Yersarsıntısı

Doğanın öfkesi mi bu? Kaçıncı yıkım? Yüreğim parçalanıyor. Çocuğuyla, kadınıyla, genci yaşlısıyla… Kopup yittiler, gittiler bizden. Koparıldılar. Dondular sonsuz uykularda. Çağrıları geldi günler sonra… Bitimden sonra. Sarsılan kent, doğulan kent. Kızının, biricik evladının elini gözyaşlarıyla tutan, bırakmayan baba… Alışılmaz bu acıya. Kanıksanmaz. Haber alamıyorum dostlarımdan. Ağlıyorum. Her nen anlamsız. Ayaz, buz, donuyor tinimiz, tenimiz. Aş […]

Doğanın öfkesi mi bu? Kaçıncı yıkım? Yüreğim parçalanıyor. Çocuğuyla, kadınıyla, genci yaşlısıyla… Kopup yittiler, gittiler bizden. Koparıldılar. Dondular sonsuz uykularda. Çağrıları geldi günler sonra… Bitimden sonra. Sarsılan kent, doğulan kent. Kızının, biricik evladının elini gözyaşlarıyla tutan, bırakmayan baba… Alışılmaz bu acıya. Kanıksanmaz. Haber alamıyorum dostlarımdan. Ağlıyorum. Her nen anlamsız. Ayaz, buz, donuyor tinimiz, tenimiz. Aş yok, ekmek, çadır, su, elimizden tutan yok. Daha bir terk edildik acımasızlığın dişlerine. Zaman durdu ama durmadı… Yine aktı. Yine yalan kapladı ortalığı. Kanallarda eğleniyor halk. Çalgılı, çengili, göbekli. Yardım toplamayı da boşlamıyorlar hani. Olmayan yardımları. Bir gecede gömütlükler. Gömüldü canlar. Ağıtlar yükseliyor tinimde. Figan. Elleri göğe açılmış kadınlar. Kimsesiz insanlar. Delirmiş, dolaşıyorlar öylesine. Amaçsız, yarınsız. Kimsesiz çocuklar. Kimbilir kimlerin, hangi kötülerin eline düştü düşecek.

Sagular çığlıklanıyor tinimde. Duyarsızlığa ağıtlanıyor yüreğim. Yaralar nasıl sarılmaz. Nasıl merhem olmaz insan insana. İnsan. Ne zor insan olmak. Yılan yılana sarılırken… Yeniden çiçeklere, ağaçlara su verebilecek miyiz? Denize bakabilecek miyiz saatlerce? Hüzünsüz günümüz geçecek mi? Atları, köpekleri sevebilecek miyiz ikilemsiz? Geçen zamandan bir nen umarak? Sayıların önemi yok oysa. Bir ya da yüz bin. Acı kestiği yerde derin. Gömütler gömütler. Çocuklar. Onların gözyaşında bitiyor tarih. Zaman duruyor. Onların gözyaşına değmez. Sırtlanlar geceyi bekliyor. Yıkıntılardan, molozlardan, el konulanlardan doluyor kasalar. Sırtlanlar sürüleşmiş. Geceyi kolluyor. Kimsesiz, savunmasızız. Göçenler düştü yollara. Kınamıyorum. Dönecekler bir gün. Dönecekler er geç… Yine denize koşacak çocuklar. Damlalar süzülecek güneşte tuzlu damlalar. Kumsalda sevinç çığlıkları. Fidanlar dikeceğiz yine, Dost eller besleyecek toprağını, can suyunu… Tarih ve zaman yeniden başlayacak tik taklarına. Ne çok uzak şimdi. İnanılmaz.

Kil tabletlere yazıyorum acıyı. Akadça. Binlerce yıl sonra bulacaklara mektup. Utancı, arsızlığı, düşmanlığı, ahlaksızlığı yazıyorum. Semenderi, yılanı, kertenkeleyi, karıncayı, arıyı, bokböceğini, denizanasını, ahtapotu, kaplumbağayı yazıyorum. Daha çok seviyorum onları. Evleri sırtlarında kaplumbağaları. Binlerce yılın ardından ilk bakacak olanı selamlıyorum. Yoksa kim anımsar bizi? Yer gök karıştı; dalga dalga. Uğuldadı dağlar, denizler. Nasıl bilinir ağlatı, ağı…

Artçı diyorlar. Sürüp gitmekte. İlkinde göçmeyen böyle göçüyor. Görevini yapan evleri seviyorum; canlarının dışarı çıkıp kurtulması o evleri yüceltiyor gözümde. Hayran kalıyorum. Onlara bakarak düşünüyorum: Anka olup küllerimizden, toprağımızdan doğmalıyız!

Artık hiçbir nen duymuyorum. Yalnızca karabasan; delik deşik uykularım.

 

Exit mobile version