26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz başarıyla sürüyordu. 30 Ağustos Başkomutan Meydan Muharebesi zaferle sonuçlanmıştı. 31 Ağustos 1922 sabahı, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa savaş alanını gezdiler. Binlerce silah, araç, çok sayıda yaralı ve ölü vardı. Sıhhiyeciler yaralı ve ölüleri topluyor, veterinerler ağır yaralı hayvanları acı çekmesinler diye vuruyorlardı. Mustafa Kemal Paşa, yerde bir Yunan sancağını görünce: “Yerden alınız” der. Yaver Muzaffer, sancağı yerden alıp bir topun üzerine bırakır.
YUNAN ORDUSU KOMUTANI TRİKOPİS ESİR ALINIR
Yunan Ordusu geri çekiliyordu. 2 Eylül 1922’de, Yunan general, subay ve erlerinin bir bölümü Uşak’ta teslim olmuştu. Esir alınanlar arasında Yunan Ordusu Komutanı ve Başkomutanı Trikopis vardı. Trikopis’i Mustafa Kemal Paşa’nın yanına getirdiler. Gazi Paşa, esir generalleri ayakta karşıladı. Birer çay ısmarladı, sonra Trikopis’e sordu: “Bu iş nasıl oldu?” Trikopis başını önüne eğdi. Mustafa Kemal: “Üzerinize düşen vazifeyi yerine getirdiğiniz için rahat olunuz. Artık bizim misafirimizsiniz. En büyük komutanlar için de esirlik mukadder olabilir”, dedi.
Trikopis, Türk topçusunun mükemmel oluşundan, kendi ordusunun çaresizliğinden, yaverinin bile kendisini terk ettiğinden söz etti. İntihar düşüncesinde olduğunu ima ediyordu. Mustafa Kemal: “Kendi vicdanı ile ilgili bir konudur, biz karışamayız” dedi ve İsmet Paşa’ya (İnönü), “Komutanlar sanırım istirahat etmek isterler.” dedi. Trikopis: “Eşime sağ olduğumun bildirilmesini isterim. Kendisi İstanbul’da.” Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa’ya: “Gerekeni yapın”, dedi. Yunanlı generaller, Mustafa Kemal Paşa’yı derin bir saygı ile selamlayıp ayrıldılar.
YUNAN ORDUSU’NUN KAYBI 130-150 BİN
İsmet Paşa, ele geçirilen top sayısının 300’ü, esir sayısının 15 bini geçtiğini, bu sayının sürekli arttığını bildirdi. Yunan ordusunun kaybı 130-150 bin askerdi. Mustafa Kemal Paşa: “Savaşmak istemedik, davamızı görüşme yoluyla çözmek için her yola başvurduk. Barış istememizi zaafımıza yordular. Sonuç alamadık. Vatanımızı kurtarmak için silaha sarıldık. Bu dehşeti atlattıktan sonra, bir gün Yunanlıların da gerçekleri anlayacaklarını ve dost olacağımızı düşünüyorum. Çünkü bizim insanımız kinci değildir, barışın değerini bilir. Barıştan güzel ne var?” dedi. Mustafa Kemal ve kurduğu Cumhuriyet hiçbir zaman kindar olmadı.
