Yasama Organı Talimat İle Faaliyetlerini Yürütmemelidir
29/07/2020 tarihli, 7253 sayılı Resmi Gazete’de, “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” adlı 9 maddelik kanun yayınlandı. Bu, kamuoyunda, “sosyal medya yasası” olarak anılmaktadır. Bu yasa, 1 Ekim’de yürürlüğe girecek. Öncelikle şunu ifade etmek isterim… Türkiye’de yasama organının nasıl çalıştığı, başlı başına, ayrıca ele alınması, tartışılması ve değerlendirilmesi gereken bir konudur. Milletin vekilliği, milletin evi, çok kutsal kavramlardır. Meclisin, yürütme organının talep ve talimatlarıyla değil, gerçekten devletin ve milletin ihtiyaçlarına göre yasama faaliyetini yürütmesi, kanunlar yapması gerekir.
Buna son dönemden bazı örnekler vermek gerekirse… Barolarla ilgili düzenleme ve sosyal medya yasası, Sayın Cumhurbaşkanının talep ve talimatı ile hazırlanmıştır. Bu, son dönemdeki iki örnektir. Geriye doğru gittiğimizde, buna benzer çokça örnek karşımıza çıkacaktır. Yasama organının -her ne kadar aksi iddia edilse de, görünen köy kılavuz istemez- yürütme organı talimatı ile jet hızıyla kanun çıkartması, sağlıklı bir davranış şekli değildir.
Sosyal Medya Düzenlemesi Hakkında
Sosyal Medya, günümüzde çok sık kullanılan, insanların saatlerini harcadığı bir alandır. Hayatımızın bu kadar içerisinde olan bir konuda yasal düzenleme, hiç kuşkusuz, kanaatimce zorunluluktur. Çünkü son dönemde sosyal medyada kişilik haklarına saldırı, nefret söylemi, ayrımcılık, terör propagandası, suça teşvik, suçluyu övmek, çocuk istismarı gibi son derece çirkin ve hukuka aykırı paylaşımların sayısı artmış durumdadır. Türkiye’de, 2007 tarihli, 5651 sayılı Kanun ile İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlemesi ile ilgili bir Kanun yürürlüktedir. Fakat bu Kanun, eksiktir ve yeterli gelmemektedir. Fakat önemli olan, yapılan kanunların, ifade özgürlüğü gibi hakkın özüne, çekirdek alana müdahalede bulunmayacak yasal düzenlemeler olması gerektiğidir.
Bilhassa yukarıda bir kısmını ifade ettiğimiz kanuna aykırı fiillerin cezalandırılması noktasında ciddi sıkıntılar yaşanmaktadır. Yapılan düzenleme, sosyal medya kuruluşlarının Türkiye’de temsilci bulundurmasını zorunlu kılıyor. Bu düzenlemeyle, suç ile mücadelede daha aktif olma, sosyal medya şirketinde muhatap bulabilmek amaçlanmaktadır. Hukuka aykırı fiillerle karşılaşanların, erişimin engellenmesi ve içeriğin kaldırılması gibi haklar tanınacaktır. Fakat yukarıda ifade ettiğimiz gibi, temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması oto sansüre neden olabileceği gibi noktalarda haklı çekinceler bulunmaktadır.
