Yargılı İnfazlar

Türkiye’de idamların tarihi, askeri darbelere koşut olarak gelişti. 27 Mayıs 1960 tarihinde askerin yönetime el koymasının ardından Adnan Menderes, Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edildi. 12 Mart döneminde, bu kez Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan için darağacı kuruldu. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra “ölüm cezasının yerine getirilmemesinde kamu yararı görülmediğinden” […]

Türkiye’de idamların tarihi, askeri darbelere koşut olarak gelişti. 27 Mayıs 1960 tarihinde askerin yönetime el koymasının ardından Adnan Menderes, Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idam edildi. 12 Mart döneminde, bu kez Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan için darağacı kuruldu. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra “ölüm cezasının yerine getirilmemesinde kamu yararı görülmediğinden” 50 kişi darağacında can verdi.

Gazeteci Türey Köse, “Yargılı İnfazlar” kitabında, cumhuriyet tarihi boyunca idam cezalarını inceliyor. Köse, “12 Mart döneminde ve 12 Eylül sonrasında ölüm cezası nasıl görüşüldü?”, “Kimler nasıl oy kullandı?” sorularına yanıt ararken, ölüm cezalarının infazı için oy veren ya da vermeyen siyasetçilerle konuşuyor. Süleyman Demirel ve Kenan Evren’in yanı sıra Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz, İsmet Sezgin, Nahit Menteşe, Sabit Osman Avcı, Oltan Sungurlu, İmren Aykut, Murat Sökmenoğlu’nun da aralarında bulunduğu birçok politikacıya yakın tarihteki kara sayfaları, “idam”ları soruyor, infazlara tanık olanların acı anılarını aktarıyor.

12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra binlerce kişi için idam istenmiş, askeri mahkeme 500’ü aşkın kişi için idam kararı vermişti. İdamlar önce, Milli Güvenlik Konseyi’nin, daha sonra da Danışma Meclisi’nin onayıyla gerçekleşmişti. Danışma Meclisi’nde idam dosyalarıyla ilgili görüşmeler çok kısa sürüyor, Adalet Komisyonu raporu okunduktan sonra hemen oylamaya geçiliyordu. Bir insanın yaşamıyla ilgili kararlar çoğu kez 5-10 dakika içinde veriliyor ve bu dosyalarla ilgili son sözü de Milli Güvenlik Konseyi söylüyordu. Siyaset suskundu, siyasetçiler suskundu. Asker konuşuyordu. Milli Güvenlik Konseyi lideri Kenan Evren, meydanlarda “Asmayıp da besleyelim mi” diye nutuklar atıyordu.

Ölüme oy verenlerden bazıları samimi bir pişmanlık içinde görünüyordu. Mecliste asker postalı gölgesinde idamlara “hayır” deseler, “vatan haini” ilan edileceklerini söylüyorlardı. Kamer Genç, idam cezasının infaz edilmesine “hayır” diyen tek kişiydi. O baskı döneminde yalnız kalmayı göze alarak hep idam cezalarına karşı çıkmıştı: “Danışma Meclisi’nde çıkıp tek başıma ret oyu kullanınca millet bana selam vermedi. Oylamanın olduğu gün akşamüzeri hanımla bir kokteyle giderken radyo 19.00 haberlerini verdi, bir üye karşı oy kullandı, diye. Hanım, ‘O akılsız kim’ dedi. O da çok huzursuzdu.”

Yıllar sonra Kenan Evren ise şunları söyleyecekti: “Biz dedik ki, evvela sağdan idam yaparsak, bakın solu tutuyor derler, soldan idam yaparsak sağı tutuyor derler. Onun için bizim dönemimizde, ne sağda ne soldayız biz dosdoğru orta yoldayız, dedim. Onun için bir sağdan bir soldan ikisini beraber yapalım, dosyaları ikişer ikişer getirin, dedim. Ki, kimsenin böyle bir tenkidine maruz kalmayalım. Onun için yaptık.”

Türkiye Cumhuriyeti’nde son olarak 1984 yılında darağaçları kuruldu, İlyas Has ile Hıdır Aslan idam edildi. Bu idamlarla ilgili tasarılar TBMM Genel Kurulu’nda görüşüldü. O dönemin Başbakanı Turgut Özal, Devlet Bakanı Mesut Yılmaz’dı.

Birileri ölüm cezalarının infazı için oy verirken; birileri de o ölümlerin tanığı olmuştu. Hıdır Aslan’ın avukatı Fehmi Çam şunları söylüyordu: “Aslında kararı veren insanların da orada bulunmasını arzu ediyor insan. O an benim dudaklarım kurumuştu, konuşamaz hale geldim. Sesi kesiliyor insanın.”

İdam cezası 2 Ağustos 2002 tarihinde DSP-MHP-ANAP’ın kurduğu 57. Hükümet döneminde kaldırıldı. Kitabında bu sürece de ayrıntı yer veren Türey Köse şunları ekliyor: “Ne mutlu ki -birileri hâlâ seçim meydanlarında ip atsa da- ölüm cezası artık tarihe karıştı. Bu utanç ve ayıp günleri sadece tarih kitaplarında, gazete arşivlerinde, geride bırakılmış uzak bir tarihin öyküsü olarak televizyon dizilerinde kalacak. Yeni kuşaklar gazetelerde parlamentodan çıkan idamın kararları haberleri okumayacak, darağacında ‘sallandırılan’ başbakanların, genç fidanların fotoğraflarını görmeyecek, son mektuplarını, son arzularını merak etmeyecek. Anneler, babalar sabaha karşı cezaevi kapılarında infaz edilen evlatlarının dışarı çıkarılacak tabutunu beklemeyecek. Avukatlar, infazların tanığı olup ömür boyu acı anılarla uykularından uyanmayacak… İdam tarih oldu. Geride tarih kitaplarındaki utanç verici sayfalar, giden canların acısı ve birilerinin sızlayan vicdanı kaldı…”

Türey Köse, tarihimizin bu acı ve utanç dolu sayfalarını bütün açıklığıyla ortaya koyuyor, nefes kesen bir kitaba imza atıyor.

Orhan Tüleylioğlu

Exit mobile version