Son bir ay içinde değişik yerlerden pek çok kitap geldi bana. İlgimi çeken imzalı kitaplar yanında farklı fuarlardan edindiğm onlarca kitap. Bu güzel kitaplarım ortasında güzelce soluklandım.
Onlarca kitap, çalışma masamı adeta bir çiçek bahçesine dönüştürdü. Bir okur için bundan güzel ne olabilir?
Konya’da yaşamını sürdüren sevgili kardeşim Melahat Ürkmez, son dört yapıtını gönderdi bana: Hadımi, Diyar-ı Aşk, İlahi Ulak Şems-i Tebrizi ve öykü kitabı Ödlek Musa. Ödlek Musa öyküsü Melahat Hanımla Mevlana Sempozyumu nedeniyle gittiğimiz Suriye’nin Tabka kentinde yazılmıştı.
Güzel bir tesadüf, aynı günde sevgili öğrencim Prof. Dr. Ali Güzelyüz’ün benzer temalı onlarca yapıtı geldi. Sayın Ali Hocam ve sevgili eşleri Neval Hocamın kurucusu olduğu Demavend Yayınları, İran edebiyaatından yaptığı çevirilerle edebiyat dünyamızda büyük bir boşluğu dolduruyor.
Haşim Hüsrevşahi’nin çevirisi ile Füruğ Ferruhzad’ın Önce Ben Öleceğim, Zülfü Livaneli’nin, Livaneli’nin Penceresinden, Hece Öykü Dergisi (Sayı 95) Hemşerimiz Orhan Tüleylioğlu’nun Dünyanın Kitapları, Ercan Kesal’ın Velhasıl, Selim İleri’nin Bir Gölge Gibi Silineceksin… bir solukta okuduğum ve her kitapsevere önereceğim kitaplar.
Kitap okumanın bir gereklilik olduğunu bu köşemde sık sık dile getirmişimdir. Yine aynı inatla dile getirmeye devam ediyorum.
Dikkatle izliyorum, çocukların cıvıltısı ve gülen yüzleri fuar alanlarını bayram yerine çeviriyor, kitap almıyorlar ama.
Üzülerek söylüyorum, gençlerimiz daha çok cep telefonu ve tabletlerle ilgileniyor.
Şu bir gerçek ki, ülkemiz kitap okuma oranı en düşük ülkeler arasındadır. Örneğin, bir Japon, yılda ortalama yirmi beş kitap okuyor. Türkiye’deyse altı kişi bir kitap okuyor. Bu durum, benim gibi siz gençleri de üzüyordur.
Gelişmiş ülkelerde bir kitap yüz binlerce basılıyor. Türkiye’de bin adet basılıyor. Bin adet kitabın tüketimi de yıllar alıyor.
Uzmanlar uyarıyor: Türkçe tehlike çanları çalıyor… Gençler kitap okumuyor, sözcük dağarcıkları azaldı. Kendilerini ortalama 200-300 sözcük ile ifade eder oldular. Gelişmiş ülkelerde öğrencilerin sözcük dağarcığı ilköğretimde 2000, Türkiye’de 300-400, ortaöğretimde 5000, Türkiye’de 2000- 2500 sözcükten oluşmaktadır. Türkçe’deki 100 bin sözcükten yalnızca 300-400’ünü kullanarak kendini ifade eden gençler bu duruma nasıl geldi? Test üzerine kurulu ezberci eğitimin elbet sorgulanması gerek.
Köy Enstitülerinde serbest okuma saatleri vardı. Bu saatlerde öğrenciler yerli, yabancı yapıtları okur, tartışırlardı. Bir öğretim yılında öğrenci ortalama 30- 35 kitap okurdu. Bu şekilde öğrenciler okumaya ve yazmaya özendirilirdi.
Ovidius, “Gençliğini kitapla beslemeyen ulusların sonu acıdır”, Yavuz Sultan Selim, günde sekiz saat okurmuş. Katip Çelebi, “Mumlar tükenir, güneş doğar, ben hâlâ okurdum”, İbn-i Sina, “Gecelerim hep okumakla geçerdi.” Ali Emiri: “Lamba ışığında kitap okuyarak sabahlardım” diyor.
Anne-baba ve eğitimcilerden dileğim, çocuklarımıza kitap okumayı öğüt vererek değil, örnekleyerek gereksinim duymalarını sağlayalım. Hafta sonları çocukları kitapevlerine götürelim.
Antakyalı ozan Ali Yüce: “Bir gramcık bilgi için/Tırmanmadık yokuş koymadım ben/ Saç döktüm ömür tükettim/ Öğrenmeye doymadım ben…” diyor.
Suut Kemal Yetkin, “Dünyada hiçbir dost insana kitaptan daha yakın değildir.” diyor. Uygarlıklara giden bir köprü olan kitap okumayı temel alışkanlıklarımız arasına alalım.
Okuyalım. Kitaplarla dostluklar kuralım. Kitaplarla kuracağımız sıcak dostluklar bizi çağa taşıyacak, her alanda donanımlı kılacaktır.
Her yayın, yaşamımıza açılan yeni bir penceredir. O pencereyi her zaman açık tutalım.