’yi ve DAYANIŞMA’yı bir şekilde ortaya çıkardı çıkarmasına da… Peki, AĞ devam edecek mi? Hatta belki dernekleşme ihtimali olabilecek mi? Böyle bir hedef var mı? Yoksa bir noktadan sonra bitecek mi?
Evet, salgın süreci dayanışmayı ortaya çıkardı, ama bu dayanışma hep vardı aslında. Sadece kolektif çalışmanın,
Türkiye’nin Koronavirüs ile mücadelesi devam ederken, halktan çok sayıda gönüllü de, hem sağlık çalışanlarına hem de yaşlı ve ihtiyaç sahibi kişilere yardım etmek için kolları sıvadı. Kimi evinde aileleri ile birlikte maske üretti, kimi siperlik, kimi de yaşlı komşusu için alışveriş yaptı. Sizden yola çıkarsam yine… Bu salgın, bize, birbirimizi mi hatırlattı?
Elbette, söylediğiniz gibi, pandemi bize birbirimizi yeniden hatırlattı. Bu, halkın tarihsel kodlarında yer alan dayanışma ruhunu yeniden ortaya çıkardı.
Hatay Dayanışma Ağı içinde kaç kişisiniz, gerçekleşen yardım çalışmalarını organize edenler olarak?
Bir kaç oluşum var, dayanışma ağı içerisinde. Mesela tandır ve kazan etkinliklerine baktığınızda, organize eden 5-6 arkadaşız. Ama bu iş sadece bu arkadaşlarla yürümüyor. Evini açan, emek eden, kaynak bulan, duyuru yapan vs… Geniş bir ağ, çevremizde hep hareket halinde oluyor.
Peki, “AĞ” ve “YARDIM”, nasıl bir süreç ile ilerliyor? Mesela bir mahalle için bir çalışma yapacaksınız. O hazırlık süreciniz ve iş bölümünüz nasıl ilerliyor, merak edenler için anlatır mısınız?
“Yardım” demeyi biz doğru bulmuyoruz. Bu anlayışın, insanı inciten bir yanı olduğunu düşünüyoruz. Ağ içinde, yukarda belirttiğimiz gibi, kaynak ile yapılacak yeri bulma “en önemli iş” halini alıyor. Çevremizdeki herkesle iletişime geçmek, mahalleyi bilmek önem kazanıyor. Mahallede yoklama yapıp, meramımızı anlatıp, destek bulmaya çalışıyoruz. Çoğunda da destek geliyor. Her kolda tarama yapıp, verileri ortaya koyuyoruz. Sonra elimizdeki verilerle neler yapılabileceğini konuşup harekete geçiyoruz.
İnsanlar, kapılarını çalıp da “BİZ GELDİK” dediğinizde ve elinizdeki o hazırlığını yaptığınız yiyecekleri uzattığınızda, şaşırıyorlar mı?
Aslında bu bölge, ‘yardım’ adı altında yapılan dağıtımlara aşina. Belediyenin olsun, belirli kişilerin olsun, böyle çalış-
Sanırım, vicdani de bir iş, yaptığınız. Günün sonunda, her şey bittiğinde ve bir araya geldiğinizde, hissettiğiniz şey ne oluyor? Sanırım bir çeşit duygu yoğunluğu da yaşıyorsunuz. Doğru mu?
Evet, vicdani bir yandan. Haksızlıkların, sömürünün olduğu bu düzende, umut verenlerin, hak edenlerin kazanması gibi bir şey. Her şey bittiğinde, aldığımız olumlu dönütlerle umudun yeşermesine tanık oluyoruz. Evde kalmakla yeşeren umutsuzluğa karşı “panzehir” oluyor. Duygular şahlanıyor tabi ki. Mutlu oluyoruz. Birçok yerden, “biz şu mahallede toplandık, şunu yaptık” gibi mesajlar alınca, daha çok yayıldığını gördüğü-müzde, o sevincimiz iki kat artacak. Yeni yolların bulunduğuna, daha yaratıcı şeylerin yeşerdiğine tanık olacağımız bir umut besliyoruz.
Son olarak… Sizleri sosyal medyadan izleyip de, “BEN DE YARDIM ETMEK İSTİYORUM” ya da “ÇALIŞMALARA KATILABİLİR MİYİM” diyenler oluyor mu? Hatta belki de, bu röportajı okuyup da sizlere ulaşmak isteyecek çok insan da olacaktır. Onlara mesajınız ne olur?
Evet oluyor. Maddi destek sunan ya da kapılarını bize açan, “bizim evde yapabilirsiniz” diyen, bir malzeme temini eden ya da gelip de emek işinin içinde bulunan insanlar oldu. Hala da oluyor. Hepsine buradan teşekkürleri iletelim.
Bu röportajı okuyanlara, “sizin de yapabileceğiniz bir şey var” demek istiyoruz. Hepimiz, insanca yaşamayı hak ediyoruz. Sistemin yarattığı rekabet, kendine çekilme durumlarına karşı, tarihsel kodlarımızda yer alan seslere sarılmalarını söylemek isteriz. Daha yaratıcı, coşkun ve insani bir yaşam istiyoruz. Bu umudu üretmek elimizde. Bir şeyler yaparsak, gerisi gelecektir. Seyretmeyelim, hep birlikte yapmak için işin içine girelim. Hayatı beraber inşa edelim. Bizlere ulaşın. Bulunduğunuz yerde neler yapılabilir, bakın. Elbet, yapılacak bir şeyler vardır.
Teşekkürler
Röportaj/Tamer Yazar