YUNAN BAYRAĞI’NA BASMADI
Mustafa Kemal Paşa, 10 Eylül 1922’de İzmirlilerin armağan ettiği çiçeklerle kaplı otomobille Karşıyaka’ya geldi. Karşıyakalıların hazırladıkları evin önünde Paşa’yı görenler ağlamaya başladılar. Birkaç basamakla çıkılan mermer girişin üzerine bir Yunan Bayrağı serilmişti. Mustafa Kemal Paşa sordu: “Bu niçin?” Kalabalık heyecan içinde: “Kral kalacağı eve, bizim bayrağımızı çiğneyerek girmişti, ne olur paşam siz de onun gibi yapın, öcümüzü alın.” dediler. Gözü yaşlı bir kadın, “Lütfen” diye yalvardı. Mustafa Kemal Paşa: “Sizi anlıyorum” dedi. “Ama bir milletin timsalini çiğnemekle hata etmiş. Ben o hatayı tekrar edemem.” Yavere döndü: “Kaldır çocuk.” Muzaffer bayrağı topladı. Karşıyakalı hanımlar gözyaşlarını tutamadı…
BU TOPRAKLARDA NEFES ALIYORSAK
Emperyalistlerin donattığı, emperyalizmin yönlendirdiği Yunan ordusu ezilmişti. Falih Rıfkı Atay, 30 Ağustos zaferi için şöyle yazacaktı: “Nemiz varsa, eğer bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaşlar olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batının pençesinden, vicdanımızı ve düşüncemizi Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos zaferine borçluyuz.”
Halide Edip, Ruşen Eşref Ünaydın ve Binbaşı Kemal Bey otomobille ilerliyorlardı. Binbaşı birden şoföre, “Dur!” diye bağırdı. Binbaşının dikkatini, esir bir Yunan subayını geriye götüren bir asker çekmişti. Asker yayaydı, Yunan subayı ise eşeğe binmişti. Asker binbaşıyı görünce selam verdi. Yunan subayı eşekten indi. Binbaşı: “Kim bu?” diye sordu. “Bir esir.” “Nereye götürüyorsun?” “Geriye, Alay karargâhına.” Binbaşı kızdı. “Ulan sen bunun seyisi misin, hizmet eri misin? Hayvana sen bin o yürüsün.” Asker, tertemiz bir duyguyla: “Hiç olur mu komutanım, o şimdi ocağından kopmuş bir gurbet adamı, misafir, bana emanet.” Binbaşı gözlerinin dolduğunu belli etmemek için başını çevirip, şoföre: “Yürü” diye bağırdı. İşte! 2.228 yıllık köklü tarihe sahip Kahraman Mehmetçik buydu…
DÜNYA SAVAŞ TARİHİ KAYDETTİ
9 Eylül 1922’de Türk askeri İzmir’e girdiğinde, Türk ordusu dokuz günde 400 kilometre yol almıştı. Günde yaklaşık 40-50 kilometre… Mustafa Kemal Paşa’nın Muzaffer Ordusu, bu hızıyla Dünya Harp Tarihi’nde altın sayfalarda yerini aldı. İşte! Bir ordunun gücünün, başındaki komutanın değerine bağlı olduğunun ispatı…
9 Eylül, emperyalistlerin donattığı ve yönlendirdiği Yunan ordusunun İzmir’de denize döküldüğü gündür. Aynı zamanda, Atatürk’ün ikinci eserim dediği Cumhuriyet Halk Partisi’nin kuruluş yıldönümüdür.
Atatürk, 10 Kasım 1938’de ebediyete intikal etti. Çanakkale’de savaştığı ANZAK Kolordu komutanı İngiliz General Birdwood, savaş sonrası İngiltere’de Mareşal yapılmıştı. General Birdwood, 21 Kasım 1938’de Atatürk’ün Ankara’da yapılan cenaze töreninde, ayağı şiş olduğu halde, üniformasıyla ayakta Mustafa Kemal Paşa’yı selamlıyordu. Esir alınan Yunan General Trikopis, Atatürk’ün ebediyete intikal edişinden sonra, her yıl 29 Ekim’de Selanik’teki Türk Büyükelçiliği’nde Atatürk büstü önünde, ölünceye kadar her yıl saygı duruşunda bulundu… Mustafa Kemal, işte bu yüzden Atatürk…
Bir İtalyan profesörünün, 10 Kasım 1938’de Atatürk’le ilgili yazdığı bir yazıda şöyle der: “Sezar, İskender, Napolyon ayağa kalkınız, büyüğünüz geliyor.”
İşte! Mustafa Kemal bu yüzden Atatürk…
Vatandan, milletten başka sevgili bilmeyen o kahramanların önünde saygı ve minnetle…