Almanya’da, Nasyonalsosyalist iktidar döneminin 1941-1945 yılları arasında Avrupalı Yahudilere yönelik uygulanan sistematik soykırımda (Holokost), çeşitli kaynaklara göre, çoğunluğu toplama ve imha kamplarında olmak üzere, 5,6 milyon ila 6.3 milyon kişi öldürüldü.
Hataylı Akademisyen / Hukukçu Neval Oğan Balkız, 27 Ocak Yahudi Soykırımı Kurbanlarını Anma Günü vesilesiyle kaleme aldığı yorumunda, “Unutma ki, yeniden yaşanmasın…” dedi.
Balkız, yaşanan acının büyüklüğüne dair, şunları söyledi:
“27 Ocak! 1945’te, bugün, Sovyet (Kızıl) Ordusu, Nazi Alman ölüm kamplarının en büyüğü olan (1.1 Milyon insan
Nazi Almanya’sının ve müttefiklerinin 2. Dünya Savaşı’nda yaptıkları bize şunu söyler: ‘İşte bu, insanların şevkle, kendilerini haklı ve üstün görerek yapabilecekleri, yapmaya gönüllü olabilecekleri şeyin resmidir. Unutma insanlık! Unutma! Savaş iç deşer… Savaş, bağırsakları boşaltır… Savaş, teni yakıp kavurur… Savaş, organları bedenden koparır… Savaş, yıkıp yok eder…’ (Susan Sontag) Unutma ki, yeniden yaşanmasın…”
-KURTULANLAR!-
Yaşanan bu zorlu süreçte, sadece küçük bir azınlık, 1930’larda güvenli yerlere ulaşmayı başardı. Hiçbir ülke, Yahudi mültecilere kapılarını geniş bir şekilde açmadı. Ayrıca savaş, göç için daha pek çok engel oluşturdu. Bazı Yahudiler, Nazi kamplarında hayatta kalmayı başardı ya da saklanarak kurtuldu. Diğerleri, Sovyetler Birliği’nin işgal edilmemiş bölgelerinde, askerî cepheden uzakta hayatta kaldı. Savaştan sonra birçok Yahudi, yerinden edilen kişiler için kurulan kamplarda yaşadı. Bazıları, evlerine geri dönemedikleri ve göç hâlâ çok zor olduğu için
-YAŞAYANLAR!-
Hy Abrahams, daha henüz 20 yaşında iken, Alman Nazi askerleri tarafından tutuklanarak Auschwitz’e gönderilmiş. Genç adam, Auschwitz dışında; Plaszow, Mauthausen, Melk ve Ebensee nazi kamplarında da bulunmuş. Kamptan kampa korkunç şartlarda yolculuğu sırasında, yolda bulduğu otları yiyerek sağ kalmayı başaran Abrahams, yaşadığı ve şahit olduğu trajediyi tutuğu günlüğe yazmayı başarmış.
Holokost’ta annesini, babasını ve dört kardeşini kaybeden Abrahams’ın tuttuğu deri kaplı günlükte, insanı en şoke eden hatıralardan biri, genç adamın ölüm kampına geldiğinde, uzaktaki duman tüten uzun bacanın ve et kokusunun ne olduğunu sorduğunda aldığı cevap olmuş.
Kamp esirlerinden, Çek asıllı bir Yahudi’nin genç adama verdiği cevap, 70 yıl sonra halen Abrahams’ın yüreğinde derin bir yara… “Bu gördüğün duman” demiş adam, “Senin annenin ve babanın gittiği yer.”
Her hafta sonu Brooklyn’de bir sinagogda toplanarak yaşadıkları dehşet dolu günleri yeni nesillerle paylaşan Hy Abrahams ve Golda Pollac, çoğunluğu New York civarında yaşayan
-SADECE 13!-
Liliana Segre de o isimlerden biri. Evinden alınıp, Nazi Almanya’sının, milyonlarca insanın öldürüldüğü en büyük toplama kampı Auschwitz’e götürüldüğünde sadece 13 yaşındaymış. Kampa ulaştıklarında, babasından ayrılmış ve onu bir daha hiç görememiş. Kampa alınanlara vurulan dövmesini işaret ederken, anlattıkları mı?
“Neler yaşadığımızı anlatmak için doğru kelimeler bulmak çok zor. Ne yaşadığımızı deneyimlemeyen ve o acıları çekmeyenlerin ne olduğunu anlaması neredeyse imkansız.
Her sabah duş aldığımda, kolumu görüyorum ve kolumdaki dövmeyi. Nasıl ki burnum benim bir parçam, bu dövme de öyle. Bu sayıyı unutamam. Auschwitz ve hatıraları, beni hiçbir zaman gerçekten terk etmeyecek. Bir bakıma benden bir parça!” Tamer Yazar