“Yaşamak görevdir bu yangın yerinde – Yaşamak, insan kalarak!”

Genco Erkal’ın 2006 yılında yazıp yönettiği belgesel oyun “Sivas ‘93” şu sözlerle başlar: Biz Şenliğe gitmiştik Onlar öldürmeye gelmişlerdi Biz devlete güvenmiştik Devlet onların yanındaydı Onlar ölüme inanıyorlardı Biz sevgiye Onlar kalabalıktı Biz bir avuç kadar. “Erkal, gazete haberlerinden, söyleşilerden, mahkeme tutanaklarından, tanıklıklardan, Barolar Birliği tarafından hazırlanan kitaptan yaptığı titiz araştırmalar sonucunda tamamlamıştı metnini. Sağlam, […]

Genco Erkal’ın 2006 yılında yazıp yönettiği belgesel oyun “Sivas ‘93” şu sözlerle başlar:

Biz Şenliğe gitmiştik
Onlar öldürmeye gelmişlerdi
Biz devlete güvenmiştik
Devlet onların yanındaydı
Onlar ölüme inanıyorlardı
Biz sevgiye
Onlar kalabalıktı
Biz bir avuç kadar.

“Erkal, gazete haberlerinden, söyleşilerden, mahkeme tutanaklarından, tanıklıklardan, Barolar Birliği tarafından hazırlanan kitaptan yaptığı titiz araştırmalar sonucunda tamamlamıştı metnini. Sağlam, güçlü, sorgulayan bir çalışmadır “Sivas ’93.” Nurdan Arca’nın belgesel filmi, Fazıl Say’ın müzikleri ve de Genco Erkal’ın akışın arasına yerleştirdiği Aziz Nesin, Ataol Behramoğlu, Behçet Aysan, Metin Altıok, Nâzım Hikmet, Uğur Kaynar dizeleri, önceki yazılarımda da belirttiğim gibi insanın içinde kopan fırtınaları pekiştirir. Meral Çetinkaya, Yiğit Tuncay, Nilgün Karababa, Murat Tüzün, Çağatay Mıdıkhan, Şirvan Akan’ın abartıdan uzak oyunları ise yorum getirmeksizin paylaşır anbean Madımak Oteli’nde yaşananları… Dikmen Gürün”

Dün 2 Temmuz’du. Sivas vahşetinin 28. yılı.
2 Temmuz, insanlık tarihindeki kara lekelerden birisidir.
2 Temmuz, “kuşaktan kuşağa anlatılacak bir acının, bilincimize kazıdığı kara günlerden biri.”

Bundan yirmi sekiz yıl önce, 2 Temmuz 1993 günü, Sivas’ta ozanlar, sanatçılar yakıldı. Aralarında on yaşında, 12 yaşında çocuklar vardı

Bu insanlar Cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı Sivas’a kavgaya değil, bize dayatılan yoz kültüre karşı Anadolu kültürünü yaşamaya ve yaşatmaya gelmişlerdi. Türkülerini söylemeye, semaha durmaya; sazda sözde birikimlerini insanımıza yaşatmaya gelmişlerdi.

Halep çarşısında Nesimi’nin derisini yüzen, Hallac-ı Mansur’u darağacına gönderen zihniyet 35 güzel insanı, 35 güzel canı, diri diri yaktı. Yaşananlar Ortaçağ’da değildi. Yüzyıllar önce değildi… yirmi sekiz yıl önce, 1993’teydi.

O kırımda yakılan ozanlardan Muhlis Akarsu bakın ne diyor bir deyişinde:

“Akarsuyum yansam da
Kül olup savrulsam da
Bazı bazı gülsem de
Yine gönlüm hoş değil”

Böyle büyük bir kıyım karşısında insanın gönlü hoş olabilir mi ki?

Demiş ki Metin Altınok, ”Ben buraya bebe hakkı için geldimdi / ben kimdim unuttum, bebeler kimdi”

Demiş ki Asım Bezirci, “Halkı savunma, adalet, özgürlük, kardeşlik ve yüceltme, insanlara hoşgörüyle yaklaşma… Bütün bunlar sadece Türkiye toplumunun değil insanlığın ortak özlemidir… Bu bakımdan Pir Sultanlar ölmez, yaşıyor.”

Demiş ki Ahmet Özyurt, “Çok seviyorum düşüncelere dalmayı ve de Einstein gibi düşünerek kendimden geçmeyi… Düşündükçe düşünceyi, sevdikçe beynimin düşünceden çatlamasını istiyorum.”

Demiş ki Uğur Kaynar, “İnsanın bol olduğu yerde akla kıtlık çekilmezmiş dediler, inandım. Akıl danem delindi.”

Demiş ki Mehmet Atay, “Rüzgarlarla gidiyorum. Ama boşluğun dibi de değil. Yaşam; sizlerin gereksinmelerinizi, benim de sevgimi dolduran bir yaşam olmadıysa, bırakın başka bir yaşamda, buluşabilmemiz için verilmiş bir sözümüz olsun.”

Demiş ki Yeşim Özkan, “Seni yazıyorum bembeyaz ak güvercinin kanadına ve sevgimi gönderiyorum onunla sana, yakala… Seni görüyorum kalbimin aynasında, dağların doruk noktalarında… Coşkun ırmak sularında.”

Demiş ki Gülsüm Karababa, “Ah bir çoğalsa sevgiler… Çoğalsa da üstümüzdeki o kısır bulutlar, içimizdeki yalanlar, katılıklar, kinler, öfkeler, bencillikler sıyrılıp gitse… Ne olur o zaman?.. Yeni bir sevgi güneşi doğar dağların doruklarında… Gökyüzü nar çiçeğine döner, yeryüzü papatya yapraklarına.”

Ahmet Özer’in deyimiyle, “Sıvas’ta yakılanların oluşturduğu acı, burada ölenlerin geride bıraktığı ailelerin yüreğinden tüm yurda, oradan da insanlığını yitirmeyen, insanın en yüce varlık olduğunu bilenlerin bilincine uzanıyor.”

İnceliğin, kardeşliğin insanıydı onlar. Onları unutmayacağız… Unutturmayacağız.

Exit mobile version