Ana Sayfa Arama Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Unutulmayan şair: Nâzım Hikmet’in 62. ölüm yıldönümü

Sürgün, mahpus, yasaklı yıllar… Türk edebiyatının en tartışmalı ve en etkileyici isimlerinden biri olan Nâzım Hikmet, ölümünün üzerinden 62 yıl geçmesine rağmen hâlâ siyasi tartışmaların merkezinde kalmayı sürdürüyor. Moskova’da hayata veda eden usta şairin yaşamı, sanat anlayışı ve mirası yeniden gündemde.

Sürgün, mahpus, yasaklı yıllar... Türk edebiyatının en tartışmalı ve en

Nâzım Hikmet, 1901 ya da 1902 yılında Selanik’te dünyaya geldi. Henüz 11 yaşındayken yazdığı “Feryad-ı Vatan” adlı şiiriyle edebiyata ilk adımını atan şair, kısa sürede dikkat çeken bir kalem haline geldi. Bahriye Mektebi’nden mezun olduktan sonra sağlık sorunları nedeniyle askerlikten muaf tutuldu.

1921 yılında Milli Mücadele’ye katılmak üzere İstanbul’dan gizlice ayrılarak İnebolu üzerinden Anadolu’ya geçti. Bolu’da öğretmenlik yaptıktan sonra Batum üzerinden Moskova’ya giden Nâzım, burada Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde eğitim aldı. Şiirlerinde bu dönemde tanıştığı serbest nazım anlayışının izleri açıkça görüldü.

Serbest şiirle tanıştı
Batum’da anlamadığı halde ritminden etkilendiği bir Rusça şiir, onun şiir anlayışını kökten değiştirdi. “Açların Gözbebekleri” şiiriyle serbest ölçüyü denemeye başlayan Nâzım, kısa sürede bu tarzı kendine özgü bir biçimde geliştirdi. 1923’te şiirleri Yeni Hayat ve Aydınlık dergilerinde yayımlanmaya başladı.

Türkiye’ye dönüş ve ilk tutuklamalar

1924’te Türkiye’ye dönen şair, yayımladığı yazılar nedeniyle hakkında 15 yıl hapis istemiyle dava açılınca yeniden Sovyetler Birliği’ne kaçtı. İlk şiir kitabı “Güneşi İçenlerin Türküsü”, 1927 yılında Bakü’de basıldı.

Dergilerde kalemini sivriltti

Türkiye’ye döndükten sonra Resimli Ay dergisinde yazılar kaleme alan şair, yalnızca şiirleriyle değil, keskin eleştirileriyle de öne çıktı. Sanatın topluma hizmet etmesi gerektiğini savunan Nâzım, “Sanat, sanat için değil; toplum içindir” anlayışını benimsediğini açıkça dile getirdi.

1930’lardan itibaren çeşitli suçlamalarla birçok kez tutuklandı. 1938’de, orduyu isyana teşvik suçlamasıyla tam 28 yıl 4 ay hapse mahkûm edildi. Cezaevinde geçirdiği yıllarda “Memleketimden İnsan Manzaraları” gibi dev eserleri kaleme aldı.

Dünya Barış Ödülü’ne layık görüldü

1950’de çıkarılan Genel Af Yasası ile serbest bırakılan Nâzım, aynı yıl içinde Dünya Barış Konseyi tarafından “Uluslararası Barış Ödülü” ile onurlandırıldı. Bu ödül, onu yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada daha görünür kıldı.

Nâzım Hikmet’in eserleri, 50’nin üzerinde dile çevrildi. Takma isimlerle kaleme aldığı yazılar ve çocuk kitapları da edebiyat dünyasında geniş yankı uyandırdı. Türkiye’de serbest nazmın öncüsü olarak kabul edilen şairin şiirleri, Ahmet Kaya, Ruhi Su, Zülfü Livaneli gibi sanatçılar tarafından bestelenerek geniş kitlelere ulaştı.

Sürgün yılları ve vatandaşlıktan çıkarılışı

Nâzım Hikmet, 1951’de yurttaşlıktan çıkarıldı ve Sovyetler Birliği’ne sığındı. Burada yaşamını sürdürmeye devam eden şair, birçok çevre tarafından “vatan haini” olarak damgalandı. Bu damga, aradan geçen on yıllara rağmen bazı siyasi çevrelerde hâlâ etkisini koruyor.

3 Haziran 1963’te Moskova’da hayatını kaybeden Nâzım Hikmet, uzun süre Türkiye’de yok sayıldı. Ancak 2009 yılında Türk vatandaşlığına yeniden kabul edildi. Buna rağmen, onun hakkında süregelen tartışmalar bitmek bilmedi.