Ülke bir ateş çemberi içerisinde. Nereye baksanız, hangi konu ile ilgili gelişmeleri izlemeye kalksanız bir ateş topu ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Dokununca hemen eller yanıyor, iç sızlatıcı durumlarla karşı karşıya kalıyoruz.
Ekonomideki yangın giderek büyüyor. Olumsuz etkisini ise hızlı ve en ağır bir şekilde hissettirmeye çoktan başladı bile.
Dış siyasette önemli gelişmeler oluyor. Bir yandan Cumhuriyetin kurulduğu yıldan beri izlenen yurtta barış cihanda barış ilkesinden uzaklaşılması sonucunu doğuran yanlış politikalar, öte yandan sıkı bir ilişki içinde olduğumuz, hatta ve hatta BOB projesinin eş bakanı olmamızla övündüğümüz ABD ile aramızdaki gerginlik.
Buna ek olarakta Akdeniz’deki başta petrol ve doğalgaz ürünleri olmak üzere ekonomik çıkar hesaplarının ortaya koyduğu sorunlar, öte yandan yaklaşık 7 yılı aşkın bir süredir devam eden ve neredeyse son aşamaya geldiği izlenimi uyandıran Suriye’deki gelişmeler.
Hatay’ın sınır komşusu olan İdlip’deki gerginlik ve bu gerginlik sonucu ülkemize yapılması gereken hızlı bir göç dalgasının önlenmesi yolundaki çalışmalar.
Tüm bunlar ülkemizde yaşanan ve giderek dozunu, etkisini arttıracak olan olumsuz gelişmelerdir.
Bunlardan herhangi birisi, özellikle demokratik yönetim biçimini benimsemiş ülkelerden birinde cereyan etse, siyasi tablo allak bullak olur.
Bakınız komşu Bulgaristan’daki son gelişmeye.
Bir kaza nedeniyle istifa eden bakanlar. Bizde ise bunların kat ve kat fazlası oluyor. Ancak sorumluluk mevkiinde bulunanlardan çıt çıkmıyor. Sanki hiçbir şey olmamış ya da olanlar doğal şeylermiş gibi bir tavır takınılıyor.
Bunlar olurken, yaşananlar özellikle muhalefet kanadı tarafından yeterince ve etkin bir biçimde kamuoyuna yansıtılamıyor.
Esasen bu tür gelişmeleri kamuoyuna yansıtacak olan medya dünyasıdır.
Demokratik ülkelerde medya 4. güç olarak bu konularda kendine düşeni yerine getirir.
Ama bizde medyanın ezici bir çoğunluğu bu konuda kendine düşen görevi yapmadığı yada yapamadığı için yeterince demokratik tepki gösterilemiyor.
Bu durumda kamuoyunu bilgilendirmek, demokratik yollardan yasalara uygun bir şekilde gereken uyarma görevini yapmak muhalefet partilerine düşer.
Oysaki şöyle bir etrafa baktığımızda, muhalefetin bu görevi yeterince yerine getiremediğini üzüntüyle izlemekteyiz.
Ülkenin içinde bulunduğu durum karşısında iktidarın kamuoyundaki desteğini tamamen kaybetmiş olması gerektiği halde, böyle bir gelişmenin olmadığı izlenmektedir. Bunda da en büyük eksikliğin muhalefetin görevini yeterince yapamamaları olarak kendini gösteriyor.
24 Haziran’da köprüden önceki son çıkış kaçırılmış ve sistem değişikliğinin yürürlüğe girmesinin yolu açılmış idi.
En geç 2019 yılı Mart ayında yapılacak olan mahalli idareler seçimleri, köprüden önceki son çıkışı kaçıranlar için bir daha ele geçirilmesi zor olan son imkânı verecektir.
İktidar partisi ve onun destekçisi olan MHP bu durumu gördüğü için sistemli bir şekilde çalışma yapmaktadır.
Ama muhalefete baktığımızda öyle bir etkin çalışmanın olmadığını görüyoruz.
Ülkenin içinde bulunduğu durum, vatandaşın neredeyse nefes almakta bile zorlandığı bir ortamda, kamuoyunun yeterince bilgilendirilmemesi, en geç 2019 da yapılacak olan mahalli idareler seçimlerinde sığınılacak güvenli bir liman olduğuna yeterince inandırılmaması sonucu böyle giderse muhalefet sınıfta kalacaktır.
Muhalefet ne yazık ki, sınıfta kalmasının tüm sıkıntıları ise vatandaşların sırtına yüklenecektir.
Bu gerçekleri görmeyen, yeterli, inandırıcı ve etkin bir biçimde muhalefet görevini yerine getirmeyerek vatandaşa sığınılacak güvenli bir liman olduğu inancını veremeyenler ise gelecek kuşaklara hiç bir zaman hesap veremeyecek ve tüm vebal buna sebep olanların boyunlarında kalacaktır…
nabiinal@hotmail.com