ZAMANA KAÇAMAK BİR BAKIŞ

Zamanın, İngilizce’de en çok kullanılan sözcük olduğu söylenir. Gerçekten de zaman ölçüleri dikenli tel gibi kuşatır yaşamımızı. Trafik ışıkları, ayarlanmış programlara bağlıdır. Telefon, saati gösterir; televizyondaki sabah programlarında sabit bir saat vardır; havaalanlarında, otellerde, binalarda, caddelerde saatler vardır.  Bunlar tarih ve saatin ilerleyişini, saniyenin onda birine kadar göstererek yarışıp dururlar. Çalar saatler uykuyu korkuya boğar; […]

Zamanın, İngilizce’de en çok kullanılan sözcük olduğu söylenir. Gerçekten de zaman ölçüleri dikenli tel gibi kuşatır yaşamımızı. Trafik ışıkları, ayarlanmış programlara bağlıdır. Telefon, saati gösterir; televizyondaki sabah programlarında sabit bir saat vardır; havaalanlarında, otellerde, binalarda, caddelerde saatler vardır.  Bunlar tarih ve saatin ilerleyişini, saniyenin onda birine kadar göstererek yarışıp dururlar. Çalar saatler uykuyu korkuya boğar; uyanmak zorunda oldukları her gün, birçok insanın uyanır uyanmaz aklındaki ilk düşünce şu olur: “Saat kaç? Geç mi kaldım?” Modern kent hayatının yüreği saattir, durmadan daha hızlı, daha hızlı atar…

Eğer, saatlerin ötesinde bir zaman olduğu yönünde bir şüphe taşıyorsanız, Jay Griffiths’in Tik Tak – Zamana Kaçamak Bir Bakış adlı kitabı tam size göre. Jay Griffiths, derin araştırmalara dayanan, konunun farklı yönlerine ilişkin her biri birbirinden ilginç görüşler içeren bu kitabında, zamana, tamamen kültürel bir perspektiften bakmaya çalışıyor. “Zaman”ın son derece politik olduğunu, modern Batı’da zamanın, kültürel emperyalizmin gizli bir öğesi durumuna geldiğini  söylüyor. Ona  göre saat, zamanın eş anlamlısı değil, karşıtıdır. Bugün kullandığımız saat, zamana yapılan bir ihanettir. Çünkü, modernlik, zamanı doğadan ayırdı ve onun yerine kendi zamanını  inşa etti. Tüm dünyayı saat ve takvimin yapaylığı üzerine yapılandırdı. Kent hayatında, saat zorunlu bir ihtiyaçtır artık, çünkü zamanı söylemenin başka bir yolu yoktur. Doğa milyonlarca tür zamanı bilirken, modernliğin saati, yalnız bir tanesini biliyor.

Mekanik saatin icadı, doğaya karşı kazanılan büyük bir zaferdi. Mekanik saatlerle, yapay zaman kanatlandı. Zaman, çok daha geniş bir ölçekte iktidarla ilişkili hale geldi; bu yüzden yöneticiler, hükümetler ve ruhban sınıfı, otoritelerini sağlamak veya pekiştirmek için ondan yararlandılar. Kapitalizmin başlangıcıyla zaman, tüm diğer şeyler gibi, kapitalist borsayı inşa etmek için kullanılmaya başlandı. O sıralarda Benjamin Franklin sahneye çıktı  ve şunu söyledi: “Vakit nakittir.” Bu küçük tehlikeli yalan, dünyayı öyle bir dolandırmaya başlamıştı ki zamanı satın alabilmek, çalmak, harcamak ve biriktirmek mümkün hale gelmişti. Sonra ortalık vicdansız cimrilerle, zaman muhasebecileriyle dolmaya başladı; zamana bozuk paralar kadar katı, değişmez, tekbiçimli bir ticari değer biçildi. İktidar sahibi olanlar, diğerlerinin zamanını zincire vurdular; kölelikten başka bir şey değildi bu. Böylece köleler, iş yavaşlatma eylemleriyle, gecikme ve yavaşlıkla iktidardakilerden kurtulmaya çalışarak, zamanı sessizlikle uzatıp şarkılarla kısaltarak, onu bir protesto aracı olarak kullandılar

Şimdi zamanın en hâkim metaforu paradır. Yalnızca “vakit nakittir” desin diye yapılmış bir makineye benzeyen şirketler üstü örtülü bir faşizm yarattı; “vakit nakittir” lafı bir yalan. Hem kimin vakti, kimin nakitine dönüşüyor, kim kimin vaktine sahip? Bir insanın vaktini başkasının parasına çevirmek midir bunun anlamı?

Zaman, doğal mevsimler veya ayın devirlerinin titreşimini bulunmadığı bir sayılar dizisine indirgendi; doğa, saatin hızıyla hareket etmeye zorlandı. İnsanlar sürekli bir şeyleri son teslim tarihinden önce yetiştirmeye çalışıyor.  Oysa eylem, saat tarafından dürtüklenemez, saat eyleme, eylem saate dönüşür. Doğa zamanla doluyken, kent hayatı saatlerle doludur. İnsanlar, zamanın daha çok olduğu yerlere gitmek için kentleri bırakır, tatile çıkarlar, çünkü buralarda zaman daha az ölçülür, daha az saat vardır. Bu açıdan ve daha birçok başka açıdan,   saat, zamanın karşıtıdır. Hükmedici saatlerden nefret eden, özgürlüğü, suyu ve zamanın kendisini seven Rousseau, saatin, zamanın karşıtı olduğunu bildiği için, kol saati takmayı reddetmemiş miydi?

Modernlik zamanı tanımıyor. Saat, takan kişiyi toplumsal bir kopuşa götürüyor. Modernliğin takıntılı zaman ölçümleri, insanı zamanın kendisine yabancılaştırıyor; zamanın bu ölçülere dilimlenmesi insanı, zamanın gerçekte deneyimlediği şekliyle dilimlemekten uzaklaştırıyor. Hızlı arabalar, ayaküstü yenen yemekler, hızlı para, hızlı savaş. Her şey hızlı, aptalca ve vakitsiz…

Jay Griffiths, zamanın analizini sanat, felsefe, edebiyat, antropoloji, tarih, sosyoloji, müzik ve mitolojiyle yapıyor. Saatlerle kuşatılarak tatsızlaşmış bugünden geçmişe, dünyanın dört bir yanındaki insanların zaman konusundaki farklı tanımlarından geleceğe ve sonunda saatle sınırlanmamış nihai vahşi zamana götürüyor bizi. Milletler arası Greenwich Ortalama Güneş Zamanının, tüm diğer zamanlara kıyasla sıradan, banal, duygusuz ve acımasız bulan Jay Griffiths, egemen zamanı bırakıp, dünya üzerindeki sonsuz zamandan birkaçına göz atmamızı istiyor.

Tik Tak – Zamana Kaçamak Bir Bakış Batılılaşmış modern toplumlarda zamanın tüm kötüye kullanımlarına saldıran, bir polemik kitabı; sıradışı bir manifesto…

 

 

Exit mobile version