Türkiye’deki Çekince, Yasanın Baskıcı Bir Aracına Dönüştürülmesi ve Otosansüre Yol Açabilme Korkusudur
Söz konusu benzer düzenlemeler Almanya, Fransa gibi Avrupa ülkelerinde de bulunmaktadır. Tabi bu düzenlemeler, Avrupa’da da sıkça tartışılmaktadır. Almanya’da aşırı sağ ve göçmen karşıtı nefret söylemlerini engelleme amacı çıkış noktası olan bir düzenleme yapılmıştır. Almanya’daki düzenlemede amaç; nefret söylemi, sahte haber, hakaret, tehdit, insanları suça ve şiddete teşvik eden paylaşımların kaldırılmasıdır ve bunların yayılmasını önlemektir. Bu kanun, Almanya’da da halen tartışılmaktadır. Ülkemizdeki düzenlemeyi incelediğimizde, çekincelerimizi ve değerlendirmelerimizi şu başlıklar altında sıralayabilir;
– Yasal düzenleme, sosyal medya ağlarının Türkiye’de mutlaka bir ofisinin bulunması zorunlu kılınmaktadır. Fakat sosyal medya ağları, Türkiye’de bir ofis açmaz, yani Türkiye’deki bu kanunu yok sayarsa, o zaman BTK, o sosyal medya platformuna Türkiye’den erişimi kesebilme yetkisine sahiptir (VPN ile de giriş yapılamayacak). Bu, adeta sosyal medya platformunun “fişini çekmektir”. Erişimin tamamen engellenmesi demektir. Tüm dünyada, milyonlarca kişinin kullandığı platformlara böylesi ağır yaptırımlar uygulamak, doğru değildir. Dünyanın gerçeklerinden kendimizi soyutlamak, kafamızı kuma gömmek olarak değerlendirilebilir.
– Yasalara aykırı olmadıkça, sosyal medyada paylaşım yapmak, haberleri takip etmek, son derece doğal bir haktır. Faka sırf “temsilcilik açılmadı” diye sosyal medya platformuna erişimin engellenmesi, son derece ağır ve haksız bir yaptırımdır. “Temsilcilik açılmamasından” yola çıkarak, temel hak ve hürriyetlerin engellenmemesi lazımdır.
– Düzenleme, muhalefetin görüşleri dikkate alınmadan, hızlıca, iyice tartışılmadan yapılmıştır. Oysaki böylesi önemli düzenlemelerin geniş ve yoğun istişareler sonucu, aceleye getirilmeden, ortak akıl ile yapılması daha sağlıklı olabilecektir.
– Türkiye’deki haber sitelerine erişimin engellenmesi, muhalif görüşlerin hemen ve sıkça “hakaret, kin düşmanlığa tahrik” gibi suçlardan ötürü soruşturmaya tabi tutulması, toplumda “otosansüre” neden olabilir. Ülkemizin web sitesi kapatma konusunda tabiri caiz ise sicili kabarıktır. Web sitesi kapatma noktasında olumsuz bir sicile sahip olan ülkemizde böylesi bir kanun, bu baskıların “acaba daha da mı yoğunlaşacak” sorularının sorulmasına neden oluyor. Kanaatimce buna, Oda TV web sitesinin halen kapalı olması, geçmişte Youtube, Twitter, Ekşi Sözlük gibi sitelere de erişimin kapatılmış olması örnek olarak sayılabilir.
– Kanundaki “sosyal ağ sağlayıcıları” tanımı derece muğlaktır ve BTK’ya geniş yetkiler vermektedir. Bu da hukuka aykırıdır, keyfi davranışlara neden olabilir. Almanya modelinde böyle bir geniş yetki verilmesi, muğlaklık gibi bir durum bulunmamaktadır. Sosyal ağ platformu olarak, hangi sosyal ağ uygulamalarının kabul edileceği belli değildir. Kanundaki bu geniş tanımdan ötürü, Whatsapp gibi iletişim araçları da tanım içerisine -amacını aşan şekilde- dahil edilebilir, Whatsapp iletişimlerine de müdahale getirilebilir.
– Hukuka aykırı bir paylaşım ile karşılaşan kişiye o içeriğin kaldırtabilmesi hakkının verilmesi, yani “unutulma hakkının” tanınması doğrudur, yerindedir.
– Cumhuriyet Savcılarının muhalif, ifade özgürlüğü kapsamındaki paylaşımlara yoğun olarak soruşturma başlatabilme ihtimali, endişe yaratmaktadır. Bunun örneklerini sıkça maalesef yaşamaktayız. Haber alma, haber verme, fikir ve görüşleri açıklamada adeta bir “nefes alma” alanı olan sosyal medya platformlarına “yoğun” baskı yapılabileceği ihtimali, demokrasimiz açısından önemli bir çekince başlığıdır.