Yazar Pavese, attığı her adımdan sonra kendine dönüyordu…
Yaşam hiçbir doğruyu kanıtlayamıyordu nasılsa…
Okumak ya da yazmak bir çeşit parlak gürültüye dönüşüyordu…
Geciktirilmiş bir geleceğin sorumluluğu gibi, hayatın alaycı geçmişiyle mücadele güçtür…
Gösterişin gerisinde kalmak ise neredeyse bir kusur…
Ah o anlamakta zorlanan kalabalık…
Almayı bilen ve zihnimizi körelten o hengâme…
”…sana bir şey öğretmeyen her türlü acı boşuna çekilmiş bir acıdır.” diye ekliyor
Yüreğimizi delen bir gülücükle uyanmayalı kaç zaman oldu?
Kim olduğumuz, nerede olduğumuzu bilmeyeli…
Yaşam hiçbir doğruyu kanıtlayamıyordu nasılsa…
Adımlarımızı hırpalayan bir delgeç ya da bir hastalık belirtisi…
Adı konmamış bir başlangıcı ya da geciktirilmiş bir geleceğin sonunu…
Alışmaktan daha zoru var mı?
Var olabilmek, kulağımıza sırnaşan hecenin anlamsızlığı değil de nedir?
Çıkarcı sözcükler,
Tüketime dayalı dostluklar,
banka hesapları,
İnişli çıkışlı grafikler…
Kısacası benliğin yaşadığı o hiçlik…
“İnsanın çocukluğu, derdini söylemekle ona çare bulmanın aynı şey olmadığını anlayınca biter.” diye yazmış Yaşama Uğraşı adlı eserinde
Çok içten görüşlerimiz olsa ne güzel olurdu…
Çok içten bir gülüşü yansıtabilsek…
Ama en çok da korkulan geçekleşir
Ölüm buna dahil…
Hiçbir boyut acılarımızı dindirmiyor sonuçta
İnsanlar yitirdiklerini daha çok seviyor belki o
Yığınlar ve görüntü vermenin telaşı…
Kendi çemberine sığdırdığı kavramları özellikle
“Geriye baktığın zaman, özellikle sana yaşarken dayanılmazmış gibi gelen dönemleri beğeniyorsun en çok. Hiçbir şey yitip gitmemiş. Bütün o güçlükler, sıkıntılar, tiksintiler bir zenginlik kazanıyor…”
Eleştirdiklerimize göbekten bağlı olmak ne acı bir talihsizlik…
Oyunun ta içinde olmak,
Çemberin ta içi…
Tiksintiler, ah o kıkırdayan güçlükler…
Yine bir otel odası
Ve yine ölüme yaklaşan bir hece…
Pavese’den Rosetta’ya….
“Artık sabahı da kaplıyor acı…”
[i] Yaşama Uğraşı, Cesare Pavese, Can Yayınları, Çeviri: Cevat Çapan