Vicdani Kanaat…

      Demokrasinin yürürlükte olduğu rejimlerde yargının da bağımsız olması bir zorunluluktur.       Geçtiğimiz günlerde gündeme oturan ve geniş yankı yaratan bir yargı kararı nedeniyle yargı bağımsızlığı ile ilgili hukuki düzenlemeleri bir kez daha anımsamak ve anımsatmak gereğini duyuyoruz.       Yürürlükte olan anayasamızın 3. bölümü yargı ile ilgilidir.       Anayasamızın 138. maddesinin 1. fıkrası mahkemelerin bağımsızlığı […]

      Demokrasinin yürürlükte olduğu rejimlerde yargının da bağımsız olması bir zorunluluktur.

      Geçtiğimiz günlerde gündeme oturan ve geniş yankı yaratan bir yargı kararı nedeniyle yargı bağımsızlığı ile ilgili hukuki düzenlemeleri bir kez daha anımsamak ve anımsatmak gereğini duyuyoruz.

      Yürürlükte olan anayasamızın 3. bölümü yargı ile ilgilidir.

      Anayasamızın 138. maddesinin 1. fıkrası mahkemelerin bağımsızlığı başlığı altında şu hükmü içermektedir:

      Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.

      Buna göre yargıçlar görevlerinde tamamen bağımsız ve tarafsız oldukları gibi kararlarında da sadece anayasaya ve hukuka uygun olarak hüküm kurarken vicdanlarının sesini de dinleyerek kendilerinde oluşan vicdani kanaate göre kararlarını verirler.

      Bu bir evrensel kuraldır. Demokratik rejimlerde var olan kuvvetler ayrılığı ilkesi doğrultusunda da bağımsız yargının kararlarını ne şekilde verecekleri anayasamızın 138. maddesinin 1. fıkrasında net bir şekilde belirlenmiştir.

      Yine aynı maddenin 2. fıkrası da şu hükmü içermektedir:

      Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; Genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

      138. maddenin 2. fıkrası da yargının ve yargıçların herhangi bir şekilde etki altında kalmamaları, vicdanlarının sesine göre hüküm kurabilmeleri için yürütme yetkisine sahip organların neler yapması gerektiğini de belirlemiş ve buna göre de bir yol haritası çizmiştir.

      Yürütme organlarının veya bu organların denetimi altında olanların herhangi bir şekilde yargıya ve yargıçlara müdahale etmesinin yargı bağımsızlığı ile bağdaşmayacağı ve bunun içinde yargıya ve yargıçlara müdahale etmemeleri, onları etki altında bırakacak tutum ve davranış içerisinde bulunmamaları kuralı da anayasamızda açıkça belirlenmiştir.

      138. maddenin 3. Fıkrasında ise: Görülmekte olan bir dava hakkında yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz hükmü yer almaktadır.

      Böylece yasama organının da yargı bağımsızlığının korunması için neler yapması gerektiği anayasa hükmü olarak tespit edilmiş ve belirlenmiştir.

      Aynı yasa maddesinin 4. fıkrası ise: Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; Bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.

      Maddenin bu son fıkrası ile de herkesin yargı kararlarına uyması ve bunlar üzerinde herhangi bir değişiklik yapamaması ve gereken saygıyı göstermesi kuralıda benimsenmiştir.

      Görülüyor ki anayasamızın 138. maddesi, mahkemelerin ve yargıçların nasıl  bağımsız olacağını ve bu bağımsızlık ile tarafsızlığın korunması içinde nelerin yapılması gerektiğini net bir şekilde açıklamış ve tereddüde yer vermeyecek kurallar koymuştur.

      Buna paralel olaraktamahkemelerin ve yargıçların duruşma yaparken, karar verirken nelere dikkat etmesi gerektiği hususunda da kuvvetler ayrılığı ilkesinin var olduğu ülkeler tarafından benimsenmiş ve tartışmaya yer vermeyecek şekilde kökleşmiş bazı kurallarında bulunduğunu hatırdan uzak tutmamak gerekir.

      Bunlar arasında birkaç kuralı belirtmek istiyoruz.

      Şüphe sanığın lehinedir.

      Yani bir dosyada şüpheli bir durum varsa, kesin bir kanaat ortaya çıkmamışsa şüphenin sanık lehine yorumlanması ve kararın buna göre verilmesi gerekir.

      Yine: Bir suçsuz mahkûm olacağına yüzlerce suçlu beraat edebilir.

      Bu da yargıçların kararlarını verdiklerinde göz önünde bulundurmaları gereken ayrı bir kuraldır.

      Ortada şüpheli bir durum varsa.

      Ortada kesin bir delil söz konusu değilse.

      Ortada yargılanan kişinin suçlu yâda suçsuz olduğu konusunda bir tereddüt söz konusu ise.

      Tüm bu durumlar sanık lehine yorumlanarak oluşacak vicdani kanaate göre de karar vermek gerekecektir.

      Bunlar, kuvvetler ayrılığı ilkesinin var olduğu ve bu ilke doğrultusunda yargının da bağımsız olduğu rejimlerde geçerli olan kurallardır. Bu kurallar doğrultusunda hareket edildiği ve vicdani kanaate göre kararlar verildiği takdirde, o ülkede yargının bağımsızlığı ve verilen kararların vicdani olup olmadığı tartışma konusu yapılmaz ve herkes verilen karara saygı duyar.

      Eğer bunun aksi bir durum söz konusu ise, bilinmelidir ki o ülkede kuvvetler ayrılığı ilkesi ile yargıya güven ve yargı bağımsızlığı tartışma konusu olabilecek ve böylece herkesin kabul edeceği bir yargı kararının varlığı söz konusu olmayabilecektir…

                                nabiinal@hotmail.com

Exit mobile version